Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Rasûlullah’ın(s.a.s) Ümmetine Düşkünlüğü

لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيم

Andolsun! Size, içinizden sıkıntıya düşmeniz onun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere de şefkatli ve esirgeyici olan bir peygamber gelmiştir.

Allah Teâlâ sonsuz merhametiyle insanlara; korku duymamaları ve mahzun olmamaları[1], hidayet yolunu bulmaları için, kendilerini kötülüklerden ve inkârdan temizleyen, kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.[2]

Bütün peygamberler gönderildikleri topluluklar için rahmetin bir tecellisi, Rabbin rızasına uygun yaşayışın en güzel örnekleridir ve her biri ümmetinin hidayete kavuşabilmesi için neredeyse kendini paralayacak derecede çaba sarf etmiştir. Hz. Nuh, gece gündüz kavmine tebliğde bulunarak, Allah’ın rahmetine ve bağışlamasına kavuşmaları için büyük çaba sarfetmiştir. Bu tebliğ onların nefretini artırmasına rağmen aralarında tam 950 sene kalarak onları Allah’a çağırmıştır.[3]950 sene gibi uzun bir süre her türlü alaya tahammül, ancak Allah’ın emrine itaat ve ümmete olan düşkünlükle mümkündür. Diğer peygamberler için de aynı durum söz konusudur. Ancak içlerinden birisi var ki Yüce Rabbimiz bizleri ona ümmet olmakla şereflendirmiştir.

Hz.Muhammed(s.a.s) risaletinin başlangıcından vefat ettiği ana kadar hep ümmetini düşünmüştür. O’nun, ümmetine olan düşkünlüğünü Kuran-ı Kerim şu şekilde ifade buyurmaktadır: “Andolsun! Size, içinizden sıkıntıya düşmeniz onun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere de şefkatli ve esirgeyici olan bir peygamber gelmiştir.”(Tevbe Sûresi 128. Ayet)

O Peygamber, şerefli, üstün ve izzet sahibidir. Ümmetinin sıkıntı çekmesi onu üzer ve O, ümmetine çok düşkündür. Efendimizin ümmeti genel olarak onun tebliğine muhatap olan herkestir. Rasûlullah(s.a.s) bütün insanlığın kurtulması için çaba sarfediyor ve onlar için o kadar endişeleniyordu ki Allah Teâlâ onu şu şekilde uyardı: “Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.”[4]

Bu uyarı müminlerden dolayı değil kâfirlerden dolayı yapılmıştır. İbn Abbas şöyle demiştir: Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa, Ebu Cehl, Nadr b. Hâris, Ümeyye b. Halef, As b. Vâil, Esved b.Muttalib ve Ebu'l-Bahteri Rasûlullah(s.a.s)'ı çağırıp onunla konuştular. Hz. Peygamber kavminden olan bu kişilerin kendisine muhalefet ettiklerini ve nasihatlerini dinlemediklerini görünce çok üzüldü. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ: "Demek ki bu söze inanmayanların ardından üzülerek neredeyse kendini mahvedeceksin." ayetini inzal buyurmuştur. Rivayette adı geçenlere dikkat edildiğinde onların sıradan insanlar olmadığını aksine Mekke küfrünün önde gelen liderleri olduğunu görürüz. Hz. Peygamber; işkence ve eziyet gören Müslümanlara üzüldüğü kadar onlara eziyet edenlere de üzülmüştür. Zira eziyet gören Müslümanlar sonunda cennete gidecek, bu dünyanın geçici eziyetlerinden kurtulacaktır. Ama inkâr eden imansız ise ebedî hayatını mahvu perişan etmektedir.[5]

Peygamber (s.a.s) ümmetine karşı durumunu şöyle açıklamaktadır: "Benim ve sizin benzeriniz, ateş yakan ve ateşine pervane ve çekirgeler düşmeye başlayınca onları ateşten kurtarmaya çalışan kimse gibidir. Ben sizi ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutuyorum. Oysa siz benim elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz."[6]

Ayet-i kerimede geçtiği gibi O, ümmetinin hidayeti için kendini feda edecek kadar haris(hırslı) bir peygamberdir. Arapçada ‘hırs’ kelimesi şiddetli tutku, bir şeyi elde etmek için duyulan aşırı isteği ifade etmektedir. İslam’la mücadele edenler için bile bu kadar üzülen bir elçinin, kendi ümmetine muhabbeti Yüce Rabbimiz (c.c.) tarafından övülmüştür.

Peygamberimiz(s.a.s), Allah Teâlâ tarafından Esmaü’l-Hüsna’dan olan "raûf' ve "rahîm" isimleriyle nitelen­dirilmiştir. Raûf "çok şefkatli", Rahîm "çok merhametli" demektir. Yüce Allah'ın kendi sıfatlarından ikisiyle rasûlünü anması Efendimizin Allah katında ne kadar değerli olduğunun işaretidir. İman edenlerin bu dünyada sıkıntıya düşmeleri ona ağır gelmiş, işkenceler altında eziyet çekmelerine karşı çaresiz kalması onu üzmüştür. Ancak Efendimiz ümmetini rahatlatacak çareleri Allah’ın izniyle her zaman bulabilmiştir. Habeşistan’a hicret, Medine’ye hicret hep onun müminlerin kurtuluşu için düşündüğü çareler olmuştur.

Kaynuka Yahudilerinin mahallesinde Yahudiler toplanmış, bir müslüman kadının örtüsüne saldırmışlardı. Kadın can havliyle bağırıp yardım isteyince hemen bir tane müslüman yiğit koşmuş, saldırganları cezalandırmış ama kendisi de şehit olmuştur. Rasûlullah(s.a.s) Yahudilerin Müslüman bir bayana yaptığı hayâsızlığı ve bir Müslümanı şehit etmesini kendisine yapılmış bir saldırı kabul ederek onlarla savaşmaktan çekinmemiştir. Çünkü onun için Müslümanlar çok değerliydi ve O müminleri canı bilir, onları annelerinden ve babalarından daha çok severdi. Bizlere karşı durumunun bir babanın evlatlarına olan durumu gibi olduğunu açıklardı.

Bir gece Medine’de korkunç bir ses duyulur. Halk dehşet içinde sokağa dökülür. İnsanlar, Medine’ye büyük bir düşman ordusunun saldırmış olabileceğini düşünürken Rasûlullah’ın(s.a.s) sesi duyulur: “Korkmayın, endişe edecek bir şey yok.” Medine halkı endişe içindeyken O (s.a.s) hemen atına atlayıp sesin duyulduğu yere gitmiş ve gelmiştir. Her zamanki gibi ashabının yüreğindeki paniği, endişeyi yok etmiştir.

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruyor:“Kim bir mal bırakırsa o akrabalarınadır. Fakat kim de bir borç veya bakıma muhtaç kimse bırakarak giderse borcunun ödenmesi ve geride kalanların bakımı bana aittir.”[7]

O elçiye itaatsizliğin, çok büyük bir cürüm olduğunu ve bu yüce sevgiye büyük bir ihanet olduğunu çok iyi anlamak ve ona göre hareket etmek gerekir. Çünkü Allah onu kendi sıfatıyla övmüş ve Tevbe sûresi 129. Ayette şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.”

Halit AKILLI



--------------------------------------------------------------------------------

[1]-Bakara Sûresi 38.Ayet

[2]-Âli İmran Sûresi 164.Ayet

[3]- Bkz: Ankebut Sûresi 14.Ayet, Nuh Sûresi 164.Ayet

[4]-Kehf Sûresi 6.Ayet. Ayrıca bkz. Şuara Sûresi 3.Ayet

[5]-Tefhimü’l-Kur’an, III. cilt, 151.s

[6]- Müslim, Fezail 19

[7]-Buharî, Tefsir, 33/1; Müslim, feraiz, 15

Rabbim hakiki ümet olanlardan eylesin :'(
ellerine sağlık anise kardeşim :)

Evet peygamberimizi diğer peygamberlerden ayıran bir çok vasıf vardır.Zikrettiğiniz gibi Cenabı Allah kendine ait olan sıfatları rauf ve rahim sıfatını peygamberimiz için kullanmıştır.Ayrıca peygamberimizi diğer peygamberlerden ayıran diğer bir vasıfta diğer peygamberlerin sadece kendi kavimlerine uyarıcı olması.Peygamberimiz ise alemlere gönderilmiştir.Paylaşımınız için teşekkürler kardeş.

Okuyan gözlere sağlık,Dualara amin amin...

Bizim Peygamberimizin diger peygamberlerden ayri bes vasfi daha vardir:

1. Bütün peygamberlerden efdâldir (Üstündür).
2. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmistir.
3. Peygamberler silsilesinin son halkasi (Hâtemü'l-Enbiyâ) yâni son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.
4. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmistir.
5. Serîati, kiyâmete kadar devam edecektir.

denizce kardeşimizin vesilesiyle paylaşmış olalım.Teşekkürler kardeşim.

çok ilgiyle çokk lezzetle okudum..Rabbim istifademizi nasip buyursun...
ne kadar da şanslıyız...Rabbim idrakini nasip eylesin...
paylaşım için Allah razı olsun kardeşim...

çok harika emeğine sağlık teşekkürler

Cümlemizden inşaallah kardeşlerim.Okuyan gözlere sağlık.

Dualarınıza amin amin...

Efendimiz bizlere bu kadar düşkünken acaba biz O'na lâyık, itaâtkâr Ümmet olabiliyor muyuz ? Sünnet-i Seniyeler'i hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz ? O'nun bizlere sahip çıktığı gibi, biz O'nu hakkıyla anlatıp, yaşayabiliyor muyuz ? vs... vs... :( :(

Allah'ım biz günahkâr kullarını affetsin, Peygamber Efendimiz'in Şefaâtlerine cümlemizi mazhar kılsın.

Teşekkürler Anise...


Sevgili Peygamberimiz

MollaCami.Com