Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Evlerin dışı pencere duvar




Evlerin Dışı Pencere Duvar


Ne zaman işe, okula gitmek için ayrılsanız ondan, siz uzakta sokak aralarında kayboluncaya kadar bin bir endişe ile ardınızdan size bakar farkında olmasanız da. Gün boyu gözleri yolda dönüşünüzü bekler, bilmezsiniz. Soğuk kış günlerinde anne şefkatiyle, baba merhametiyle kuşatır, ısıtır etrafınızı. Kalbinde bir oda da sizin için ayırmıştır, paylaşmak için yalnızlığınızı. Hiçbir dosta anlatamadığınız kederleri dertleri sizinle birlikte o da içine atar, sağırlığı dilsizliği en çok bu yüzdendir. Zaman geçtikçe, yaşınız ilerledikçe ona nasıl alıştığınızı, bağlandığınızı fark edersiniz. Zordur onca alışkanlığı unutarak ondan ayrı düşmek, ayrı yaşamak. Bazen gurbet; her şeyden olduğu gibi biraz da ondan ayrı kalmak, onu özlemektir. Başkaları için bir şeyler ifade etmese de sizin için annenizin sıcaklığına, babanızın merhametine, kardeşlerinizin mutluluğuna ve sizin çocukluğunuza dair siyah beyaz hatıralarla dolu bir fotoğraf albümünün kapağını aralamak gibidir onun kapısını aralamak ya da kapayarak ondan ayrılmak.
En az evsiz insanlar kadar, insansız evler de mutsuzdur.

* * *

Evler de tıpkı içinde yaşayan insanlar gibi konuşur, gülümser, kederlenirler. Onların da hastası, düşkünü, yetimi, yardım bekleyeni, mütevazı olanı, kibirle kasılanı vardır. Kendi aralarında bazen bir zalim eline düşmüş olmaktan, bazen kendisini inşa eden ustanın beceriksizliğinden, bazen içinde yaşanan huzurdan mutluluktan bahseder dururlar ve onlar da hatıralar biriktirirler yaşadıkça dünya üzerinde. Eski sahiplerinin nasıl onları uzaktan görünce yüreği burkulur, gözleri dolarsa onlar da aynı hüznü hisseder eski sahiplerini görünce, onların dahi gözleri dolar. Yalnızca kendi aralarında değildir elbet konuştukları; halden anlayan, dillerini bilen insanoğluna da aynen kapılarını açtıkları gibi söz kapılarını açarlar ve mahallenin, şehrin, geçmişin unutulan yahut üzeri örtülen hikâyelerini fısıldarlar kendilerini dinleyenlere.

* * *

“Hiç olmazsa unutmamak isterdim./ Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar.”

Evlerimizden bize, bizden evlerimize sinen çok şey vardır tıpkı kapıdan adım atar atmaz sizi karşılayan her evin kendine mahsus kokusu gibi.

Yaşadığımız şehirden, bulunduğumuz mahalleden nasıl mayamıza karışan adı konulmamış renkler kokular varsa; duvarları arkasında kendimizi pek çok şeyden emin hissederek ömrümüzü geçirdiğimiz evlerimizden de daha onunla tanıştığımız andan itibaren ruhumuza sinen renkler kokular vardır. Onun tavanının yüksekliğinden pencerelerinin genişliğinden kapısının ve duvarlarının boyasından, malzemesinin türünden hatta bahçesindeki ağacın cinsinden, kapısındaki merdivenden pek çok şey siner kişiliğimize. Toprak ve ahşap evlerde faniliği, beton evlerde griye çalan bir soğuğu, yalnızlığı teneffüs eder kalbimiz.

Ne evleri inşa edenler ne de bizi büyütenler farkındadır dünyaya merhaba dediğimiz bu mekânda üzerimize günün düştüğü pencerenin, seyretmek zorunda kaldığımız tavanın, duvarların bebek ruhumuza, yıllarca silinmeyen ve anlamını asla bulamayacağımız desenler bıraktığının.

Sevincimiz, kederimiz, konuşmamız hatta yürüyüşümüz dahi evimizde şekillenir, kendini bulur.

“Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu.”

Evlerimizden bize, bizden evlerimize sinen çok şey vardır ve bu yüzden zordur, hazindir bir evden bir eve göçmek, göç taşımak. Her şeyi taşımak mümkündür ancak hatıralar orada öylece kalır. Haftalarca sırt üstü yatırılarak seyrettiğiniz tavan, içinde ilk kez adım attığınız oda, takılıp düştüğünüz eşik orada öylece kalır. Bahçede ağaç, ağaçta salıncak ve salıncakta çocukluğunuz öylece kalır. Duvarlara sinmiş çocuksu kahırlarınız, sevinç çığlıklarınız, bir akşam sofrasında yemeye başlamak için babanızın işten dönüşünü bekleyişleriniz, okula gittiğiniz ilk gün, kalktığınız ilk sahur öylece kalır. Hatta ilk gönül yarasının kabukları dahi yumruklanan duvarların dibinde sır olarak orada öylece kalır. Kapanır sayfalar. Tren kaçırmış yahut yanlış durakta inmiş gibi olursunuz. Ayaklarınız yabancısıdır yürüdüğünüz yolların. Vakit hayatı temize çekme vaktidir. Ne kadar geniş ne kadar ferah olursa olsun bir odası eksik kalır yeni evinizin.

Açtığınız hiçbir yeni kapının ardında bulamazsınız daha çocukluğunuzu, gençliğinizi. Geride bıraktığınız her şey kaybolur ve silinir siz ondan uzaklaştıkça. Yıllar sonra bir yaz akşamı çocuklarınızla birlikte eski evinizin önünden geçerken, mahzun ve fark edilmeyi bekleyen eda ile gözlerini sizden öteye çevirmeye çalışan binayı işaret edip de çocuklarınıza; bakın benim çocukluğum da şu evde geçti, dersiniz; o anda, çocukluğunuz geçer oradan.

* * *

“-Doğduğum ev! Rahatlayacak içim, duysam / Bir tek kapının sesini.”

Çocukluğumuzu, gençliğimizi başka başka mekanlarda bırakarak, habire yer değiştiriyoruz dünya üzerinde. Ayrıldığımız mekanlar silindikçe, değiştirildikçe, hatıralarımız hayale dönüşüyor ve hayallerimiz de uçarak dağılıyor zamanın rüzgârıyla kalbimizden, zihnimizden. Mekan bizimle irtibatını kesiyor, kokusu kalmıyor evlerimizin.

Kökünden sökülerek, filizlendiği topraklardan çok uzaklara taşınan, parklara bahçelere dikilen fidanlar gibi her yeni mekanda toprağın, suyun ve güneşin yeniden acemisi oluyoruz. Kuşlar ürkerek geçiyor üzerimizden. Bu yüzden sararıyor bir yanımız.

* * *

“Babam, annem evimiz, bahçem çitlembiklerim / Sizler rüya mıydınız, sizler yaşadınız mı?”

Hüseyin KAYA

Çok güzel bir yazı. :'( Okuyunca bana hak vereceksiniz.

Gerçekten de belirttiğiniz gibi okunmaya değer bu güzel yazıyı bizimle buluşturduğunuz için teşekkürler kardeşim...

Belli bir tarihe sahip,yerleşik bir mahallede yılların eskitemediği belkide bu yüzden hiç değiştirilmemiş parke taşları ile meşhur sokağımızda, sakinlerinin birer birer terk-i diyar eylediği biraz mahzun, biraz da yorgun ahşap evleri selamlıyorum hergün...

Tadilat amacıyla orasının burasının çekiştirilmesinden ve ilk sahiplerinin kadirşinaslığına karşın yenilerinin vurdumduymazlıklarından bizar gibiler sanki...

Yazıyı okuyunca böyle bir mahallede ve anneannelerimin ve dedelerimin mirası olan her tarafında acı, tatlı bir hatıranın gülümsediği yorgun ama hala ayakta duran ahşap evimimizde ikamet ediyor olmanın verdiği derin bir huzurla gülümsüyorum...

Bir kez daha teşekkürler sevgili Gözyaşı... :)


Gerçekten de belirttiğiniz gibi okunmaya değer bu güzel yazıyı bizimle buluşturduğunuz için teşekkürler kardeşim...

Belli bir tarihe sahip,yerleşik bir mahallede yılların eskitemediği belkide bu yüzden hiç değiştirilmemiş parke taşları ile meşhur sokağımızda, sakinlerinin birer birer terk-i diyar eylediği biraz mahzun, biraz da yorgun ahşap evleri selamlıyorum hergün...

Tadilat amacıyla orasının burasının çekiştirilmesinden ve ilk sahiplerinin kadirşinaslığına karşın yenilerinin vurdumduymazlıklarından bizar gibiler sanki...

Yazıyı okuyunca böyle bir mahallede ve anneannelerimin ve dedelerimin mirası olan her tarafında acı, tatlı bir hatıranın gülümsediği yorgun ama hala ayakta duran ahşap evimimizde ikamet ediyor olmanın verdiği derin bir huzurla gülümsüyorum...

Bir kez daha teşekkürler sevgili Gözyaşı... :)



İlginiz ve bu güzel ve benim için kıymetli yorumunuz için ben size teşekkür ederim ahuzar kardeşim. Ne kadar şanslı biriymişsiniz ki geçmişinizden sizi koparamamışlar. İnşallah biz de bir gün bi yerlerde ama geç kalmadan geçmişimizle tekrar karşılaşırız.

Eyvallah kardeşim, konu böylesine güzel olunca, yorum yapmaya sevkediyor bizleri.. ;)

Nacizane bendeniz de kendimi şanslı addediyorum ve temennilerinize can-ı gönülden katılıyorum. :)

Selam ve dua ile...

çok güzel yazı ağlayarak tekrar tekrar okuyacağım bi yazı :(:'( :'( yurdumdan yuvamdan doğduğum yerden çok uzaktayım...


ama doyduğum yerdeyim :)klasik tabirle...


Edebiyat

MollaCami.Com