Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kur'ân Lisanıyla Peygamberimiz

Kur'ân Lisanıyla Peygamberimiz

Yüce yaratıcımız'ın âlemlere rahmet olarak seçip peygamber olarak gönderdiği Rasûl-i Zişân Efendimizi tavsif eden, O'nun yüce sıfatlarını ve özelliklerini gösteren Kur'ân âyetlerinden bazılarının meallerini vermek konumuza ışık tutacaktır:
- Biz seni ancak âlemlere rahmet olmak üzere gönderdik (1 )
Allah Teâlâ, peygamberini rahmet süsüyle süslemiştir. O'nun varlığı, şemail ve fazâili, sıfatları bütün yaratıklar için rahmet vesilesidir. O hem müminler için, hem kâfirler için rahmettir. Müminler için rahmettir, çünkü O'na inanıp O'nun yolundan gidenler dünyevi ve uhrevi bahtiyarlığa ereceklerdir. Kâfirler için rahmettir, O'nun gelişiyle kâfirler, eski ümmetlerin dünyada iken uğradıkları ilâhî azaptan kurtulmuşlardır, zîra cezaları âhirete tehir olunmuştur.
- Ey Şanlı Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahid bir müjdeci, bir korkutucu, O'nun emriyle insanları Allah'a çağıran, aydınlatıcı bir kandil; yol gösterici bir rehber olarak gönderdik (2 )
Andolsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. O size çok düşkündür. Bütün müminlere karşı son derece şefkatli ve merhametlidir. (3)
Bu âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk, kendine aid olan Raûf (şefkatli) ve Rahîm (merhametli) sıfatlarını O'na izafe ederek O'na olan inanç ve ihsânını belirtmiştir. Peygamberimizin müminlere karşı olan düşkünlüğü, onları irşâd için katlandığı meşakkatleri ve onlara dünya ve âhiret saadetini kazandırmak için çektiği sıkıntıları anlatmak içindir.
- Kitapsız kimselere aralarında kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen Allahtır. (4 )
Bu ayet-i kerimede Peygamberimiz'in vazifeleri dört ana maddede toplanmaktadır:
1. İnsanlara Allah'ın âyetlerini okumak,
2- Onları tezkiye edip hayra ulaştırmak,
3- Onlara Kitab-ı İlâhiyi öğretmek.
4- Hikmet-i İlâhiyi göstermek.
- "Habibim, sen eğri büğrü olmayan, haktan ayrılmayan dosdoğru bir yol üzeresin" i5}
Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü içlerinden ve kendilerinden bir peygamber göndermiştir onlara. (6}
Allah Teâlâ kullarının kendisine hakkıyla itaat edemiyeceklerini bildiğinden onlara, kendisine lâyıkıyla ibâdet edemiyeceklerini bildirdi. Bunun için de şefkat ve merhamet vasfıyla yarattığı, Habibini kullarıyla kendisi arasında elçi olarak görevlendirdi. O'na muvafakat ve itaati kendisine itaaf ve muvafakat saydı ve şöyle buyurdu:
- Kim Peygamber'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur (7)
Allah Teâlâ, kendisini sevmenin yolunu O'na uymak ve O'na tabi olmak, şartına bağladı ve şöyle buyurdu:
- Habibim de ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (8}
Tabii ki ona uymak Allah'ın sevgisini kazanmaktı. Çünkü Allah Teâlâ onu en güzel ahlâk üzere yaratmıştı:
- Şüphesiz sen büyük bir ahlâka sahipsin
Çünkü Allah Teâlâ O'nun kalbini iman ve İslâmla genişletmiş, risâlet nuru ile şerhetmiş, ilim ve hikmetle doldurmuştu:
- Ey Muhammed! Senin gönlünü açmadık mı? Belini büken yükünü üzerinden almadık mı? Senin şanını yüceltmedik mi?(10)
Âyette geçen ağırlık veren yükten maksad, peygamberlikten önce sâdır olabilecek günahlar veya cahiliyet günlerinin ağırlığı veya Kur'ân'ı tebliğ etmeden önceki risâlet yükü olarak tefsir edilmiştir. Senin şanını yüceltmedik mi? âyetinde ise, peygamberlikle namının yüceltilmesi ve Şehâdet kelimesinde adının Allah'ın adıyla birlikte anılması kasdedilmiştir.
Allah Teâlâ O'nu, en güzel sıfat ve meziyetlerle insanlar için güzel bir örnek, bir nümûne-i imtisal" yapmıştı:
- Şüphesiz Allah'ın Rasûlü, sizler için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar için, Allah'ı çok zikredenler için en güzel örnek, en mükemmel numunedir"
Çünkü, o, dost düşman herkesin "Emîn" diye vasıflandırdığı, yüce ahlâkını kabul ettiği bir peygamberdi. Nitekim şu âyet-i kerime buna işarettir:
Cenab-ı Hakk, bütün peygamberlere kendi isimleriyle hitab ettiği halde Peygamberimiz'e Ey Rasûl! Ey Nebî! Ey Peygamber, gibi sıfatlarla hitâb etti. Bu da Cenâb-ı Hakk'ın O'na ikramlarından biridir.
Cenâb-ı Hakk'ın O'na olan ikramlarından biri de ümmeti için verdiği iki teminattır. Onlar da:
- Sen içlerinde iken Allah onlara azâb etmez. Onlar mağfiret dilerlerken Allah onlara azâb edecek değildir. (13) mealindeki âyetle ifâdesini bulan hususlardır. Bu konuda Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
- Allah Teâlâ bana ümmetimiçin iki teminat verdi. Onlardan biri içlerinde olduğum sürece, diğeri onlar mağfiret diledikleri sürece Allah'ın onlara azâb etmemesidir. Göçüp gittiğim zaman kıyamete kadar size istiğfarı bırakacağım. Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" âyetinin mânâsıda budur.(14)
Peygamberimiz bir başka hadis-i şeriflerinde:
- Ben ashabım için emniyet vesilesi ve güven kaynağıyım.
Ben gittiğim zaman sahabilerime vaad olundukları tehlikeli şeyler gelir çatar. (15)
Peygamberimiz ashabı için güven kaynağı ve emniyet vesilesidir. Çünkü onları fitne, ihtilaf ve bid'atlerden korumuştur. O'nun sünneti de yaşadıkça ümmeti için emniyet vesilesi ve güven kaynağı olmaya devam edecektir.

Kendi Dilinden Peygamberimiz:

Peygamberimiz, âlemlere rahmet ve kâinatın yaratılış sebebi olduğu için pek çok ilâhi lütuflara mazhar olmuştur. Bunları kendi dilinden dinleyelim:
- Ben, yaratılışta peygamberlerin ilki gönderilişte sonuncusuyum (16)
Peygamberimiz'e sordular:
- Ey Allah'ın Rasûlü, sana peygamberlik ne zaman verildi. Peygamberimiz şöyle cevap verdiler:
- Âdem henüz ruhla cesed arasında iken (17)
Ben kırmızıya da siyaha da peygamber olarak gönderildim (18)
- "Ben en güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." (19)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ahlâkı kesbi değil, Hak vergi-siydi. Hakk Teâlâ onu o şekilde yaratmış, o şekilde yetiştirmişti. Bu peygamberlere has bir hususiyet olup Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-bu konuda şöyle buyurmuştu.
- Beni Rabbım terbiye ettiği için benim edep ve ahlâkım ne güzeldir (20) O'nun merhamet ve şefkati herkese şâmildi. Nitekim şöyle derdi.
- Ben lânetleyici olarak gönderilmedim. Ben ancak Hakk'a çağırıcı ve rahmet olarak gönderildim. Allah'ım kavmime hidayet ver, çünkü onlar bilmiyorlar.
- "Allah, İbrahimoğullar'ından, İsmail'i, İsmailoğullanndan, Kinane oğullarını, Kinâne'den Kureyş'!, Kureyş'ten Beni Hâşim'i Benî Hâşim'den de beni seçti (21).
- "Övünmek için söylemiyorum ama Rabbımm katında Ademo-ğullarından evvelkilerin de, sonrakilerin de en hayırlısı benim." (22)
- Cebrail -aleyhisselâm- bana geldi ve: "Yeryüzünü baştan başa dolaştım, Muhammed'den daha üstün kimseyi, Beni Hâşim'den daha üstün bir aileyi görmedim" dedi (23)
- "Ben Adem -aleyhisselam-'dan beri hep nikâhlı rahimlerden geliyorum. Benim geçmişimde hiç bir yüz karası yoktur. (24İ).
Muhakkak ki, ben Hanîflik, müsamaha ve kolaylık peygamberi olarak gönderildim." (25).
- "Hayatım sizin için rahmet ve berekettir. Yanımda konuşursunuz, size cevap veririm. Ölünce de vefatım sizin için rahmet ve bereket olacaktır. Öldükten sonra da amelleriniz bana arzedilir ve ben bakarım: Eğer iyilik yapmışsanız Allah'a hamd ederim. Eğer kötülük yapmışsanız Allah'tan afvınızı dilerim. (26)

Kendi Dilinden Peygamberimizin Özellikleri:

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bizzat kendileri diğer peygamberlerden farklı olarak kendisine verilen özellikleri şöyle ifade buyurmuşlardır:
- Bana benden önce hiçbir peygamber'e verilmeyen beş şey verilmiştir:
1 - Bir aylık mesafedeki düşmanımın kalbine korku verilerek zafere nâil olmak.
2 - Yeryüzü bana mescid ve teyemmüm için temiz kılındı. Binaenaleyh ümmetimden herhangi birine namaz vakti nerede erişirse hemen oracıkta namazını kılsın.
3- Benden önceki hiçbir ümmete ve hiçbir peygambere helâl kılınmadığı halde bana ve ümmetime ganimet malı helâl kılındı.
4- Benden öncekiler sâdece bir kavim ve kabileye peygamber olduğu halde ben bütün insanlığa peygamber olarak gönderildim.
5- Bana, şefaat etme yetkisi verildi. Bu sonuncuyu teyid eden bir başka hadis-i şerif de şöyledir:
- Her peygamberin mutlaka kabul edilen müstesna bir duası vardır. Ben bu duamı inşaallah mahşer günü ümmetim için şefaate saklıyorum. " (27)


Peygamber Sevgisi:

Kur'an-ı Kerim'deki şu âyet-i kerime Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- 'i sevmenin gerekli olduğuna ve O'nun bu sevgiye lâyık bulunduğuna delil teşkil eder. Allah Teâlâ buyurur:
- De ki: "Babalarınız oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticâret, hoşunuza giden evler, size Allah'tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevimli geliyorsa Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah, fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez. (28).
Ayetteki Artık Allah'ın buyruğu gelinceye kadar bekleyin, cümlesiyle malı, akrabası, çoluk çocuğu ve ticareti kendisine Allah ve Rasûlü'nden daha sevimli olanların hâlinin çirkin olduğu ve azabı gerektirdiği beyan buyurul-maktadır.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:
- Hiçbiriniz ben kendisine evlâdından, anne-babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olamaz (29).
- "Kimde şu üç haslet bulunursa imanın tadını tadar:
1. Allah ve.Rasûlü, kendisine Allah ve Rasûlü dışında herşeyden sevgili olmak.
2. Sevdiğini sırf Allah için sevmek,
3. Küfürden kurtulduktan sonra, ateşe atılmaktan korkar gibi, küfre düşmekten korkmak.
Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- birgün Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte oturuyorlardı. Hazret-i Peygamber, Hazret-i Ömer'in elini, elinin içine aldı. Bunun üzerine Hazret-i Ömer:
- Allah'a andolsun ki, öz nefsim hâriç sen bana herşeyden daha sevgilisin, diyerek sevgisini izhâr etti. Bunun üzerine Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- :
- Ben sana canından da sevgili olmadıkça imanın buyurdu. Hazret-i Ömer de:
- Seni Kur'an'la gönderen Allah'a andolsun ki, sen bana şimdi öz nefsimden daha sevgilisin, deyince, O:
- Şimdi yâ Ömer, imanın kemâle erdi, buyurdu (30).
Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir? Acaba Hazret-i Peygamber'in bizim sevgimize, ihtiyacı mı vardır ki, bu kadar İsrarla sevgi üzerinde duruyor? Hemen cevap verelim: Asla, Peygamberimiz'in bizim sevgimize, ihtiyacı yok. Çünkü O'nu Allah Teâlâ sevmiş, âlemlere rahmet yapmış. Fakat bizim O'nu sevmeye ihtiyacımız vardır. Çünkü insan sevdiğine benzemek O'nun gibi olmak ister. Allah Rasûlü'nü seven onun yoluna girecek, sünnetini benimseyecek ve Allah'a sevgili bir kul olma imkânı elde edecektir. Çünkü Allah sevgisinin yolu Peygamber sevgisinden geçer, insan sevdiği ile beraber bulunacaktır. Nitekim bir sahâbî gelerek Peygamberimiz'e:
- Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:
- Kıyamet için ne hazırladın? diye suâle suâlle mukabele etti. Sahâbî:
- Pek öyle çok namazım, oruç ve ibadetim yok. Ama Allah ve Rasûlünü severim, deyince Efendimiz:
- Kişi sevdiğiyle beraberdir (31) buyurdu.
İlâhî aşka ermek için önce Rasûl'ü sevmek gerekir. Gerçek sevgiye ulaştıran aşkı elde etmek için O'nun sevgisiyle kanmak gerekir. Çünkü O'na duyulan sevgi, aşk yolunun hem başı hem de sonudur. Bütün sevgiler ona râcîdir. Nitekim Şâir bunu
- Muhabbetten oldu Muhammed hâsıl
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl, diyerek anlatmaya çalışmıştır. Bu âlemdeki güzellikler varlığın O'na gülümseyişi ıstıraplar O'na duyurulmak istenen iniltilerdir. Kötülükler O'nu arayanların farkında olmadan birbirleriyle çarpışmalarından ibaret: Rüzgârda, yağmurda selde, kurakta O'nun için soluyan nefesi, akan göz yaşını, çatlayan dudağı görürüz. O'nu karşılamak için renklenen dallar, çimenler onu ku-caklayamamanın kederiyle boyunlarını bükerler, solarlar."

O'nu Sevmenin Alâmetleri:

Bir şeyi veya bir kimseyi seven, onunla olmak, ona benzemek ister. Sevgideki sadâkatin ölçüsü budur. Bu yüzden Allah'ın Rasûlünü sevdiğini söyleyenlerde şu alâmetlerin bulunması gerekir:
1. O'na uymak, O'nun sünnetini işlemek, söz ve fiillerine tâbi olmak, O'nun edepleriyle edeplenmektir. Nitekim, Allah Teâlâ şöyle buyurur:
- De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı, bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (32).
2. O'nun emirlerini, nefsinin arzularına tercih etmek. Nitekim Allah Teâlâ buyurur:
- "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler, kendileri zaruret ve ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar, saadete erenlerdir (33).
3. O'nun sevdiği kimseleri ehl-i beytinden ve soyundan olanları, ensâr ve muhacirlerden oluşan ashabını sevmek, onlara düşmanlık besleyenlere buğzetmektir. Çünkü bir kimseyi seven onun sevdiklerini de sever.
4. Allah'a ve Rasûlü'ne buğzedenlere buğz etmek ve Rasûlüllah'a düşman olanlara düşman olmak. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur
- Allah'a ve âhiretgününe inananların, babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları bile olsa, Allah'a ve peygamberlerine karşı gelenlere sevgi beslediklerini göremezsin. (34).
5. O'nun getirdiği Kur'ân ve İslâm ahkâmını sevmektir. Çünkü O'nun ahlâkı da Kur'ân'di.
6. Onun ümmetine şefkat ve merhamet etmek, onların yararına işler yapmaktır.
7. O'nu sevdiğini söyleyen kimse, dünyaya metelik vermemeli, fakirliğe hâzır ve razı olmalıdır. Çünkü Allah'ın Rasûlü kendisini sevdiğini söyleyen birine Öyleyse fakirliğe hazır ol! (35) buyurmuştu.
8. O'na ulaşmayı O'na kavuşmayı sevmek. Çünkü seven sevdiğine kavuşmak ve ona yakın olmak ister.
9. O'nu çokça hatırlamak, unutmamak, huşu ve hudû ile salât u selâm göndermektir. Çünkü O'nu sevmenin yolu onu anmaktan O'na salât-u selâm göndermekten geçer.

Peygamberimiz'e Salât-u Selâm:

Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- 'e salât-u selâm getirilmesi emredilmektedir. Nitekim Kur'an-ı Hakîm'de:
- Şüphesiz Allah ve melekleri, Peygamber Muhammed'e salât-u selâm getirirler, O'nu överler. Ey inananlar, siz de O'nu övün. O'na salât u selâm getirin (36) buyurulmaktadır.
Cenâb-ı Hakk'ın Peygamberimiz'e salâtı, O'nu melekleri nezdinde sena buyurması, meleklerin O'na salâtı da kendisine dua etmeleridir. Bu âyet-i kerime nazil olduğunda Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ashabına kendisine selâm verilmesini emretti. Ashâb-ı kiram ve ondan sonra gelenler gerek mübarek kabirlerini ziyarette, gerekse isimleri anıldığı zaman O'na salât u selâm getirmekle yükümlüdürler. Bu vazîfe muayyen bir vakte bağlı değildir. Bu yüzden Peygamberimiz:
- Kim bana günde yüz defa salât u selâm getirirse Allah onun, yetmişi âhirete,otuzu dünyaya ait yüz hacetini giderir" "Allah Teâlâ'nın yeryüzünde dolaşan öyle melekleri vardır ki onlar ümmetimde bana olan salât u selâmı ulaştırırlar"(37) buyurmakta ve yanında ism-i şerîfi anıldığı halde kendisine salât u selâm getirmeyeni cimri olarak nitelendirmektedir. (38). Bu konuda vârîd olan pek çok hadîs-i şerif vardır. Nitekim bir hadis-i şerifte:
- Cuma gününde bana çokça salât u selâm getiriniz. Çünkü o gün sizin salât u selâmlarınız bana arzolunur." buyurulmaktadır.
Sahâbiler, sordular:
- Yâ Resûlallah, kabrinizde çürümüş bir kemik hâline geldiğiniz halde bizim salât u selâmlarımız sana nasıl sunulur?" Peygamberimiz buyurdu ki:
- Allah Teâlâ yeryüzüne peygamberlerin cesedlerini yiyip çürütmeyi haram kılmıştır." (39) Bir kimse bana selâm verince Allah bana ruhumu geri' verir, ben de onun selâmına mukabele ederim." ^40)
Çünkü Allah'ın peygamberi diridir ve Hakk canibinden rızıklandırılır. (41) Ve Peygamberimiz'in yüce makamlarda bulunan ruhu bedeniyle ilişkisini devam ettirmektedir. Getirilen salât u selâmlardan maksad, Rasûlullah, sevgisine ermektir. Çünkü insan çok sevdiğini çok anar. Ve çok andığını da çok sever.


Dipnot

M.Zekâ Konrapa

paylaşım için teşekkürler ALLAH razı olsun.

amin cümlemizden


Sevgili Peygamberimiz

MollaCami.Com