Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Die Politische Stern Sultan Abdülhamid Han
âYakın geçmişimizi biraz derinliğine araştıranlar, mutlaka Abdülhamid Hanâın bir köşe taşı olduğunu idrâk ederler. Ona âhalâemrini tebliğ edenlerin dördünün de hâin çıkmasına rağmen, ne hikmetse bazı çevreler onu hâlâ müstebid olarak suçlamaktadırlar. Bunların arasında İslâmî hassasiyeti bulunan kalemlerin yer alması ise, çok hazindir.
âDevlet hayatında en kötü şey fitnedir. İslâm âlimleri fitnenin çıkmamasına aâzamî derecede dikkat etmişlerdir. Bugün de fitnenin önüne bir başka türlü geçilemiyorsa, âsıkı yönetimâ ilân ediliyor; sıkı yönetim de bir mânâda istibdattır.
âBir dönem veya bir devlet adamı hakkında fikir yürütebilmek için, o zamanın şartlarını gözönünde bulundurmak gerekir. Bazı tarihçilerin yorumlarına göre Kırımâı geri almayı düşündüğünden, Sultan Abdülaziz Hân donanmaya büyük önem verdi. Fakat güçlenen ve güçlenmeye de devam eden donanmamızdan devrin süper gücü İngiltere rahatsız oldu. Devrin saraskeriHüseyin Avni Paşaâyı dâvet ettiler. Ziyaretten dönüşünden kısa bir süre sonra, Süleyman Paşa ile beraber Sultan Abdülazizâe kaşı darbeyi gerçekleştirdiler. Ciddî devlet adamlarımızın şüpheli bakışları İngiltereâye ve Fransaâya çevrildi. Daha sonra gerek İngiltereâde gerekse Fransaâda, iki paşanın bu darbede parmakları olduğuna dair pekçok yayın yapıldı.
âSultan Abdülaziz tahtan indirilip, yerine yeğeni V. Murad geçirildi. Ona sıradan bir darbe yapılacağı söylenmesine rağmen, Abdülaziz Hân feci şekilde şehit edildi. İntihar mı etti; öldürüldü mü hâlâ tartışmalıdır; fakat tarihçilerin pek çoğunun kanaati öldürüldüğüne dairdir. Yılmaz Öztunaânın
âBir Darbenin Anotomisiâ kitabını okuyanlar da film şeridi gibi hâdiseyi ve katli tâkip edebilirler. âÖldürülmediâ iddiasında bulunanlar, âİki bileğini keserek intihar etti.â diyorlar. Yıldız Mahkemesiânde ve ll. Abdülhamidâin Hâtıratıânda haklı olarak âBir insanın iki bileğini nasıl kesebileceği?â sorusu üzerine durulmuştur; çünkü bir insanın iki bileğini kesmesi tıbben imkânsızdır.
âYıldız Mahkemesiâindeki iknâ edici itiraflar bir tarafa, bu bile ölddürüldüğünü isbat etmeye yeter. Zaten Abdülaziz Hânâın başına gelenler V. Muradâın muvâzenesini bozmuştur. Eğer Sultan Abdüllaziz Hân intihar etseydi, V. Muradâın bu derece teessür duyması mümkün değildi.
âAvrupaâdan getirilen doktorun, tedavisinin uzun süreceğini söylemisi üzerine, Sultan Muradâın yerine Abdülhamid Han tahta geçirildi. Ve kendisini eskilerin âDoksanüç Harbiâ dedikleri Rus Savaşının içinde buldu. Bu savaşı Meclis, yeni padişaha âdeta zorla dikte ettirdi. Kaynakları incelemek zahmetine katlananlar, Osmanlıânın yenilmesinden parsa toplamayı düşünen Hıristiyan milletvekillerinin savaşı körükleyen ateşli konuşmalarını okuyabilirler.
Ruslar İstanbulâun burnunun dibindeki Yeşilköyâe geldiler; genç padişahın dâhiyâne manevralarıyla, geri çekildiler. Askerimiz bir tek kurşun atmadığına göre buradaki başırı sadece ve sadece Abdülhamid Hânın zekâsının ürünüdür.
âDaha bu savaşın yaraları sarılmadan Çırağan Sarayı baskını yaşandı. Pek çoğumuzun âBüyük Türk millyetçisiâ saydığımız gençlerimize örnek gösterdimiz Ali Suavi, etrafına topladığı mâcerâperestlerle, Sultan Abdülhamidâi öldürmek için Çırağan Sarayıânı bastı. Bu baskını milliyetçi (!) Ali Suaviânin İngiliz karısı Beylerbeyiânden seyrediyordu. Çırağan Sarayıânda yakılacak bir ateşle, baskının başarılı olduğunu öğrenekcekti; aksi takdirde elindeki evrakları imhâ edecekti. Yedi-sekiz Hasan Paşa yetişip, bir dipçikte Ali Suaviânin beynini dağıtınca, karısının bekledği ateş yanmadı. Bunun üzerine karısı, yanındaki evrakları imhâ etti veya yanına alarak limanda bekleyen İngilz gemisine binip kaçtı. Sonra da Ermeni bir teröristle evlenen bu hanım Parisâe yerleşti.
Bu vaziyeti daha da dramatize eden pekçok hadise vukû buluyordu. Rusya ve Avusturyaânın Balkanlarâdaki kışkırtmaları, İngilizlerâin Arap dünyasındaki oyunları devletin başına dertler açıyordu. Daha bir sürü gâilenin, kargaşanın üstesinden gelebilmek için devletin dizginlerin sıkı tutmak şarttı. Abdülhamid Han da bunu yaptı.
âGerçekten müstebit bir ruh taşısaydı, milleti câhil bırakmak isterdi; zira, aydın insanlara baskı uygulamanın kolay olmayacağını bilecek zekâya sahipti. Fakat butün ülkede eğitim ve öğretim seferberliği başlattı. Yakın dönemde yetişmiş, hepimizin iftihâr ettiği ilim ve devlet adamlarımızn hemen hemen tamamı onun zamanında eğitimlerini almışlardır.
âFilistin topraklarında Osmanlıânın himâyesinde özerk devlet kurmak isteklerini reddedince, Yahûdiler ona âKızıl Sultanâ lakabını taktılar ve her türlü iftirâya başladılar. Maalesef Müslüman ana-babadan gelen sözüm ona aydınlarımızın büyük kısmı da bu iftirâ kampanyasına iştirâk ettiler.
Rıza Tevfik gibi, âBizdik utanmadan itirâ atan, devrin en siyasî padişâhınaâ diye nedemet hissiyle yazılmış itiraflar az değildir.
Bu itiraflara rağmen hemen hemen tamamının nezdinde o, bir âKızıl Sultanâdı. bilgilerimiz bizi yanıltmıyorsa, ilk defa Nihal Atsız, onun hakkında âGök Sultanâ başlığıyla makale yazdı. Sonra da Necip Fazılâın âUlu Hakanâ adlı kitabı fikir hayatımızın üzerinde bomba tesiri yaptı. Atsız ve Necip Fazıl beyler, onu göklere çıkardılar. İster istemez insanın aklına, bu övücü sözlerin, aksiyona karşı reaksiyon olabileceği geliyor. Ama ünlü Alman biligininin, ilmin soğuk kanlılığıyla yazdığı âPolitikanın Yıldızı Abdülhamid Hanâ kitabını okuyunca, hiç de reaksiyon olmadığını anlıyoruz. Kitabın orjinal adı; yazının başlığında kullandığımız gibi, âDie Politische Stern Sultan Abdülhamid Hanâdır.
Bugün dünün ürünüdür. yarınlarımız da bugünümüzü doğru idrak etmemize bağlıdır. Bu idrâk da dünü iyi bilmekle başlar.
(Mehmed Niyazi)