Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Hürriyet istihareye yatmış!

Refahyol Hükümeti'nin devrilmesiyle sonuçlanan 28 Şubat müdahalesine ilişkin gözaltılar sürer ve soruşturma derinleşirken, dönemin medyadaki darbe ayağının da hesap vermesi gerektiği görüşü giderek ağırlık kazanıyor.


Seçilmiş Refahyol Hükümeti'nin görevden uzaklaştırılmasını sağlayan 28 Şubat müdahalesine ilişkin başlayan yargılama, dönemin medyadaki sorumlularının da hesap vermesi gerektiği görüşünü tartışmaya açtı.

İLK PROVOKASYON ATATÜRK TABLOSUYLA
28 Şubat sürecinde Başbakanlık Muhabiri olarak görev yapan Taceddin Ural'ın Kayıhan Yayınları'ndan 2008 yılında çıkan "Medyatik Kuşatma" isimli kitabında, medyanın bir darbe ortamı oluşturmak için sergilediği gayretlerden pekçok örnek yer alıyor. Ural kitabında, merhum Necmettin Erbakan'ın Başbakanlık görevine gelmesinin merkez medyada büyük bir hoşnutsuzlukla karşılandığını belirterek, Refahyol Hükümeti'nin daha ilk gününde Çankaya Köşkü'nde yapılan provokasyona ilişkin kendi şahitliğinde şu bilgileri veriyor:

PROVOKASYONLARA İLK GÜN BAŞLADILAR
"Başbakan Necmettin Erbakan kabineyi onaylatmak üzere Köşk'e çıkmıştı. Bizler de, çıkış kapısındaki küçük binada bekliyorduk. Bu sırada kürsünün arkasında bir 'hareketlilik' yaşanıyordu. Birkaç foto muhabiri ve kameraman, duvardaki Atatürk portresinin oradaydı. Biri, 'tamam oldu' dedi. Baktım, çerçeve belli belirsiz yerinden oynamıştı. Çerçeve ile kürsü arası o kadar dardı ki, orada kim dikilse büyük bir ihtimalle tabloya çarpacaktı. Tam bu sırada Erbakan geldi, kürsünün arkasına geçti, alan dar olduğu için de 'kurgulandığı' gibi tabloya temas etti ve final! Gazetecilerden bazıları bağırdı: 'Sayın Başbakan Atatürk resmi düşüyor! 'Erbakan da, gayri ihtiyari geri döndü ve -yerinden gevşetildiği için- gerçekten de düşmek üzere olan tabloyu tuttu. O gece televizyonlar, ertesi gün de gazeteler bu görüntü ve fotoğraflarla doluydu. Köşe yazarları, televizyon yorumcuları da, günlerce 'Erbakan'ın Başbakanlığı'na Atatürk'ün portresi bile isyan etti' mealinde yorumlarla çıkmışlardı okur ve seyircilerin karşısına."

GENELKURMAY'DAKİ TOPLANTI
Kitabında; Refahyol Hükümeti'nin ekonomide gerçekleştirdiği kimi iyileştirmelerin artması üzerine Sabah, Hürriyet, Milliyet ve Radikal'de "Ekonomide işler yolunda / Ekonomide kış bereketi" gibi haberlerin 1997 yılı başında yer aldığını anlatan Ural, şöyle devam ediyor: "Bu tür haberler devam ederken bir kulis bilgisine ulaştım. Kaynağım; Güneri Ciavoğlu, Ergun Babahan, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yakup Yılmaz, Tufan Türenç, Uğur Dündar gibi isimlerin Genelkurmay'a çağrıldıklarını, 'Bu tip pozitif haberlerden vazgeçin. Çok yakında düğmeye basacağız. Bu hükümet gidecek' diye kendilerine direktif verildiğini anlattı. Birkaç yerden daha bu bilgiyi doğrulattım. O zaman çalıştığım gazete, isimleri tam teyit ettirmedeki zorluğum nedeniyle bunları ayıklayarak, 'Gazete yöneticileri Genelkurmay'da' başlığıyla haberi büyütmeden kullandı. Ertesi gün Başabakanlıka gittiğimde söz konusu yöneticilerin gazetelerinden bazı meslektaşlarım yanıma gelerek, 'Haberin doğru, bizimkiler dün buradaydılar' demişlerdi. Gerçekten de, o haberden sadece bir hafta on gün sonra medyadaki hava hükümet aleyhine döndü, malum haberler sökün etti, ardından da zaten meşhur MGK toplandı."

HÜRRİYET NASIL İSTİHAREYE YATTI?
Medyatik Kuşatma kitabında, 28 Şubat sürecinde manşetlere taşınan, günlerce tartışılan "haberlerin" aslında nasıl inanılmaz gelişmeler sonrasında o hale geldiğine ilişkin de örnekler var. Kitabın, "Hürriyet nasıl istihareye yattı?" başlıklı bölümde, şu satırlar yer alıyor: "RP'nin kapatma davası sürüyor, biz de genel merkez önünde, gelişmeleri takip ediyorduk. Saatler geçiyor, sıkılıyorduk. Bir grup gazeteciyle laflarken, latife olsun diye, 'Erbakan Hoca, kapatmayla ilgili istihareye yatmış. Bakalım ne çıkacak sonucu?' demiştim. Demiş ve bir süre sonra da unutmuştum bu lafı, adı üstünde şakaydı. Meğerse bazıları gülüp geçmemiş. Bir sonraki gün Hürriyet'in manşeti benim esprimdi: 'RP'den ermişlere istihare talimatı'. 'Haber'in çıktığı gün, 'atlamanın' üzüntüsünü yaşayan kimi gazeteciler partinin yöneticilerinden Şevket Kazan'a gitmişlerdi -ben tabiî ki gitmedim-. Gruptakiler, Kazan'a gazetenin manşetini nasıl yorumladığını, tavzih ya da tekzip olup olmayacağını sormuş, ondan, 'Böyle bir ‘haber'in nesine, ne diyeyim?' cevabını almışlardı."

SHOW TV MUHABİRİ: "KAVAKÇI'NIN ÇOCUKLARINI KOVALAYIN"
Fazilet Partisi'nden milletvekili seçilen Merve Kavakçı'yla ilgili haberlerden de örneklerin yer aldığı kitapta, o dönem Reha Muhtar yönetimindeki Show TV'nin nasıl kurgu haber yaptığı ise şöyle anlatılıyor: "Bazı muhabirler 1999 yılında Kavakçı'yı kovalamakla görevliydiler. Bunlardan biri, Kavakçı'nın o dönem ilkokul bir ve ikiye giden çocuklarının peşine başka çocuklar takmıştı. Muhabir, bu çocuklara,'Merve'nin çocuklarını kovalayın, ‘Türkiye laiktir laik kalacak, Burası Tahran değil' diye bağırın, sizi akşama televizyona çıkartayım' demişti. Akşam da, Show TV'de haberleri izleyenler, Merve Kavakçı'nın iki çocuğuyla, 'laik çocukların' sloganları arasında okuldan kaçarcasına çıktığını seyredeceklerdi. Özetle manşetlerde, ekranlarda tam bir psikolojik saldırıya maruz kalan bu isimlerin kimi mahkemelerde sürünmüş, kimi inzivaya çekilmiş, kimi de çareyi yurtdışına kaçmakta bulmuştu. O dönem estirilen medya terörünün yol açtığı sonuçların büyüklüğünü şuradan da anlamalı ki, pek çoğu daha sonra yalanlanan haberler, dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın 'Refah Partisi'ni kapatma' davasına 'delil' olmuş, Anayasa Mahkemesi de bu 'delillere' yaslanarak kapatma kararını vermişti."

ÇAPAROĞLU'NDAN "TEKBİRLİ FOTOĞRAF"
Merkez medyanın muhafazakar kesimlere yaklaşmasında hep bu tutumun görüldüğü de anlatılan Medyatik Kuşatma kitabında ANAP döneminden bir anekdota da yer veriliyor: "Ölçü' hep bu minvaldedir ne yazık ki. Yeter ki, haber kaynağı 'dindar' kimliğiyle temayüz etsin. Onu illa ki, 'sorunlu, tuhaf, itici' bir şekilde vermenin bir yolu bulunacaktır nasılsa. Mesela, 1980'liyılların ikinci yarısında ANAP milletvekili olan Bülent Çaparoğlu'nun başına gelenler gibi. Çaparoğlu, ortaöğretimdeki derslerde dinî bilgilerin bazılarının uygulamalı gösterilmesini düzenleyen bir önerge vermiş; basın da,'Sınıflarda namaz kıldıracaklar' diye ayağa kalkmıştı. Ogünlerde Güneş Gazetesi Çaparoğlu ile bir röportaj yapmıştı. Görüşme sırasında foto muhabiri, Bülent Çaparoğlu'na 'Efendim saçınızı düzeltin de bir fotoğrafınızı çekeyim' demiş, o da saçlarını düzeltmek üzere iki elini yüzüne doğru yaklaştırırken flaş patlamıştı. O an bu duruma bir anlam veremeyen Bülent Çaparoğlu, ertesi gün, 7 Kasım 1990 tarihli Güneş'in manşetinde 'tekbir alır' gibi çıkan fotoğrafının altında şu başlığı okuyacaktı: 'ANAP'lı Çaparoğlu: Okullarda namaz inşallah kılınır!”

Yiğit Doğaner / Yeni Akit


Güncel Haberler

MollaCami.Com