Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Simyacı

KİTABIN ADI :SİMYACI
KİTABIN YAZARI :Paulo COELHO
YAYIN EVİ VE ADRESİ :CAN YAYINLARI Ltd.sti.
Hayriye cad.no:2 80060
GALATASARAY-İSTANBUL
BASIM YILI :1988
1.KiTABIN KONUSU :
Simyacı, İspanyadan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü genç bir çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü.
2.KİTABIN ÖZETİ :
İspanya’da yaşamakta olan Santiago gezmeye yeni yerler görmeye meraklı olduğu için okuma-yazmayı çok iyi bildiği halde çoban olmayı tercih eder. Bu sayede yeni yerler görür. Aynı zamanda kitap okur. Sürüsüyle birlikte gittiği terkedilmiş bir zamanlar ayin eşyalarını konduğu yerde kocaman bir firavuninciri büyümüş olan kiliseye gelir. Burada uykuya dalar ve haftalardir gördüğü düşün aynısını burda görür. Bir zamanlar yün satmak üzere bir tüccara gitmiş orda tüccarın kıızyla muhabbet etmiş çok hoşlanmıştır. Şimdi yeniden o tüccara gitmek ister. Tarifa’ya geldiğinde düş yorumcusu bir yaşlı kadının olduğunu anımsar ve yaşlı kadını yanına gider. Falcı kadın Santiago’yu çok şaşırtır. Santiago’nun Mısır piramitlerine gideceğini orada bir hazine bulup zengin olacağını söyler. Falcının yanıdan ayrıldıktan sonra kasabada bir sırada oturuken Salem Kralı olduuğunu söyleyen yaşlı bir adamın yanına oturur. Falcı kadının söylediklerinin aynısını söyler. Bunun için gençten koyunlarını satmasını kendisine de altı koyununu vermesini ister. Bir gün sonra tekrar yaşlı adamın yanına giderek altı koyununu verir. Karşılğında ise Urin ile Tummini adında iki taş alır. Artık Santiago hazine peşine düşmüş bir serüvendedir. Tarifa’dan Afrika’ya geçtiğinde ilk gördüğü kahvaneye girerek Mısır piramitlerine gitmek için yardım ister. Tüm parasını vererek bir rehber bulmuştur. Piramitlere gitmek üzere çıktıklarında adam kalabalık pazar yerinde kendini kaybettirmiştir. Artık beş parasız kalmıştır. Şimdi tek isteği bir iş bulup para kazanmaktır. Bir billuriye dükanında kristal satmak üzere işe başlar. İşe başlamasıyla billuriye dükkanı daha çok satmaya başlar.Tam bir yıl geçtikten sonra mısır piramitlerine gidecek parayı biriktirir.Mısıra gitmek üzere kervancılyla anlaşır.Aynı şekilde piramitlere gitmek isteyen birçok ülkeden insan vardır.İlk olarak AL-FAYOUM’a gider.Daha fazla ilerleyemezler çünkü kabileler arası savaş vardır.AL-FOYOUMda kabile reisi tarafından karşılanıp misafir edildiler.yolculuk esnasında tanıştığı bir ingiliz Mısıra simyacıyı bulmak için gelmiştir.Fakat büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü Simyacı’yı kimse tanımıyordur. Sonra rastladıkları bir ihtiyara sorarlar. Öyle bir kişinin vahada yaşadığını kabile reislerinin bile çok zor ulaştığı güçlü biri olduğunu söyleyerek savaşın bitmesini beklayip kervanlarla gitmelerinin daha iyi olacağını söyler. Sonra siyah peçeli omuzunda testi taşıyan kızı görür ve aşık olur Santiago. İsminin Fatima olduğunu öğrenip hergün bekleyeceğini söyleyerek yanından ayrılır. İkinci gün Fatima’ya aşkını itiraf ederek kendisiyle evlenmesini ister. Artık Santiago Fatima’dan başkasını düşünemez. Bu arada İngiliz’den Simyacların kurşunu altına dönüştürdüklerini öğrenip İngiliz’in neden bu kadar yolu teptiğini anlayabiliyordu.
Bir sabah AL-fayoum’a baskın düzenlenir. Bunu üzereine Santiago güney yönünde yürümeye başlamıştır. Vahanın ortasında tek bir çadır vardır. Artık Simyacı’yı bulmuştur. Hazineye ulaşmak için Santiago’ya klavuzluk edecektir. Yola çıkmadan Fatima ile vedalaşır. Mutlaka geri döneceğini söyler.
Sonunda bir manastıra varırlar. Burada Simyacı’nın kurşunu altına çevirdiğine şahit olur. Simyacı’dan aldığı bir parça altınla yoluna yalnız devam eder. Artık yarım saatlik yolu kalmıştır. Hazineni yerini ona yüreğinin söyleyeceğine inanıyordur. Bir kumulun tepesine vardığında ağlamaya başlar. Gözyaşlarının düştüğü yerde hazinenin olduğunu tahmin ederek kazmaya başlar. Tüm gece boyunca kazmasına rağmen ulaşamaz. Bu sırada savaş mültecileri olduğunu söyleyen birkaç adam gelir. Hazine aradığını anladıktan sonra aynı yeri kazmaya başlarlar. Onlarda ulaşamayınca Santiago’ya işkence yapıp üzerinde altını alırlar. Mültecilerin reisi tam ayrılırken kendisinin de düş gördüğünü İspanya’da çobanların koyunlarıyla birlikte içinde uyudukları ayin eşyanın konulduğu yerde büyümüşbir firavuninciri ve altında hazine olduğunu gördüğünü ancak bir düş için tüm çölü geçecek kadar budala olmadığını söyler ve gider.Santiago’nun yüreği neşeyle dolar artık bulmuştur hazinenin yerini. Tekrar aynı kiliseye gider fakat bu sefer yanında sadece küreği vardır. Eski İspanyol altın parasıyla dolu hazineyi kendi mahallesindeki kilisenin bahçesinde bulmuştur. Şimi tek isteği tekrar Fatima’nın yanına gitmektir.
3.KİTABIN ANA FİKRİ :
Bir insanın kendi istelerine ulaşabilmesinin en güzel yolu ,bu istekleri doğrultusunda kendisinin verdiği kararlardır.

Kitabın satış ve baskı rekorları kırdığını duyunca bu kitabı bu kadar çekici ve başarılı yapan nedir diyerek aldım okudum ve şok oldum. İtalyan yazar konuyu bizlerden çalmış ve gerçekte yaşanan bir hayret verici bir olayı anlatarak tabiri caizse VOLEYİ VURMUŞ

Yazar aslında çaktırmadan ve İstanbul Topkapı'da Takkeci İbrahim Ağa Camiisinin hikayesini anlatmış romanında.

TAKKECİ İBRAHİM AĞA’YA HAZİNE BULDURAN RÜYÂ

Üç gündür hep aynı rüyayı görüyordu:
– Senin kısmetin Bağdat’da büyük meydandaki köprünün yanında, hurma ağacına sarılmış asmadadır Git, o çubuktan üzüm ye, o ağaçtan hurma al Kısmetin açılır!
Düşünüyordu:
– Arka arkaya devam eden bu rüyada bir hikmet olsa gerektir, şeytanî olsa tekrar edip durmaz!
İbrahim Ağa, haram yemeyen, takva üzere dinî hayat yaşayan bir İstanbul’luydu Mesleği başa giyilen takke yapmak, Takkeciler Çarşısı’ndaki dükkanında da bunları satıp geçimini sağlamaktı Ona Arakiyeci İbrahim Ağa derlerdi
Nihayet vesveselerini yendi ve Bağdad’ın yolunu tuttu Günler, haftalar geçti Ayları bulan yolculuktan sonra Bağdad’a vardı Nihayet rüyada gösterilen meydandaki hurma ağacını ve ağaca sarılmış asmayı gördü İlk işi ağacın dibine varıp, bir kaç hurma ve üzüm yemek oldu Kısmetini almıştı Hele bir yol yorgunluğunu gidermeliydi Uygun bir köşede yattı, yorgunluktan hemen de uykuya daldı Bir ara karşısında ak sakallı bir ihtiyar belirdi Hem gülümsüyor, hem de soruyordu:
– Üç üzüm tanesi için tâ İstanbul’dan buraya gelinir mi?
İbrahim Ağa cevap verdi:
– Ne yapayım, her gün rüyamda, senin kısmetin Bağdat’tadır Git, meydandaki üzüm ve hurmadan ye, kısmetin ondan sonra açılacak diye ısrar ettiler
Aksakallı zat bu defa da kahkahayla gülüyordu:
– Birâder, sen de ne kadar safmışsın? Rüyada böyle dediler diye insan bu kadar yolu göze alır mı? Bana da kaç defadır benzerini söylüyorlar İstanbul’un Topkapı semtinde İbrahim Ağa diye bilinen bir takkeci varmış, evinin kömürlüğünde üç küp altın gömülüymüş, git, eşip al, diyorlar Ben güvenip de yola düşüyor muyum? Heyecanla gözlerini açan İbrahim Ağa, işin içindeki hikmeti anlar gibi olur Hemen gerisin geriye döner, nihayet İstanbul’daki evine gelir İlk işi kömür kırmak bahanesiyle kömürlüğe inip, bodrumu eşmek olur Daha ilk kazmada küpleri bulur, çıkarmaya cesaret edemez
Başlar düşünmeye Hanım bilse mi iyi bilmese mi? Acaba bilse etrafa ilân eder mi, etmez mi? Kendisini bir imtihan edeyim, diye düşünür Sabah çağırıp der ki:
– Bu gece beni müthiş bir karın ağrısı tuttu, nihayet sabaha karşı işte şu yumurtayı yumurtladım, sakın kimselere söyleme Başıma bu da geldi
Kümesten aldığı yumurtayı gösterir
Kadıncağız, söz verir:
– Efendi, ben sır saklarım, kimselere söylemem, sen rahat ol
O gün öğlede cuma namazına giderken İbrahim Ağa’yı görenler, başlarlar tavuk gibi gıdaklamaya Kimi görse, hemen:
– İbrahim Ağa! Gıt gıdak! Gıt gıdak! diye takılmaya başlarlar Meğer kadıncağız “Hû! Bizimki bu gece bir yumurta yumurtladı, sakın kimseye söylemeyin” diyerek herkese duyurmuş Anlar ki, bu geveze kadın bu sırrı saklayamayacak Tutar, gizlice ustalarla anlaşır Topkapı’nın girişine yakın yerdeki bugün halen hizmette bulunan Takkeci İbrahim Ağa Camii’ni inşa ettirir Böylece hazinenin tek kuruşunu şahsına sarfetmeden bu ibadethaneye kullanır Olayı çok sonra anlayan hanımı Emine, kızı Ayşe, oğulları Halil Çavuş ile Mustafa Subaşı miraslarından camiye bağışta bulunurlar 1597 yılında tamamlanan cami, çinicilik sanatının da değerli örneğini yaşatan tarihî bir eser olarak halen hizmettedir
İbrahim Ağa, caminin tamamlanmasından iki sene sonra Hakk’ın rahmetine kavuşur Kendi gider, eseri baki kalır

Bizim nesil tuvalet kapısının arkasına Tosun Paşa benzeri yazılar yazarken elin oğlu zengin tarihimizden çaldığı konuları allayıp pullayarak ve edebiyatçılığını konuşturarak malı götütürsün. Gel de canını sıkma.... !


Edebiyat

MollaCami.Com