Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Ruhu'l-Beyan Tefsiri'nin musannıfı İsmail Hakki Bursevî Hazretleri

İSMAİL HAKKİ BURSEVÎ HAZRETLERİ

İsmail Hakkı Bursevî hazretleri 1652 (H.1063) senesinde Pazartesi günü Aydos'ta doğdu. Babası Mustafa Efendi, aslen İstanbulludur. 1650 (H.1062) yılında İstanbul Esir Han'ında çıkan büyük bir yangında evi ve eşyası yandığından maddi sıkıntıya düştü. Aydos kasabasına yerleşti. İsmail Hakkı hazretleri onun için burada doğdu.
İsmail Hakkı Efendi üç yaşına girince babası onu Celvetiyye yolunun büyüklerinden Seyyid Atpazarlı Osman Fadlî Efendiye götürdü. Osman Fadlî Efendi, elini öpen İsmail Hakki'ya; "Sen doğumundan ber bizim hâlis talebemizsin." dedi.
Yedi yaşında annesini kaybeden İsmail Hakkı, on yaşına gelince Osman Fadlî Efendinin Edirne'de bulunan ilk halîfesi Abdülbâkî Efendinin terbiyesi altına girdi. Abdülbâkî Efendinin yanında yedi sene kalan İsmail Hakkı Efendi, ondan; sarf, nahiv, mantık, beyân, fıkıh, kelâm, tefsîr ve hadîs dersleri aldı. Fıkıhta Mültekâ, kelâmda Şerh-i Akâid adlı eserleri okudu. Okuduğu bütün eserleri kendi el yazısı ile yazdı.
İsmail Hakkı Efendi, 1674 (H.1085) senesinde zamanın büyük âlimi Osman Fadlî'den ilim öğrenmek için hocası Abdülbâkî Efendinin yazdığı bir mektubu alarak İstanbul'a gitti. Osman Fadlî Efendi ile Atpazan'nda bulunan Kul Cami’inde buluştu. Osman Fadiî onu eskiden tanıdığından hemen kabul etti. İsmail Hakkı Efendi bir müddet hocasına hizmet etti ve Allâh-ü Teâlâ’nın zikri ile meşgul oldu. Bir gün hocası Osman Fadlî, onu yanına çağırarak; "Senin istidadın gelmiş." dedi. Sonra Besmele çekip Fâtiha-i şerîfe'yi okudu ve üzerine üfledi. "Seni Bursa'ya halîfe yaptım." buyurdu.

Kendisi şöyle anlatır: "Hocam beni Bursa'ya halîfe olarak tâyin ettiği zaman Mutavvel adlı eseri okuyordum. Hocamın Fatiha okuyup üzerime üflemesinden sonra, bende başka bir hâl zuhur etti. Hocamın bu duasından sonra ilâhî feyz ve marifetlere kavuştum. Bundan sonra âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerin tefsîr ve tevillerini yapmaya başladım. Muhyiddîn-i Arabî, Abdülkâdir-i Geylânî, İbrahim Edhem, Üftâde ve Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nden manevî olarak fâidelendim."
İsmail Hakkı Efendi, Bursa'ya gittikten bir süre sonra hocası tarafından Üsküp şehrine gönderildi. Burada insanlara vaaz ve nasihatte bulunmaya başladı. Bu sırada hocasının şu mektubu ile talebe yetiştirmeye başladı:
"Oğlum Şeyh İsmail Efendi! Aklen ve dînen, güzel ve beğenilmiş olan şeyleri yapmalarını halka söyle. Kötü ve beğenilmeyen şeyleri yapmaktan onları men et. Kalem sûresinin kırk sekizinci âyetinde yer alan hitaba hazır ol. Sabırlı ol, şükür edici ol. Gecelerinde ibâdet et. Gündüzleri oruç tut. Muttakî ol. Kötü zanna sebep olacak töhmetli yerlere gitme. Nasıl olursa olsun halkı ilme ve amele davet eyle. Onları îtikâdî ve amelî yönden terbiye eyle. Yanında bulundukları ve bulunmadıkları zaman onlar hakkında iyi konuş. Ne şekilde olursa olsun kendi varlığını ortaya koyma."
On sene Üsküp'de kalan İsmail Hakkı Efendi, 1685 (H.1096) senesinde yine hocasının emriyle Tekfur Dağı yoluyla Bursa'ya gitti.
Bir Cuma günü Osman Fadlî, İsmail Hakkı'yı yanına çağırdı. Bir tefsîr şerhini uzatıp;
"Al şunu, otuz altı yıllık mahsulümdür. Allâh-ü Teâlâ sana daha ziyâdesini ihsan etsin." diye duâ etti. O duadan sonra İsmail Hakkı Efendide daha yüksek hâller meydana geldi. Seyyid Osman Fadlî şöyle buyurdu:
"Allâh-ü Teâlâ bana öyle yüksek bir talebe verdi ki, hocam Şeyh Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye böyle yüksek bir talebe vermedi."
İsmail Hakkı Efendi, hocasının vefatından sonra Konya, Seydişehir, Söğüt, İznik ve İstanbul yolu ile Bursa'ya geldi. Bu yolculuk sırasında Mevlânâ'yı, Sadreddîn Konevî'yi ve Eşrefzade Abdullah Rûmî'yi ziyaret etti.
Sultan İkinci Mustafa Hân’ın daveti üzerine, 1695 (H.1107) senesinde Edirne'ye gitti. Nemçe seferinde, orduya cihâdın sevabını ve büyüklüğünü anlatarak askeri coşturdu. Osmanlı Ordusu önce Belgrat'a vardı. Oradan Tuna'yı geçerek düşmanla çarpıştıktan sonra, kışın bastırması üzerine Edirne'ye geri döndü. Ertesi sene ordu yine Edirne'den ayrılarak Belgrat'a gitti. O sırada Sadrâzam Elmas Mehmed Paşa idi. İsmail Hakkı Efendi, Elmas Paşa’nın hazır bulunduğu gazaların hepsine katıldı ve birkaç yerinden yara aldı. İsmail Hakkı Efendi, ordunun zaferlerle geri dönüşünden sonra yaralı olduğu hâlde Bursa'ya döndü ve talebe yetiştirmeye, eser yazmaya devam etti.
Hocası Seyyid Osman Fadlî'nin vefatından yirmi sekiz sene sonra, gördüğü bir rüya üzerine ailesiyle birlikte Şam'a gitti. Şam'da üç sene kadar kaldı. Sonra Allâh-ü Teâlâ’nın izni, Resûlullah Efendimiz’in işareti üzerine İstanbul'a gitti. Üç sene kadar Üsküdar'da kaldı. Bu sırada otuza yakın eser yazdı.

Kendisi şöyle anlatır:
"Üsküdar'da iken bir gece Şeyh Üftâde ve Azîz Mahmûd Hüdâyînin rûh-u şerifleri gelip yanıma oturdu. Bursa tarafına gitmemi işaret ettiler. Sizi sağ tarafımıza alalım deyip, beni sağ taraflarına aldılar. Azîz Mahmûd Hüdâyî bana çok iltifat etti."
İsmail Hakkı Efendi, 1722 (H.1135) senesinde Bursa'ya gitti. İlk iş olarak bir dergâh yaptırdı ve ismini "Câmi-i Muhammedi" koydu.
Ömrünün son günlerini evine çekilerek, eser yazmakla geçirdi.
Yetmiş altı yaşında iken, 1723 (H. 1137) senesinde Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Kabri, yaptırdığı ve bugün İsmail Hakkı Tekkesi diye anılan Câmi-i Muhammedi'nin mihrabının arkasındadır. Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın yakınlarından Hacı Ali Paşa hem türbesini, hem de Câmi-i şerifi tamir ettirmiştir. Kabrin üstü açıktır. Etrafında ve üstünde demirden şebeke vardır.


İz Bırakanlar (İslâm Büyükleri)

MollaCami.Com