Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İstiklâl Marşımızın kıta, kıta açıklaması



İstiklâl Marşımızın kıta, kıta açıklaması


Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!


- Birinci kıtada; Şair Ey Türk milleti korkma, dehşete düşme ve ürperme. Çünkü sen Yaratana inanan İslamiyet’i kabul etmiş İbrahim milletindensin. Senin ırkın sevgili peygamberimizin övgüsüne mahzâr olmuş necip asil bir milletin soyusun. İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. (Yüzen al sancak) yüzünü haktan başka bir yöne çevirme. Senin 1400 yıllık dalgalanan şanlı bayrağın var. Türk İslam milleti demek, Altaylardan Tuna’ya tek bir sestir. Hürriyetini ve karakterini bütün dünyaya haykırır. Türk milletini esir etmek düşüncesi bile korkunçtur. Dünya tarihinde bunun örnekleri çoktur!
Akif bayrağımızın yurdumuzun üstünde tüten en son ocağın söndüğü ana kadar dalgalanışına devam edeceğini söylerken, Türk milletinin son ferdine kadar bayrağını ve onun ifade ettiği değerleri yaşatacağını dile getiriyor. Son vatan evladı kalana kadar hürriyet mücadelesi devam edecektir diyor. Bu kutsal ocak ebediyete kardan Allah’ın izniyle sönmeyecektir. Nasıl ki gök deki yıldızları yere indirmeye kimsenin gücü yetmez. Dördüncü mısrada şair Türk milletinin bağımsızlığına çok kısa sürede kavuşacağı hakkındaki kesin inancını Allah’ın izniyle ortaya koyar. İstiklal benim Milletimin olacaktır bunda hiç şüphem yoktur. Bağımsızlık benim milletimin hakkıdır, bu hakka Allah’tan başka kimselerin gücü yetmeyeceğine kalbi ruhuyla Türk milletine açıkça bir ifadesidir.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!


-İkinci kıtada; Şair Türk vatanının bazı bölgeleri düşmanlarca işgal edilmiş o günkü ruh haliyle milletin yüzüne bakar kaşları çatık suratları asık sanki çaresizlik içinde ve şair burada milleti temsil eden bayrağa bakar ve bayrağımızı bir yüze benzeterek hilâli kaş, yıldızları da göze benzeterek bayrağımızın o zaman ki kırgın küskün ve öfkeli halini dile getiriyor. Şair bayrağımıza bakarak Ne bu şiddet bu celal, umutsuzluğa kapılma senin temsil ettiğin bu millet senin uğruna nice canlar feda etti. Senin iman gücün var. Bu inanç ve iman gücün önünde nice şahlar diz çöktü. Şair üçüncü mısrada Türk milletine birde mesaj veriyor. Bundan sonra atalarından miras vatanına
sahip çıkmasan vatanını düşmanlardan korumasan, sonra uğruna dökülen kanlar helal olmaz, Çünkü asırlar boyunca Türk milleti bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna nice şehitler vermiştir. Allah’a inanan hakkı hak bilen Türk milletinin bağımsızlık en doğal hakkıdır. İstiklal Türk milletinindir.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.


-Üçüncü kıtada; Şair açıkça Türk milletinin hürriyetini ve bağımsızlığı ilan ediyor. Üçüncü kıtanın ilk mısrasında Türk milleti adına ‘Ben' diye sesleniyor. Ben ezelden beri hür yaşadım bundan sonrada hür yaşamaya devam edeceğim diyor. Benim ceddim tarihler boyunca hiç esaretle yaşamadı bende yaşamam diyor. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Bu çılgınlığın dersini Çanakkale’de gördüler. Allah o günleri bu millete bir daha yaşatmasın. böyle bir çılgınlık olursa, yine kükrer Allah’ın vermiş olduğu iman ve inanç gücüyle aşılmaz engelleri aşarım, yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım. Şair burada şunu kast ediyor. Atalarımız Allah, Allah sedasıyla üç kıtada at koşturdular, yedi düvel gelse bile Türk milletinin önünde diz çöker. Hürriyetimi elimden alanlara sabrım taşar düşmanın başına dünyayı dar ederiz, vatan uğruna enginlere bile sığmam taşarım. Türk milleti Altaylardan,Tunaya Adriyatik’ten Çin sedine kadar koşacak güçtedir.
son mısralarda; Âkif o zamanki imkansızlıklarla rağmen şiir diliyle son mısraya kahramanlık havası estirerek, Türkün kahramanlığını ve Türk’ün yılmaz karakterini konuşturup bağımsızlığını ve hürriyetini dünyaya haykırır hakikaten. Türk milletinin geçmiş tarihine bakıldıkça “kükremiş sel” gibi özelliğini ve kahramanlık karakterini açıkça görürüz.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet! ' dediğin tek dişi kalmış canavar?


-Dördüncü kıtada; Şair Bağımsızlık için mücadele veren milletine şöyle seslenmektedir. Garp kelime anlamlı batı demek. Burada batılı devletlerinin yani (haçlı) zihniyetinin gücü her ne kadar bizden üstün olsa dahi. Türk milletinin iman gücü karşısında zayıf kalır. Batının teknik açıdan gücü her ne kadar üstün olsa da; göğsü iman dolu bir milletin karşısında bir hiçtir. Hak ve hakikat yolunda olan inanç asla mücadeleyi bırakmaz ve sonunda istediğini elde eder. Bunun örneğini “Milli Mücadele”mizde ve Çanakkale savaşında bizim askerlerimizin mermisi bittiği halde kurşuna karşı göğsünü siper ederek süngüyle savaşmıştır. İşte fark burada 'Seyit çavuşun 276 kg top mermisini bir anda iman gücüyle kaldırmasıdır. İşte Âkif üçüncü mısrada diyor ulusum korkma bu iman gücü karşısında hangi kuvvet dayanır. Şair son mısrada yine batıyı kast ederek “medeniyet”, maskesi altında çeşitli hilelere baş vuran haçlı zihniyetini tek dişi kalmış bir canavara benzetmektedir. Bu canavar gerçekte korkulacak bir güce sahip değildir demektedir. Bağımsızlığı için mücadele veren Türk ulusunun cesaretini güçlendirerek. Ey milletim siz korkmayın, bu canavar boşuna ulurcasına haykırıp gözdağı vermeye çalışmaktadır. Kalan tek dişiyle bir şey koparamaz ve bağımsızlık adına mücadele veren kahraman Türk milletini asla yıldıramazlar. Çünkü bu canavarların gerçek yüzleri geçmiş tarihte ve günümüzde (Sovyetlerde Afganistan’da ve orta doğuda bellidir.

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


-Beşinci kıtada; Şair kahraman Türk milletine ve askerine o dönem içinde yaşanan durumu da dikkate alarak. Türk milletine azim ve karlılık içinde nice siperlere göğüs gerdiniz aynı azim ve kararlılıkla "Su uyur düşman uyumaz" ata sözünde hatırlatarak hepiniz kardeşsiniz omuz omuza vererek yurduna sahip çıkın. O alçakların yurdumuza ayak basmamasına izin vermeyin. Gerekirse canını feda etmesini öneriyor. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın . Şehit düşünceye kadar kanının son damlasına kadar. Vatan, Millet ve Bayrak uğruna savaş. Şair burada doğacaktır hakkın sana vaat ettiği günler yakın. Allah'ın izniyle zaferi müjdeliyor. Belki yarın veya daha kısa zamanda. Âkif burada kalben inanarak Allah’ın Türk milletine Kuran- ı Kerimde vaat ettiği zafer gününün ilâhi lütfun tecelliyat-ı kainatın efendisi sevgili Peygamberimizin övgüsünü alan necip Türk milletinin adına sonuçlanacağını emin ve inanarak açıkça duygularını ifade ediyor. Bu görüşe devlet büyüklerimizde katılarak.
Atatürk sağlığında Türk-i cumhuriyetlerinin bir gün bağımsızlığına kavuşacağını söylemiştir. Türkeş’de ben bütün Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını isterim demiştir. O dönemi yaşayan büyüklerimizde. Türk milletine yapılan insanlık dışı zulümlerin fazla sürmeyeceğini ifa etmektedirler. Örnek 1917 ihtilali ile kurulan Sovyetler 1992 yılında yıkılmaya başladı. Bir çok Türk cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuştu.

Bastığın yerleri ‘’toprak! ’’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı.
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


-Altıcı kıtada; Âkif milli duygularını konuşturarak, vatan toprağının kutsallığını dile getiriyor. O günkü genç nesille sesleniyor! Üzerinde yaşadığın yeri bir toprak parçası gibi görme. Vatan diye atalarımızın yurt edindiği bu topraklara canıyla kanıyla çok bedel ödediler. Her karış toprağı ile taşı şehit kanıyla sulanmıştır. Altında uğruna can feda eden şehitlerimiz yatıyor. Çanakkale bunun bir örneğidir. Sen şehit oğlusun bu vatan sana atalarından mirastır.Bir gün vatanı müdafaa mecburiyetine düşersen gerekirse ataların gibi bu vatana canını siper edeceksin ve uğrunda şehit olacaksın. Atatürk'ün gençliğe hitabesi bunun en açık örneğidir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu âhval ve şerâit içinde dâhi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Şair son mısrasında; Bu vatan uğruna dünyaları sana verseler bile, senin bu cennet vatanın bir çakıl taşı kadar değeri yoktur. Asil değer senin sahip olduğun göğsündeki iman ve damarlarındaki taşıdığın o asil kandır. Bu kanın manevi değeri kutsaldır. Bu değeri sende almaya Cenabı Allah’tan başka hiç bir kuvvetin güçü yetmez.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.


- Yedinci Kıtada; şair milli duygularını coşturarak. Türk Vatanı’nın yüceliğini ve güzelliğini şöyle anlatmaktadır. Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda, nasıl ki bireyin yuvası evidir. Bir millet olarak o milletin yaşadığı topraklarda vatanı ve yuvasıdır. Vatan olmadan bir milletin varlığının olması mümkün değildir. Bir ana şefkati gibi bize kucak açan şu yaşadığın toprakların, sıradan bir toprak olmadığını düşün. Uğruna şehit verilmiş kutsal topraklardır. Bir avuç toprağını sıksan bile şehit kanı süzülür. Onun için bu topraklarda yatan şehitlerini incitmemek için ve üstündeki yaşayanları da zillet ve esarete düşürmemek için, bütün varımı yoğumu asladâ 'Hûda' Yeter ki beni Allah vatanımdan etmesin 'cüda' kanının son damlasına kadar vatan uğruna canla başla çalışmak en kutsal görevdir diyor. Vatanını seven canını malını vatan uğruna vermekten çekinmez. Peygamber efendimiz bir hadiste şerifte şöyle diyor (Vatan sevgisi imandan gelir (Hz Muhammed) Şairimizde; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır” “Toprak eğer uğrunda ölünüyorsa vatandır” der. işte bu sözler tam bizim aziz vatanımız için söylemiştir. Dünya üzerinde başka bir millet gösterilemez ki, bizim kadar vatanı için can vermiş olmasın. Âkif o zamanki duygularını ve bağımsızlık çabasını! Vatanımız ile milletimizin bir beden ve bir ruh olduğunu ne güzel anlatır:
bu vatan için savaşmış, can vermiş şehitlerimiz, analarımızın, göz yaşı nazlı gelinlerimizin saçlarıdır, perçemleridir. Karlı dağlarımızın dorukları yaşlı dedelerimizin yüzüdür, sakallarıdır. Bir mızrak gibi Ege Denizine uzanan dağlarımız yiğitlerimizin bükülmez bilek ve çelikten kollarıdır. Vatanımız öylesine milletimizle bir vücut olmuştur ki milletimizi vatanımızdan ayırt etmek mümkün değildir.

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar__ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.


-Sekizinci Kıtada; Şairimiz Âkif din ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta beraber, dini duygularını da ilave ederek. Ey Yüce Rabbimiz, Rahman ve Rahim olan adınla bize verdiğin inanç, iman ve azimle “Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir”. Vatanı canımızdan aziz bildik ve sevdik…
Vatanı namus, Bayrağı can bildik. Bizler vatan uğrunda kanlarıyla destanlar yazan, şehitler ve gazilerle dolu bir milletin çocuklarıyız. Ecdadımızın bu vatan topraklarını bizlere nasıl emanet ettiğinin bilinci içerisindeyiz. Vatan uğrunda her fedakârlığı göstereceğimizi İlahi huzurunda sana söz veriyoruz vatan en değerli varlığımızdır. Ya Rabbi bu ezanlar bu şahadetler ki dinin temeli, değmesin mabedimin üstüne namâhrem eli. Türk milleti dinine, diyanetine, bayrağına, ırz ve namusuna bağlı bir millettir. Bu kutsal değerlerini ayakta tutmak ve Ezan-ı Muhammed’inin sesini daima yüce tutmak için zaferden zafere koşmuştur. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da, İstanbul’un fethinde ve daha nice yerlerde kanlarını canlarını vermişler, şahadet şerbetini içmişlerdir. Yüce Allah’ım! Ruhumun senden dileği şudur:
”Eşhedü enla ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammed’den resulullah” şair o inanç ve iman ruhuyla Yüce Allah’a niyazında böyle sesleniyor. Ya Rabbi bu şahadetler bu ezanlar yüzü suyu hürmetine bu sesler ebedi yurdumun üstünde inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;
Her cerihamda, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.


-Dokuzuncu Kıtada; şair Bir toplumun yaşadığı vatanda huzur ve güveninden bahsetmektedir. İnsan nasıl ki dinsiz, ailesiz, evsiz ve komşusunuz yaşamak mümkün olmadığı gibi, vatanda huzursuz yaşamak da mümkün değildir. Âkif’te bu kıtada, Ey Yüce Rabbimiz sen bizi rahmetinden mahrum etmediğin sürece, o zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım. Fışkırır ruh-i mücerred gibi terden na-şım! O her şeye kadirdir. 'Mücerred' gibi az bir şey çok hükmüne geçer, senin ilahi kudretinle vücud rüsuh ettikçe,yani çoğaldıkça birlik beraberlik kuvvet ziyadeleşir.
Milletimin hür olduğunu görmenin ve şehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım, savaşta aldığım yaralardan boşanır. Cesedim cisimsiz bir ruh gibi göklere çıkar ve o kadar yükselir ki, belki göğün en yüksek katı olan Arş’a (Allah’ın yüce katına) ulaşır. Şair Türk milletini şöyle tarif ediyor. Asırlardır bu necip Türk milletinin müdafaa ettiği dava bütün mazlum milletlerin davasıdır. Bu Davayı nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Türk- İslam milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Edebiyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, Milletimin istiklal.


-Onuncu kıtada; Büyük vatan şairi. Akif, içinde bulunduğu coğrafyanın ve bir meyvesi olduğu Türk-İslâm tarihinin uyanık bir beyni olarak, dünyayı ve içinde bulunduğu çağı çok iyi tahlil etmiş, onun eksik ve arızalarını, çürümüş yanlarını teşhis ederek inanç, vicdan ve bilim içerikli vurgular yaparak.
İstiklal Marşımızın son kıtasında tekrar. Türk milletini temsil eden rengini şehitlerimizin kanından almış şanlı bayrağımıza hitap etmektedir.
”Şanlı bayrağım! Sen de artık şafaklar gibi al renginle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Yeniden şafaklardan doğan aydınlık gibi, Türk Milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuşacaktır. Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.
Türk Milleti’nin yok olması, dağılması ebediyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür yaşamış olan Türk milleti Allah’a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uğruna çalışan ve savaşan milletimin, bağımsızlık ve istiklal her zaman hakkıdır.
Büyük Türk -İslam düşünürü İstiklal marşımızın yazarı. Âkif evrensel düşünerek. O günkü durumdan da duygularını şöyle ifade etmektedir. Bir milletin yaşadığı çağda bir milletin en güçlü silahı dildir. Bir şiirindeki mısralarında aynen şöyle sesleniyor. ((((Yer çalışsın, gök çalışsın; sen sıkılmazsan otur!)))) Diye haykırarak milleti, tembellikten, cehaletten uyarmaya çalışır. Bazen de tembellik ve miskinlik neticesinde, İslâm’ın bir zamanlar ilim merkezi olan şehirlerinin, bugünkü virâne hali karşısında isyanını dile getirir. Şair burada dilinde ne kadar önemli ve etkili güç olduğunu dile getirir.
”DİL” Bir milletin ortak rüyasıdır. Onda bir milletin en aziz, en değerli, en büyük ve en tılsımlı hazineleri gizlidir.
Bir devlet, başka bir milleti tarih sayfasından silmek istediği zaman, işe onun dilinden başlayacaktır. Burada, “Dil” kılıçtan keskindir. Sözünü hatırlamamız yerinde olacaktır. Çünkü yapmada ve yıkmada dil, en tesirli silâhtır. Dilde, fertleri yalnızlaştıran güçler; rahatlıkla o milleti parçalayabilir. Bu tehlikenin farkında olan Türk büyükleri ilk yazılı eserlerimiz olan Göktürk Kitabeleri'nden bu tarafa bu konuya hassasiyetle eğilmişlerdir. Tanzimat'tan bu yana, Türk toplumunun içine ekilen ayrılık tohumlarının büyük bir kısmı dille olmuştur.

İstiklâl Marşımızın şâiri ( Mehmet Ragif ) Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 74. yıldönümü 27 Aralık 2010 yılında bu yazı kaleme alınmıştır…

Tuncay AKDENİZ (Ardahan)
Muzaffer ÖNLER (Elazığ)
(Türkiye.27.2010)


Edebiyat

MollaCami.Com