Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Filistin'e dair..




SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ



Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş

Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke

Dikilsen dağların ötesini tutar elin

Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde

Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun

Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde

O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer

Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde

Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni

Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse

Bir deli akıl çırpınıyor aramızda

Rızık korkusu can korkusu baş mesele

Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden

O büyülü çiçekleri yol arın bir kere

Başını eğmiş zalimleri dinlersin

Dersin 'lokmam ellerinde'

Filistin bir sınav kağıdı

Her mü'min kulun önünde

De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır

De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine

Cahit Zarifoğlu




Arap Ahmed, diren!
Kuşatma altında gezeceğiz
Ulaşıncaya dek kıyısına
Ekmeğin ve dalgaların.
Öleceğiz düşü uğruna
Bir yurdun
Ve bekleyen yaseminlerin

Mahmud Derviş



Acılarıma da kardeş olur musun?

sıcak ilişkiler adına davet alıyorum
biraz kan ve ilik hızlandırıcı olarak

kardeşim dedim
acılarıma da kardeş olur musun

baltasını havaya kaldırdı
yükselemezdi daha
söyledim
- haydi acılar haydi az daha

dedim kardeşim
omuz başlarımdaki şu yara
ormanların serin gölgesindeki papatya değil
arif bir bilinçle yürürken oldu
yüce buyrukla
Cahit Zarifoğlu

:'( :'( :'( kahrolsun israil :'( :'( :'(




Allah'ım…
Ümmetin suskunluğunu Sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmet için, namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken!
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; "Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"BİZLER DİRENDİK, İLERİ ATILDIK VE KAÇMADIK"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!
Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım!
Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz...
ŞEHİD ŞEYH AHMED YASİN

Şeyh Ahmet Yasin;22 Mart 2004'te 67 yaşında sabah namazına giderken felçli ve tekerlekli sandalyede iken bir israil füzesiyle şehit edildi..

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!
Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın! :'(

[img width=500 height=375]http://img216.imageshack.us/img216/5561/filistin3er7.jpg[/img]

Muhammed,
babasının kucağına sığınmış ürkek bir kuş
korkuyor göğün cehenneminden:
beni babacığım, yukarda uçuşanlardan
benim kanatlarım küçük, dayanmaz bu rüzgara
ve ışıklar kör

Muhammed,
eve dönmek istiyor sadece
bisiklet istemiyor,
istemiyor yeni bir gömlek
okul sırasına ulaşmak istiyor sadece
sarf ve nahiv defterine…
al beni babacığım, götür evimize
ödevimi yapayım
tamamlayım ömrümü yavaş yavaş
denizin kıyısında, hurmanın gölgesinde
daha fazlası değil, daha fazlası değil...

Muhammed,
bir orduyla karşı karşıya
ne taş var elinde ne de bir parça yıldız
duvara yazamaz artık:
“hürriyetim ölmez asla!”
artık yok ki hürriyeti savunsun onu
ufku da yok Pablo Picassoyu koruyacak
hala doğuyor, hala doğuyor
adın lanetini yüklenen bir adla
kaç kez doğacak daha aynı çocuklar
ülkeleri yok çocukluk hayalleri yok...
hoş hayal kursa bile nerde kuracak?
toprak yaralı…mabed de öyle!

Muhammed,
görüyor ölümün üstüne üstüne geldiğini
kaçış yok, lakin
televizyonda gördüğü bir sırtlanı hatırlıyor,
güçlü bir sırtlan, zayıf ceylanı kıstırmış ve tam
iyice yaklaşmışken süt kokusu geliyor burnuna
vazgeçiyor onu parçalamaktan
sanki süt, evcilleştiriyor çölün vahşetini
o halde kurtulacağım-diyor sabi-
ağlıyor: hayatım burada saklı
annemin sandığında. Kurtulacağım ve göreceğim...

Muhammed,
zavallı bir melek
soğukkanlı avcısının tüfeğinin iki adım ötesinde
kameralar gözetliyor sabinin hareketlerini
öyle ki gölgesiyle birleşiyor:
yüzü kuşluk gibi, apaçık
kalbi elma gibi, apaçık
on parmağı mumlar gibi, apaçık
avcısı bu işi düşünebilirdi
yeniden ve diyebilirdi: "bırakayım hele gitsin
Filistine sağ salim
şimdi kulak vereyim vicdanıma
yarın yine öldürürüm nasılsa, direnince."

Muhammed,
küçük bir İsa, uyuyor ve düş görüyor
ikonanın kalbinde
bakırdan yapılmış
ve zeytin dalından
ve yeniden dirilmiş bir halkın ruhundan...

Muhammed,
ihtiyaç fazlası kan
peygamberlerin istediğinden, Yüksel
sidre-i munteha’ya
ya Muhammed
Mahmud Derviş


:'( :'( :'( kahrolsun israil :'( :'( :'(

[img width=500 height=375]http://img220.imageshack.us/img220/5407/993020081231123407455rz4.jpg[/img]

''Yeter Bana''...

''Yurdumda ölmek bana yeter,
gömülmek yurdumun toprağına,
toprakta dağılmak, karışmak toprağa, yok olmak,
sonra dönmek bir gün yeryüzüne tekrar
bir yeşil ot olarak...
Ülkemde büyüyen bir çocuğun elinde
bir demet çiçek olarak.'
Fatva Tukan

[img width=500 height=375]http://img220.imageshack.us/img220/2179/filistin610lrfx9.jpg[/img]

Gazze Yanarken Ruhumuz Üşüyor

Kapıdan girdik,
Soğuğun ve zemherir’in beyaz kapısından,
Flaşlar patlıyor,
Hayat devam ediyor, yılbaşı kutlamalarının başladığını dışarıda patlayan havai fişek ve silah seslerinden anlıyorum.
Her kapı; Zemherir’e, soğuğa, karanlığa, uçurum’a, ölüme mi açılır?
Elbette hayır.
Kimi zaman açtığımız kapıların ardında bizi bekleyen nice pembe dünyalar vardır. Ama bu pembe dünyalarda ki ömrümüz öyle kısa ki, insanın inanası gelmiyor, beklemediğimiz bir anda yeni açtığımız bir kapının arkasında zifir bir dünya, zifir bir hayat.
İşte orada kopuyorsunuz.
Evet, kopmayıversin bir insan uygarlığından, kopmayıversin bir toplum tarihinden. Katranla geçen dünya hayatı uzun sürüyor böyle toplumların.
Ağacından düşmüş soluk bir yaprağın kasırga karşısında direnci nedir ki?
Şirazeni kopmuş tanelerin, yeniden aynı iplik üzerine dizilmeye halleri kalmış mıdır dersiniz?
Kanı kuruyan hayat damarlarının durumu gibidir Uygarlığından ve Tarihinden kopmuş toplumların hayatı.
Çiğ düşmüş çimen gibi solgun gövdeleriyle toprağa yapışmış gibidir uygarlığından kopmuş toplumlar.
Dolu vurmuş gibi başını yere eğip sapının üzerinde kalmaya çalışan başaklar gibidir tarihinden ve uygarlığından kopmuş toplumlar.
Öyle değil misiniz?
Değiliz deyin,hadi inkâr edin, yalan söyleyin, riyakârlık yapın.hadi bunu da görmezden gelin.
Amerikanın yeni icat ettiği kocaman bombalar Gazzede minik çocuk bedenlerini paramparça ettiğinde başınız öne eğilmiyor mu?
Çocukların ufacık bedenlerini yırtan şarapnel parçaları arasından kanlar sızarken, siz onlara bakmamak için tepinerek yılbaşı kutlamadınız mı?
Suyu kurumuş nehir yatakları gibi kaldık.
İnsanı göç etmiş virane evler gibiyiz.
Vicdanlarımızı aldatıyoruz, gerçekleri göstermemek için çocuk kandırır gibi.
Gözlerimizi kapatıyoruz hakikatin yüreğe saplayacağı oklara hedef olmamak için.
Kendimizi çocuk oyalar gibi oyalıyoruz, kalplerimize acının bir parçasının dahi değmesine tahammül edemeyeceğimiz için.
Ama gerçek çıplak, kral çıplak, ruhumuz çıplak ve çırılçıplak düştük zemherir’in ortasına, üşüyoruz. Ne kadar birbirimize sokulup, birbirimizi gerçeğin uzağına düşürmeye çalışırsak çalışalım ruhumuz üşüyecek, yüreğimiz kanayacak. Ve o pembe dünyalarda çok kısa sürelerle yaşayacağız, bizden sonrakilerin ruhlarının üşümemesi için hiçbir bedel ödemeden yok olup gideceğiz.
Evet, yok olup gitmektir uygarlığından ayrılanların gitme biçimi. Hiçbir eser bırakmadan, kök salmadan, hakikati yaşayıp yaşatamadan, tad alamadan, gerçek huzura kavuşamadan, bir yalancı fecr kadar süren yalancı bir hayatı yaşayıp gitmektir bu dünyadan.
İslam dünyası, Müslümanlar hiç böylesine bir zilletle yüzleşmiş miydik daha evvel?
Bosna’da, Ebu Gureyb’de, Gazze'de; namusumuza el atılırken, ibadethanelerimiz tepemize yıkılırken, çocuklarımızın ufacık bedenleri lime lime edilirken biz böylesine susmaya mahkum kalmış mıydık daha evvel?
Bu dünyadaki esfele safilin de budur herhalde bizim için, öyle değil mi?
Bakın işte son perdeye; köy köy, şehir şehir, meydan meydan, apartman apartman, ülke ülke, ırk ırk; bütün bir İslam Alemi durduk seyrediyoruz. Hitlerin fırınlarında sabun yapıldık diye insanlıktan merhamet dileyen aşağılık ve insanlıktan çıkmış bir ırk ise Gazze'de bebeklerimiz üzerinde, Selahaddin’in emanet bıraktığı yetimler ve öksüzler üzerinde salkım bombaları deniyor.
Zemherir’in kapısından girdik.
Hava soğuk, yıl ikibin dokuz.
Gazze'ye ateş yağıyor.
Çocukların bedenleri daha daha küçük parçalara ayrılıyor.
Utanıyor, bakamıyorum
Kopmayıversin bir toplum tarihinden ve uygarlığından
Koptuk bir kez işte
Vicdanım yanıyor
Ruh’um üşüyor
Ferman Karaçam



Filistin, sen işine bak, kar toprağını,
Yoğur gazabını Yaradanın..

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde?
Çam ormanlarının salınışında,
Kuşların cıvıldayışında,
Otların serin tenlerinde.
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini,
Bir ateş bulutu var en bildik yerde,
En emin yerde.

Ve bak, asıl ölen yaylalar, villalar, tok karınlar
Hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler,
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar.

Farzet körsün, olabilir,
Elele tut,
Taş al ve at,
Kafiri bulur.

Hani ceylanların,
Hani cihat marşın?

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın?
En arka safta bile kalmadın,
Cengi attın, dünyaya daldın,
Tezeğe konan sinekler gibi.

Dönüyor burgaç,
Dünya üstten, yanlardan daralıyor.
Ovalardan,
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,
Bir gün ister istemez,
Karşısında olacaksın kaçtıklarının.

Dua et,
O gün henüz mahşer olmasın...

Cahit Zarifoğlu'nun "Daralan Vakitler" şiirinden..

arkadaşlar harika birköşe oluşturmuşunuz.emegi geçen duyarlılık sahibi bütün sorumlulugunu bilen siz sevgili arkadaşlarıma tşkkr ederim.Allah Razı olsun.

Amin Mevla'm cümlemizden razı olsun kardeşim.Hassasiyetiniz, konuya olan ilgi ve alakanız için ben teşekkür ederim kardeşim...



Katiller sürüsü ABD ve İsraile lanet olsun.
bu cinayeti hoş karşılayanlara bin kat lanet olsun :'( :'(

Duyarlılığınız ve samimiyetiniz için Allahu Teala sizlerden razı olsun,
bu bir soykırım,bu bir insanlık suçu
hoş karşılayanlara,zulme destek çıkanlara,sessiz kalanlara lanet olsun....


Zulmün Vesikaları

MollaCami.Com