Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


DÜNYANIN GEÇİCİLİGİNE KURAN DAN ÖRNEKLER

Allah Kuran'da "dünya hayatının geçiciliği" ile ilgili pek çok örneği bize bildirmiştir. Ayetlerde, hem geçmişte yaşamış insanların ve toplumların başlarına gelen olaylar ibret verici birer örnek olarak anlatılmış, hem de dünya hayatının gerçek yüzü insanların zihinlerinde canlandırabilecekleri şekilde örneklendirilmiştir. Kehf Suresi'nde anlatılan iki "bağ sahibi"nin durumu, bu örneklerden biridir:

Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün(veren yer) leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki; 'Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.' Kendi nefsinin zalimi olarak bağına girdi (ve): 'Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum' dedi. 'Kıyamet saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.'

Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: 'Seni topraktan sonra bir damla sudan yaratan sonra da seni düzgün bir adam kılan (Allah)'ı inkar mı ettin?' 'Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.' 'Bağına girdiğin zaman 'Maşaallah Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.' 'Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.' 'Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin.'

(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı kendisi de şöyle diyordu: 'Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.' Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu kendi kendine de yardım edemedi. İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık dostluk) hak olan Allah'a aittir. O sevap bakımından hayırlı sonuç bakımından hayırlıdır.

Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı çırpı oluverdi. Allah, herşeyin üzerinde güç yetirendir. Mal ve çocuklar dünya hayatının çekici süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 32-46)



Bu kıssada insanın dünya hayatındaki gücüne aldanarak böbürlenmesinin ne kadar akılsızca bir tavır olduğu, çünkü Allah'ın o gücü anında yok edebileceği vurgulanmaktadır. Aynı gerçek, bir başka kıssada "bahçe sahipleri" örneği ile anlatılır:

Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi bunlara da bela verdik. Hani onlar sabah vakti onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. (Bu konuda) hiçbir istisna yapmıyorlardı. Fakat onlar uyuyorlarken Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup kapkara kesildi.

Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler: "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp çıkın". Derken aralarında fısıldaşarak çıkıp gittiler. "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler. Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler. "Hayır biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık." (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmemiz gerekmez miydi?" dediler ki: "Rabbimiz seni tesbih eder yüceltiriz; gerçekten bizler zalimmişiz." Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar. "Yazıklar bize gerçekten bizler azgınmışız" dediler. "Belki Rabbimiz onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz." İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. (Kalem Suresi, 17-33)

Dikkat edilirse, Kuran'da dünya hayatına aldanıp doğru yoldan sapan insanlar olarak anlatılan kişiler, Allah'ın varlığını inkar eden "ateist" kişiler değildir. Allah'ın varlığını bilen ve kabul eden, ancak O'nu anmaktan uzaklaşmış kişilerdir. Hataları, Allah'ın kendilerine nimet olarak verdiği imkanları kendilerinin çok doğal bir hakkıymış gibi görerek, büyük bir kibire kapılmalarıdır. Allah'ı ve O'nun gücünü sadece sözde kabul ederler, ama kalpleri kendi gururları, kibirleri, hırsları ve bencillikleri ile doludur.

Allah Kuran'da, bu gibi insanlara örnek olarak, Hz. Musa'nın kavminin, yani Allah'a inanan bir toplumun içinden çıkmış olan Karun'u örnek verir. Hem Karun, hem de ona özenerek dünya hayatına aldananlar, Allah'a sözde inanan, ama dünyanın büyüsüne aldanarak O'nu unutan kimselerdir:

Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez. Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." Dedi ki, "Bu bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi ki gerçekten Allah, kendisinden önceki kuşaklardan kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.

Böylelikle kendi ihtişamlı- süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir' dediler. Kendilerine ilim verilenler ise : 'Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o kendi, kendine yardım edebileceklerden de değildi. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: 'Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten küfre sapanlar felah bulamaz demeğe başladılar. İşte ahiret yurdu, biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere kılarız. Sonuç da takva sahiplerinindir. Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için ondan daha hayırlısı vardır; kim de bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yapmakta olduklarıyla karşılık görürler. (Kasas Suresi, 76-84)

Görüldüğü gibi Karun'un hatası, Allah'ın varlığını inkar etmesi değil, kendisini Allah'tan bağımsız, ayrı bir güç gibi görmesi, Allah'ın denemek amacıyla kendisine verdiği güç ve imkanı, kendisinde olan bir üstünlükten dolayı "hak ettiğini" sanmasıdır. Oysa tüm insanlar sadece Allah'ın kullarıdır ve O'nun katında hiçbir şeyi "hak etmiş" olmazlar; insanlara verilen herşey, sadece ve sadece Allah'ın lütfudur. Bunun farkında olan insan, Allah'ın verdiği nimetler karşısında azgınlaşmaz, şımararak sevince kapılmaz; sadece Allah'a şükreder ve bu şükrün sevincini yaşar. Bir insanın tüm dünyada yakalayabileceği en üstün ve en asil sevinç de budur. Karun ve Karun'a özenenler gibi olanlar ise, ancak Allah'tan gelen felaketlerle içine düştükleri yanılgının farkına varırlar. Bu felaketlere bile aldırmayıp aldanışlarını sürdürürlerse, bu durumda varacakları yer Allah'ın ebedi azabıyla dolu cehennem olacaktır. Bir ayette bu gerçek şöyle haber verilir:

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) da vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka birşey değildir. (Hadid Suresi, 20)


Dünya Tarihi

MollaCami.Com