Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Fatih Sultan Mehmed

FATİH SULTAN MEHMED
1451 - 1481





İstanbul elbet fetholunacaktır...
İstanbulu fetheden kumandan ne güzel kumandan ...
Fethedecek asker ne güzel askerdir...


İSTANBUL NİÇİN FETHEDİLDİ?

İstanbul'un fethinin 554. yıl dönümünde bulunmaktayız. Fetih bir çok etkinlikle kutlanmakta, herkes fetihe değişik bir pencereden bakmaktadır.

İstanbul'un fethi öyle basit, dar görüş ve düşüncelerle izah edilebilecek bir olay değildir. Fethi gerçekleştiren Fatih'i tanımadan fetih anlaşılamaz. Fetih anlaşılmadan da Fatih anlaşılmaz. Şu şekilde ifade edilebilir ki Fatih ile fetih bir bütündür. 554. yıl dönümünü kutladığımız İstanbul’un fethini anlayabilmek ve gelecek nesillere ders çıkartabilmemiz için Fatih ile fethi bir arada değerlendirmeliyiz.

Önce Ortaçağ'da dünyanın siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını ele almalıyız. O çağlarda Osmanlı, dünyanın hakimiyetini yeni yeni ele almakta, bu günün tabiriyle tek süper güç olma yolunda hızla ilerlemektedir. Osmanlı'nın karşısında gerek batıda, gerekse doğuda da güçlü devletler ve imparatorluklar bulunmaktadır. Bu devletlerin tamamı Osmanlıya karşı hasmane tutum içerisindedirler. Her an Osmanlı'nın bir zayıf tarafını kollamakta, fırsat beklemektedirler. Osmanlı her konuda güçlüdür. Siyasal olarak söz sahibi olduğu gibi, sosyal olarak da eşine rastlanmayacak derecede ileriye gitmiştir. Ekonomisi de son derece iyidir. Çünkü bir çok devleti cizye ve haraca bağlamıştır. Kısaca Osmanlı her konuda zirvededir.

KONSTANTİNİYE'DE LATİN SERPUŞU GÖRMEKTENSE, OSMANLI SARIĞI GÖRMEK İSTİYORUZ

Osmanlı bu durumda iken batı ne haldedir? Batıda müthiş bir kilise taassubu yaşanmakta, din adı altında insanlara zulmedilmekte, insanlar açlık, sefalet ve zulüm altında inlemektedirler. Doğuda da İslam adına kurulan devletler, halkına zulmetmektedir.

İslam’ın temsil noktası olan halifeler, kral veya hükümdarların oyuncağı ve paralı adamı durumuna düşmüş, fetvalar dünyevi menfaatler uğruna verilir olmuş. Özetlersek, adaletsizlik ve zulmün bütün dünyaya egemen olduğu bir devir yaşanmaktadır;

İşte böyle bir dünyada Osmanlı, İslam’ın namütenahi değerlerini benimsemiş, kendine ilke edinmiştir.

İslamiyet ile hükmetmeyi kendilerine prensip ederek dünya sahnesine çıkmakta ve ezilmiş, hor görülmüş ve zulme uğramış bütün dünya halkları Osmanlı'dan medet umar olmuşlardır. Batıdan doğuya, kuzeyden güneye her taraf, Osmanlı'nın idaresinde olmayı ve insanca yaşamayı istemektedir. Bunun en somut örneği de Bizans'ta yaşanmaktaydı. Bizans halkı isyan seviyesine gelmiş ve Bizans sokaklarında "Konstantiniyye'de latin serpuşu görmektense, Osmanlı sarığını görmek istiyoruz" sesleri yükselmektedir. Kısaca anlatmaya çalıştığımız bu ortamda Fatih ve Fetih ortaya çıkıyor.

Önce Fatih'i inceleyelim. Fatih tahta çıktığında 18 yaşındadır. O devrin şartlarında dünyanın bir numaralı süper gücü olan bir devletin başına 18 yaşında, henüz buluğ çağını yeni bitirmiş bir çocuk geçmektedir. Bugün ile kıyasladığımız da; devlet reisliği için kırk yaşın şart koşulduğu bir ortamda, 20 yaşın altında vekil seçtiremediğimizi dikkate alırsak, onsekiz yaşındaki bir çocuğun devlet başkanlığına geçişini sıradan bir olay olarak alamayız.

Aslında sıradışı olan Fatih Sultan Mehmed Han'dır. O, büyük bir devlet adamıdır. O İslam ahlak ve fazileti ile yoğrularak yetişmiş, İslami prensipleri nefsinde yaşamış, çağının dehası bir hükümdardır. Tahta oturur oturmaz ilk işi, Bizans'ı fethetmenin planlarını yapmaya başlamasıdır. Bir yandan Bizans'ın fethi için hazırlıkları yaparken, diğer yandan bu düşüncesini çok yakın güvendiği birkaç ileri gelen yöneticiden başkasına da söylememektedir.

“Ya Konstantiniyye beni alır, ya ben Konstantiniyye'yi alırım"

Fatih tahta çıkar çıkmaz en zor işe talip olmuştur, o Bizans ki; yüzyıllar boyu onlarca defa muhasaraya uğramış, her muhasaradan başarı ile çıkmıştır. Sonuçta mağlup edilmesi hemen hemen imkansız bir durum arz etmektedir. O günkü şartlarda Fatih çok zor bir işe talip olmuştur. Giriştiği mücadelede başarısız olursa, ilk icraatında başarısız olmuş olacak, genç yaşına rağmen "Ya Konstantiniyye beni fetheder, ya ben Konstantiniyye'yi fethederim" diyebilecek derecede de cesaret sahibi bir hükümdar.

O alemlere rahmet olarak gönderilen bir sultanın mübarek sözüne mazhar olabilmek için Bizans'ı fethedecektir. 18 yaşında bir genç düşünün ki; Peygamberinin müjdesine mazhar olabilmek için, en zor icraata talip olmuştur:

"Konstantiniyye elbette fethedilecektir, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir." İşte Fatih böyle bir gençtir ve genç yaşında yukarıda zikredilen hadisi şerife mazhar olmak istemektedir.

Bu fetihte maddi alemin kumandanlığını Fatih, manevi cenahın kumandanlığını da Akşemseddin üstlenmiştir.

Fatih hazırlıklarını bitirir ve harekete geçer, hocalarından ve devrin büyük alimlerinden olan Akşemsettîn de fetih için en ön saflarda bulunmaktadır. Fatih, hocası Akşemsettin'e çok değer vermektedir, onun fikir ve himmetinden istifade etmektedir. Bu fetihte maddi alemin kumandanlığını Fatih, manevi cenahın kumandanlığını da Akşemseddin üstlenmiştir.

O güzel kumandan ve o güzel asker Bizans'ın önlerine dayanır. Osmanlı'nın donanması da boğaza yanaşmış, Haliç'e girmek istemektedir ama bir engelle karşılaşır. Haliç'in ağzı bir zincir ile kapatılmıştır, bu zincirden kurtulup da Haliç'e girmenin mümkünü yoktur.

Karada muhasara bütün şiddetiyle devam ederken, Fatih gemilerini Haliç'e sokmanın planlarını yapmaktadır. Bizans sakinleri bir sabah uyandıklarında, Osmanlı gemilerini Haliç'in içine girmiş görürler. Olacak iş değildir, zincir yerli yerinde olmasına rağmen gemiler Haliç'e nasıl girmiştir? İşte övülen bir kumandan ve askerin başarısı. Gemiler karadan yürütülerek Haliç'e indirilmiştir. O devrin şartlarına göre düşünüldüğünde, ne müthiş bir olay olduğunu ancak anlayabiliriz. O gemileri Beyoğlu tepelerinde yürüten güç ve iman nasıl tarif edilmelidir? Henüz yirmibir yaşında bir genç bütün bu işleri nasıl yapmaktadır?

O genç ki, askeri O'na son derece bağlıdır, ordusu ona inanmakta ve itaat etmektedir. Askeri de işin ciddiyetinin ve manevi sorumluluğunun farkındadır. Muhasara bütün şiddetiyle devam etmekte, Fatih fethin gecikmesinden dolayı sıkılmaktadır. Akşemsettin de seccadesinden kalkmamakta, fethin gerçekleşmesi için mana aleminin kapılarında dua ve niyazda bulunmaktadır. Nihayet bir seher vaktinde beklediği müjdeyi almış, tam o sırada Fatih de hocasının çadırına girmektedir, hocasının secdede ağladığını görünce çok duygulanır ve hocasının ellerine sarılır, Akşemseddin müjdeyi verir...

Aynı gün sabah namazından sonra topyekün saldırıya geçilir, neticede Bizans fethedilir. Fatih sadece Rasülüllah Sallellahü Aleyhi ve Sellem'in hadisi şerifine mazhar olmakla kalmaz, kainatın sahibi olan Zat-ı Zülcelal'in buyruğuna muhatap olmaktadır:

21 yaşında bir genç çağ açıp çağ kapatıyor, bu büyük bir meseledir. Her olayı kendi devrinin şartlarında değerlendirmeliyiz, o zamanki dünyanın şartlarını dikkate alarak, bu gün ile bir kıyaslama yaptığımızda, Fatih'in ne büyük bir deha olduğunu ancak anlayabiliriz. Bu gün 21 yaşındaki bir insana değil devlet reisliği, sıradan bir iş dahi emanet edilirken tereddüt yaşanmaktadır.

Son yüzyılda bazı aklı evvel vatan ve millet düşmanları, Fatih ve fetih'i küçük görür fikirler beyan etmeye başladılar. Ellerinde ki imkanları kullanarak bu fikirlerini yaymaya başladılar. Güneşin balçıkla sıvanamayacağını dahi düşünmekten aciz olan bu aklı evvellerden biri şöyle bir iddia dile getirmiştir.

"İstanbul'un fethinde kullanılan toplar Osmanlı'lar tarafından yapılmamıştır. Bu toplar Macaristan'dan getirtilen bir top ustası tarafından yapılmıştır. Bu top ustası da Macar Urban'dır". Macaristan'lı bir top ustasının varlığı doğrudur, Urban usta bir top yapmıştır ve yaptığı topun ilk deneme atışında topun parçalanması sonucu ölmüştür. İşte Macar top ustasının yaptığı iş bu kadardır. İstanbul'un fethini bir Macar top ustasına mal etmeye çalışan zihniyetin amacı ne olabilir? Bunların amacı bu tarihi, Fatih ve fetih'i küçük görmek, o gün bile batının yardımı olmadan Bizans fethedilemeyecekti! fikrini yaymaktır.

Kim ne yaparsa yapsın, güneş balçıkla sıvanmayacağı gibi, Fatihleri de yalanlarla karalamak mümkün değildir. Onlar bir gelmiş pir gelmiştir, bir daha gelir mi Allah bilir, ama onlar bir daha gelmeden işlerin düzelmesi de mümkün görünmemektedir.

Kaynak: A.Zeki Saruhan (Beyan dergisi)

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir”Hz.Muhammed(SAV)


Tarih

MollaCami.Com