Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


yaslisairin siirleri

Ben...

Ben aşka aşığım:
sevmeyi severim,
sevenleri, aşıkları,
kalp kırmayanları,
sevgi dağıtanları.

Severim ben
benim gibi
aşka aşık olanları...

Aşk mahkumu

"Müebbet hapis!" dediler hakimler;
O mukaddes aşkını çaldığım için senin.
"Sen bir altın kalp çaldın!" dediler
Beni sana ebediyyen mahkum ettiler...

İnan çok güzel bir ceza bu, bir bilsen:
İçimde, dışımda, tüm yaşamda yalnız sen.
Gecemi, gündüzümü, rüyalarımı süsleyen,
Damarımdaki kan, bir nefes sıhhatsın sen!

Beni mahkum eden hakimimsin sen,
Beni kontrol eden, beni izleyen polisim.
Seni seven ben, beni mutlu eden sen,
Ben, şimdi artık ebediyyen seninim...

Bir küçük hediye

Mal-mülk, araba hepsi kalsın sizlere
Bana verebileceğiniz en güzel hediye
Zamanınızdan 3-5 dakika. 5-10 saniye
Kapatın gözlerinizi, kulaklarınız bende
Sizleri daldırayım 3-5 dakika hayallere.

Hani bir söz var ya, dolanır hep dillerde
Söylenir daima her yerde, her mecliste
Anılır, unutulmaz, onunla dolu bellekler
"Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer",

Milyonlar neye yarar, her şey gelir geçer
Mal-mülk yanar, yıkılır hepsi de biter
Tatlı-acı günler yok olur, geçer-gider
"Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer",

Şiirimi dinlediniz, sizlere çok teşekkürler
Tatlı dil, güler yüz ile güzelleşir gönüller
Bir gün gelir insan gider, biter de ömürler
"Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer"

Sonsuz rüya

Gel Gülüm, yaslan kollarıma
Kollarım uyuşsun, uyuşsun !
Yasla kalbini kalbimin ucuna
Kalbimin ninnisi seni uyutsun !

Gece bitmesin, sabah olmasın
Zaman dursun saatler çalmasın.
Uyusun, uyusun, hiç uyanmasın !
Gönüller sonsuz rüyaya dalsın

Olsam, olsam...

Bir kuş olsam şu dünyayı dolaşsam,
kuşun düşmanı var avcılar vurur.
Balık olsam deryalarda dolaşsam,
balık balığı yutar balık yok olur...

Çiçek olsam saksılarda yaşasam,
bahar gider, çiçek solar kaybolur.
Arı olsam çiçek çiçek dolaşsam,
balım biter, ömrüm gider, yok olur...

Kral olsam insanlara hükmetsem,
zaman gelir kuvvet kalmaz devrilir.
Çoban olsam koyunlara emretsem,
koyun kurban olur, biter yenilir...

Ne kuş, ne balık, ne de kral olayım,
ne de çiçek gibi burcu burcu kokayım.
En iyisi ben de olduğum gibi kalayım:
Senin sevgine Gülüm, doya doya kanayım...

En güzeli

Özlemler var, buram buram,
seni özlemek en güzeli.
Sevgiler var, tutam tutam,
seni sevmek en güzeli…

Gözler var, muhabbet saçar,
gözlerin; gözlerin en güzeli.
Gülüşler var, gül gibi açar,
senin bakışların sevgi seli…

Aşklar var, bir roman gibi,
aşkımız, aşkların en güzeli.
Sevgimiz bir masal gibi,
masalların da en güzeli..

Selâm sana ey VEDİA !
-1958/59 Tarsus Lisesi-
(vedia=emanet)

Selâm sana ey emaneti,
elli yıl evvelinden kalan
hatıraların hayali….

Hey gidi ellili yılların sonları
Hey gidi lise yılları, lise yolları,
Bugün de saklar belki koynunda
nice saf, temiz aşkları…

Tarsus Lisesi sıralarında
çıkmıştın karşıma
ey ALTIOK, VEDİA !
Isınmıştım seninle edebiyata
Isınmıştım seninle divana,
şiirlere, şarkılara…

Bir başka hava olurdu sınıfta
başladığında anlatmaya:
şairleri, şiirleri, edebiyatı…
Nasıl unuturum Mahmut Candan’ı
„içimde kim vardır bir bilebilsen
kendini bulursun kalbime girsen“
Her söylediğinde hayallere götüren,
her seferinde müzik ziyafeti veren…

Hey gidi ellili yılların sonları
Hey gidi lise yılları, lise yolları,
saklarmıştı koynunda nice hatıraları…
Nasıl ağlamıştın „Sessiz Gemi“ye
İstanbul aşığı Yahya Kemal’e
Senin öğretmenindi üniversitede
Nasıl ağlanmazdı ki, o usta kaleme…

Şimdi nerelerdesin ey VEDİA !
Hem uzaklarda, hem de benimlesin
Kavuşmak mümkün değilse de dağ dağa
Sen benim şiirlerimdesin…

Gel gidelim şimdi seninle o yıllara
götüreyim seni gel ellili yılların sonlarına
Girelim o altı edebiyat sınıfına
kimler otururdu o zamanlar sıralarda:

31 Mehmet Berkmen, Hakkın rahmetine kavuşmuş
33 Oktay Özdemir
45 Durmuş Karaboğaz
97 Yakup Kemali Sing
103 Mustafa Zanapalı
123 Tahsin Gürsuakar
285 Yüksel Boro
286 Tülay Boro
312 Sevil Dirlik
350 Erol Öncel, Hakkın rahmetine kavuşmuş
418 Hikmet Boro
451 Yusuf Kabaş
563 Kayhan Adıgüzel
609 Kayhan Dermancı
654 Suphi Türkoğlu
829 Yusuf Bayram
878 Yılmaz Acar
908 Mehmet Ok
909 Mahmut Candan
939 Aydın Tarım
975 Ayhan Ön
1124 Filiz Can
1188 Candan Köylüoğlu, Hakkın rahmetine kavuşmuş
1340 Ali Aykut Demirden
1450 Erdinç Seymen
1550 Adnan Karagündüz
1878 Yaşar Seymen
1933 Yılmaz Şentürk
1954 Hasan Çalış
1965 Mehmet Meteris
1894 Duran Kırış
VE BEN………137 Ahmet TERLİ
ZAMAN NASIL DA RÜZGAR GİBİ GEÇTİ….

EVET öğretmenim, işte böyle
kısa bir yolculuk yaptık seninle
gittik taa elli yıl öncesine…
Kimbilir kimler nerelerde,
Bir bilebilsek keşke…

Uzun yıllar ötesinden
hem de gönül bahçesinden
bir selâm gönderebilsek…
Daha nice Ramazanlara, Bayramlara
en tatlı Lise hatıralarıyla;
sağlık ve huzurla
kavuşma arzusuyla

Selâm sana ey VEDİA !

Köln, 01.10.2007

Yabancı Memleketim (Tarsus’um)

Tam onüç yıl sonra
bindokuzyüzyetmişyedinin Baharında
dolaştım şöyle Tarsus sokaklarında...

Dolaştım bir turist gibi tek başıma,
kimse dönüp bakmadı bana.
Kalmıştım sanki yabancılar arasında,
doğup büyüdüğüm şehrin sokaklarında...

Evler, sokaklar hatıralardan kalma;
Yeni yeni çehreler; gençler etrafımda.
Arayıp bulamadım bir aşina,
yabancı yabancı gezdim
Tarsus sokaklarında...

Çocukluğumun ve gençliğimin,
acı-yoksul günlerimin geçtiği bu yerlerin
kalmamıştı artık eski hali.
Meşhur Tarsus Parkı’nın bile garipliği
sanki tıpkı benimki gibiydi.

Yabancı yabancı ve turist gibi
gezdim, dolaştım o yerleri:
“Ağlarım şimdi seviştiğim o yerlerde” der gibi,
birkaç damla yaş gözlerimde belirdi.
Ve de yine tanımadı hiç kimse bu garibi.

Doğup büyüdüğüm bu şehir unutmuştu beni:
”Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur” misali!

Ama nasıl hatırlasın ki?
Hem sonra BEN gurbetlere gittim,
O beni terketmedi ki !

Köln, Mayıs 1977

Seninle iki candık, Anam...

Dokuz ay boyunca taşımışsın karnında
Hergün beslemişsin beni canınla, kanınla.
Hergün bıkmadan, usanmadan taşımışsında
Ölüme bile meydan okumuşsun en sonunda...

Evet, çünkü ölümle-doğum birer kardeştirler
Sen ve ben veya her ikimiz kaybedebilirmişiz.
Nice nice analar ve bebeler doğumda ölmüşler
Yaşayacak ömrümüz varmış, biz kaybetmemişiz...

Sen benim bir parçamsın, ben senin bin parçanım
Beni parça parça toplamışsın dokuz ay boyunca.
Beni tam dokuz ay yoğuran ustamsın, anamsın
Yoğurmuşsun beni hergün biraz; kanınla, canınla...

Gülmene, ağlamana; yediğin aşına, içtiğin suyuna
Aldığın her damla nefesine bile ortak olmuşum.
Kurban olayım Yüce Mevla’nın şu kanununa
Dokuz ay sonra, ben senin bin parçan olmuşum...

Ve aradan yıllar geçti; senin ömrün de geçti
Yüzüç senelik ömrün hiç yaşanmamış gibi bitti;
Bir “Anneler Günüydü”, yıl dokuzyüzdoksanyedi
Ayrıldın aramızdan, “Allah rahmet eylesin Seni !”.

Ve işte bir başka “Anneler Günü” bugün yine
Yıl ikibinbir, rüzgar gibi uçup gitti dört sene.
Milyonlarca şiirle her ne yazıp söylesem bile
Senin hakkını ben asla ödeyemem ömrümce...

Allah’tan Sana rahmet, çocuklarına mağfiret,
Dualarımız hep Sana, mekanın olsun cennet !
Herkesin anası tabii ki kendine en güzel ana,
Benim canım Anam da bana bin Ana !

Köln, 09.05.2001 (Anneler Günü)

Yahya Kemal`i anıyorum
(02.12.1884 - 01.11.1958)

Tıpkı o şiirinde dediğin gibi:
"Demir almak günü geldiğinde zamandan,
alıp götürmüştü seni o SESSiZ GEMi
çok sevdiğin o güzel İstanbul`undan."

Sen, İstanbul`un Yahya Kemal`i
Sen, en büyük İstanbul şairi...

Hatırlarım bugün gibi 1958`i:
Lise üçteydik, bir edebiyat dersi.
Vedia Altıok, edebiyat öğretmeni,
sınıfa girdi, üzgün ve gözleri nemli:
"Bugün yola çıktı o SESSİZ GEMİ,
o gemide giden benim öğretmenimdi."

Sen, İstanbul`un en büyük seveni
İstanbul senin şiirlerinde güzeldi...

Ve de yola çıkmadan biraz önce
dilinden döküldü birkaç hece:
"Ölmek kaderde var,
yaşayıp köhnemek hazin.
Buna bir çare yok mudur
Ya Rabbelalemin ?
Ve düşünür insan bunu gizlice,
ama ne yazık ki yok, yok buna çare...

Sen, en çok İstanbul şairi,
Sen, en çok İstanbul şiirli...

Sen tek yolcu, o tabutla almıştın yol,
o gidişte kalkmamıştı ne mendil, ne de bir kol...
Binlerce kişi dualar etmişti sana bol bol,
ağlamıştı arkandan tüm sevenlerin ve bütün İstanbul...

Biçare İstanbul, ayrılmıştı en büyük seveninden.
Biçare İstanbul bilmez ki artık dönmeyeceksin sen.
Her giden gibi sen de memnunsun ki yerinden,
nice yıllar geçti dönmedin seferinden.

Sen, en büyük İstanbul şairi
İstanbul`un Yahya Kemal`i”
İstanbul senin şiirlerinde güzeldi:
VE DE O SESSiZ GEMi …

Köln, Kasım 1981

Kadınım

Kadınım şiir, kadınım roman,
kadınımsız ben asla olamam.
Kadınım tek kelime "güzel",
kadınım bence bin ömre bedel...

Kadınım şarkı, kadınım türkü,
kadınım unutulmaz bir öykü.
Kadınım hayatımın yarısı,
kadınım çocuklarımın anası !

Kadınım benim beyaz gülüm,
kadınım menekşem, sümbülüm,
kadınım benim şen bülbülüm,
onsuz ben yaşayan bir ölüyüm...

Kadınımın gözleri, sözleri,
kadınım, kadınların en güzeli,.
Kadınımın yürüyüşü, gülüşü,
kadınımın yok dünyada bile eşi...

HAC ANILARI
Beş Mart 1999 Cuma
(Hicri: 17 Zilkade 1419 Senesi)

Sabah namazından sonra
Köln’den minibüsle çıktık yola,
vardık üç saat sonra Frankfurt havaalanına.
Öğleye yakın uçtuk Suud Hava Yollarıyla:
Önce bir saat Cenevre’de verdik mola,
yüze yakın yeni yolcular bindi uçağa,
ve oradan da kanatsız kuş gibi uçtuk Medine’ye,
Medinet’ün-Nebi’ye (Hz.Peygambner’in Şehrine)
Medinetü’l Münevvere’ye: (Aydınlık şehir Medine’ye),
indik yedi saat sonra Medine Havaalanına,
kazasız-belasız, şükürler olsun Allah’a.

Mescid-i Nebi (Hz.Peygamber’in Mescidi):
Tam girerken Medine’ye geceyarısı,
gözlerimi aldı mübarek Mekân’ın Cennet Şuası,
on minareden sanki seller gibi nurlar akıyordu,
elde olmadan insanın gözleri doluyordu.

Sübhanallah, sübhanallah! Sanki bir deniz o ışıklar!
Sanki bütün dünyayı onlar aydınlatıyorlar.
Sübhanallah! Bunu anlatmaya yetmiyor kelimeler,
Maşallah! Ne güzel Mescid’in var ya Rasulallah!

Sübhanallah, Sübhanallah ve Maşaallah!
Af Allah’tan, Şefaat senden ya Rasulallah.

Dört bir yanında duşlu tâharat yerleri
Beşer katlı, hem de yürüyen merdivenli
Hepsini saydım kadın-erkek ayrı, onbeş idi
Temizliğin imandan geldiği böyle belli!

Ben de geldim karşına ezile ezile,
günahlarım belki affedile,
o en son hesap gününde
yalnız bana değil, tüm Ümmetine
Şefaatini bizden esirgeme!
Ya Ahmed Muhammed Mustafa!
Şefaat et ki, hazırlanalım o büyük hesaba.
Ümmetin senden yardım umar
Affolunsun diye günahlar
Ve hesap günü “aklananlardan” olsunlar.

Elhamdülillah, eda ettik kırk vakit namaz vaktini:
Susayınca içtik her köşedeki
fıçılardan mübarek “Zemzemi”,
Onbinlerce (Kur’an-ı Mübin) süslemişti
Mescid-i Nebi’nin her köşesini.
Binlerce Müm’in ellerindeki Kur’an-ı Kerim’den
Hatimler indirdi namazları eda etmeden.
Eda eyledik ayrıca tüm ziyaretleri,
Gezdik ve gördük diğer mübarek yerleri.
Görmeye çalıştık Peygamberimizin ayak izlerini:
Hicret esnasında ilk Cuma namazı eda ettiği
(MESCİD-İ CUMA)’yı,
Mescid-i Nebevi’nin doğusundaki
(CENNET’ÜL BAKİ) Baki Kabristan’ı,
Namaz esnasında Kâbe’ye döndüğü
(MESCİD-İ KIBLETEYN)’i,
Hendek Savaşı bölgesindeki (MESCİD-İ SEB’A)’yı,
Yedi Mescitleri,
Uhut Savaşı meydanını ve tepelerini
ve orada yatan (UHUT ŞEHİTLERİ)’ni.

Buralar Senin Mekânların ya Muhammed!
Allah’ım, bu ne heybet, bu ne güzellik, bu ne haşmet!
Yüzbinler diziliyor saf-u saf, ediyorlar türbeni tavaf.
Maşaallah, Maşaallah ve Sübhanallah!
Cennet gibi Mescidin var ya Rasulallah!

Sübhanallah, Sübhanallah!
Bu güzellikleri gören gözlerden
olduğum için Elhamdülillah!

Allahım! Ne güzel dizi dizi oluyor insanlar.
Afrikalı, Asyalı, Avrupalı, Amerikalılar,
Esmerler, sarılar, beyazlar ve kapkaralar,
Anlatmakla bitmiyor, yetmiyor sözler,
Türlü türlü, yüzlerce çeşitli diller.
Gözkamaştırıcı, renk renk giysiler,
ve de dünyanın her yerinden gelmişler,
ama ibadette hepsi aynı duaları ederler.
Seni güzel Camiinde
“RAVZA-İ MUTAHHARA’da,
diziliyor insanlar Senden şefaat dilemek için.
Hepsi ayrı dilde, dilek iletiyorlar dualarla,
ve dualarla birlikte getirdikleri selamlarla.

Ne güzel Mescidin var,
Minarelerinden nurlar akar!

Tövbe estağfirullah.
Şefaat Sen’den ya Rasulallah!
Şefaat ya Nebiyyel evveline vel ahirin!
Şefaat diler Sen’den Ümmetin.

Mescid-i Nebevi’ye Veda Zamanı:
Medinet-ül Münevvere’de geçti günler su gibi
ve artık ayrılmak zamanı geldi-çattı şimdi:
Allahaısmarladık ya Rasullah Sen’i,
Şefaatinden mahrum etme Ümmetini!

Onaltı Mart 1999 Salı
(Hicri:28 Zilkade 1419 Senesi)

Elveda ya Habiballah, ey Mescid-i Nebevi!
Şefaatin korusun dünyada ve ahirette bizleri.
Şimdi çıkıyoruz Mekke-i Mükerreme’ye
doğru yola.
Allah bilir bu güzel Makam’ı
bir daha görmek ne zaman nasip ola?
Güzel ve nurlu Mescidinde namazlar eda ettik,
her seferinde Allah’tan af, Sen’den şefaat diledik..
Eksiğiyle, yanlışıyla eda ettik namazlarımızı:
Kabul eyleye Allah,
biz zayıf kullarının naçizane dualarını..
Elveda ya Ahmed Muhammed Mustafa!
Allah gelmeyi tekrar nasip ede buralara
ve de henüz gelemeyen kullarına!
Gelsinler de nurlu Mescidinde namaz kılsınlar,
Şefaatine onlar da mazhar olsunlar.
Elveda derken şimdi „MESCİD-İ NEBİ“ye
Temizlendik ve girdik „İHRAM“ içine.

Medine’nin on kilometre dışında
„MİKAD MAHALLİ“nde
„İHRAM“ namazını eda ettik grup halinde.
Yolumuz dörtyüzelli kilometre ,
Akşam namazaını eda ettik yol üzerinde bir camide.
Tekbir, Telbiye ve Salavat getire getire,
geldik altı saat sonra,
gecenin yarısında ulaşabildik minibüsle
O güzel „MEKKE-İ MÜKERREME“ye.
Beytullah’ın olduğu Saygıdeğer „MEKKE“ye.
Hz.İbrahim’in yaptığı o güzel Ev’e: „Esselâmüaleyküm!“ DEDİK
ALEMLERİN RABB-I (CELLE CELALÜHÜ) ALLAHIN MÜBAREK EVİ KÄBE“ye.

Önce kamaştı gözlerim,
kör gibi oldum Camii’nin güzelliğinden.
Sonra tutuldu dillerim, dua edemedim,
„BEYTULLAH“ın heybetinden.

Öyle birden çıkıverdi ki karşıma,
tıpkı bir „NUR-U CİHAN“ gibi
Işıkları nüfuz etti, sardı her yerimi
O an Cennetteymişim gibiydi sanki!
Bir an olsun kendimi „MAHŞER“ gününde ayakta sandım.
Ayaklarım tutmadı, bir anda dondum kaldım,
duygulandım.
SANA uygun kelime bulanmıyorum, anlatmaya;
Affet beni, yakışmayan kelimeler söylüyorsam SANA.
ALLAH; ALLAH; KEBİR-ALLAH,
nedir bu insan seli!
Dönüyorlar KÄBE etrafında, sanki ezecekler birbirlerini,
Sanki mahşer günü mahkemeye koşuşuyorlar,
sırtlarında kefenleri.
Hepsinin tek dilde duaları,
„günahları affolunsun“ tek arzuları.

UMRE
Grup halinde niyet ettik „UMRE“ ibadetini yapmaya,
ve de başladık arkasından „BEYTULLAH“ı tavaf etmeye,
ve her dönüşümüzde duaları grup halinde okuduk,
„BEYTULLAH“ın etrafında tam yedi defa döndük durduk.
Her dönüşte „HACER’ÜL ESVED“ köşesinde
„Bismillah-Allah’ü Ekber“ dillerimizde.
Ve her „ŞAVT“ esnasında
O güzel dualar çınladı havalarda.
Tavaf bittikten sonra „SA‘Y“ başladı:
Dillerimizde dualar tekrarlandı,
„MERVE VE SAFA“ yürüdük yedi kere,
ve ibadetler bittikten sonra geldik evlerimize.
Tıraş ve temizlikten sonra „İHRAM“dan çıktık.
Elhamdülillah, „UMRE“yi de böylece eda ettik.

Bir başka seferinde yalnız başıma
Niyet ettim „TAVAF“a;
Daldım o yüzlerce kişilik kalabalığa,
ne anam, ne babam, çocuklarım;
ne de eşim, kimse yoktu yanımda.
İşte demekki Mahşer günü de tıpkı böyle,
bugün gibi olacak:
Herkes kendisinden sorumlu, ellerini havaya kaldıracak.
Zaman mefhumu kaybolmuş, şu anda saat, dakika, gün yok,
herkes bir tek yere ulaşmak istiyor,
ölüm-kalım savaşı yok.
Bütün insanlar dönüyorlar „BEYTULLAH“ın etrafında,
Hz.Peygamberin de öptüğü Taş’a dokunma arzusuyla.
O, HACER-ÜL ESVED’ki Makam-ı Cennet,
O’nu öpmeye çalışıyor Ümmet-i Muhammed..
Şu anda nur misali ışıklarla süslenmiş bir Mahşer günü,
ama Mahşer gününde ışık olmayacak, karanlıktır belki.
Öylesine bir ortam ki, insan unutuyor zevkleri,
tüm dünya dertlerini,
insanlar kefenleriyle mezardan çıkmış gibi,
bugün işte o hesap vakti sanki.
En azından üç kere güçlükle
Dokunabildim „Rükn’i Yemani“ye.
Elhamdülillah kısmet oldu bana öpmek
O mübarek köşeyi de.

ÇÜNKÜ, „BEYTULLAH’IN HER YANI
MÜBAREKTİR“ bence!
Çok istediysem de kalabalıktan yaklaşamadım
„Hacer’ül Esved“ köşesine;
Umud ediyorum ki bu da mümkün olur
inşaallah bir başka sefere.

Yedi kere dönüp her seferinde
„BİSMİLLAH ALLAH’Ü EKBER“ dedim,
Her seferinde „HACER’ÜL ESVED“ köşesinde başladım.
Işığın etrafında dönen kelebeklere benzedim.
Işığın ateşinden yanmadım,
ama her dönüşte herkes bencildi,
ve hatta ezdik birbirimizi.
Tavaf bitince şimdi de Sa’y denen Mahşer’i yaşadık
„MERVE ve SAFA“ tepeleri arasında Hz.Hacer su aramıştı
ve sanki o günlerdeki duygular ruhumuzu sarmıştı.
O’nun gibi iki tepe arasında yedi kere yürüdük,
sanki biz de O’nun gibi su aradık ve susadık.
Sakatlar, yürüyemeyenler arabalarla, sallarla omuzlarda
Taşındılar, sürüldüler onlar için yapılmış özel yollarda.
Diğerleri koşuştular, yürüdüler onlarla,
dudaklarından düşmeyen dualarla.
İşte bu „SA’Y“ esnasında, o mübarek zamanlarda,
„CEBRAİL A.S.“ın ökçesinin altında,
kaynamaya başlayan o mübarek suyun kaynağında.
Yüzümüzü yıkadık, „ZEMZEM“ suyu içtik kana kana.
Tavaf esnasında mini-miniler omuzlarda,
tüm aile tavaf etmekte, hep bir arada.
Kimbilir ne zaman kısmet olur bir daha?
Mini-miniler hatırlarlar bu günleri,
yıllar geçip uzun ömürden sonra!

‚Beytullah“ın etrafında namaz esnasında
mini-miniler bazan uykusuz ağlamakta,
ayrıca kuş cıvıltıları da buna karışmakta,
onlar da sanki ibadet etmekteler Allah’a.

Çıktım yukarı katlara uzaktan bu görmek için
Bu Mahşer yerini,
bu manzara öylesine büyüledi ki beni,
sanki yeniden kefene girdim şimdi!

Ayrıldım bu güzel Mekân’dan bu duygularla
ve sonradan ben de daldım çarşılara,
şimdi anladım ki;
Geri dönmüşüm Mahşer’den sonra bu dünyaya.
Tıklım tıklım dolu dolu, ana-baba mahşer çarşılarda.
Alış-verişe öylesine dalmışlar ki;
Az evvelki Mahşer’den eser kalmamış şimdi.

Düşmüşler insanlar yeme-içme derdine,
inci-boncuk, hediye; gözler doymak bilmeye!
Bu dünyadaki bu günlük yaşam, bu koşuşma,
unutturuyormuş insana demek ki,
o büyük hesap gününü, o hakiki Mahşer’i.

Ve „MAHBES’ÜL CİN‘=Şeytanın hapishanesi;
Oturduğumuz mahallenin ismi.
Gitmek için bindik bir taksiye,
„BEYTULLAH’ın önünde, taksinin içinde
başladı bir arbede:

Gerek şöför ve gerek yolcular „Beytullah“ı unuttular.
Bu gürültünün sonunda indirildi zorla tüm yolcular!
Heyhat! Ne acı durum Ya Rabbi!
Beş dakika evvel denemek için Mahşer’de değildik sanki!
Zannederdim ki, insan Hacca gidince,
o mübarek yerleri, Beytullah’ı ziyaret edince,
değişir tepeden tırnağa, gönlünce, fikrince?
Unutur zannederdim eskileri; yeniler kendini.
Aslında budur bütün insanların istekleri!
Zira Mahşer’i yaşıyor insan o yerlerde,
sanki bir an için buluyor kendini „HUZUR’U MAHŞER“de.
Herkes kendinden sorumlu, herkes kendi derdinde,
günahlar, sevaplar tartılıyor sanki o ilâhi terazide.

Allah’u Ekber! Sen Büyüksün, Affedicisin,
Sen Ğafur-ur-Rahimsin ya Allah!
Esselâmüaleyküm! Esselâmüaleyküm!
Sen de kusurumuzu bağışla ya Ğafurallah!

Ve böylece ibadetlerle geçti günler;
Tavaflar, Sa’y-lar ve Umre’ler
Ve „MEKKE-İ MÜKERREME“de ziyaretler:
„RASULALLAH“ın doğduğu ev,
Beytullah’ın karşısı,
Vahy’in ilk geldiği „CEBEL’İN NUR“ Hira Dağı,
Hicret esnasında Hz.Ali, Rausallah’ın yatağında yattığında,
Rasulallah, Hz. Ebubekir ile saklanmıştı „SEVR“ mağarasında,
Hz.Adem ile Hz.Havva buluşmuştu „ARAFAT‘ta“,
ve Rasulallah „VEDA HUTBESİ’ni 632 yılında“
yüzbinden fazla müslüman karşısında
okumuştu bu mübarek „CEBEL’İR RAHME“ Mekânda.

Yirmibeş Mart 1999 Perşembe
(hicri: 7 Zilhicce 1419 Senesi)

HAC FARİZASI (Hac Görevi)

Sabah saatlerinde yürümeye başladı onbinler,
Arafat’a doğru çoluk-çocuk grup halinde hep beraber,
öğleye kadar sürdü bu, yürüdüler yüzbinler,
öğleden sonra kafileler oluşturdu otobüsler.

Akşama kadar aktı insanlar bir nehir, bir sel,
onları sonradan takip etti otobüsler.
Dünyada bir tek bu, Hac’da görülmeye değer,
dünyanın hiç bir yerinde böyle olmazmış meğer.

Ve biz de „İHRAM’a girdik kefen misali,
Arafat’a taşındı yüzbinler, otobüs kervanı,
görmek ister gibiydik Hz.Adem Aleyhisselam’ı.
olsun diye hepimize
„Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa“ şefaati!
O da okumuştu orada tüm insanlığa „VEDA HUTBESİ’ni.

Çadırlarda beraberce dua ve niyazlarla sabahladık,
sanki o Mübareklerin zamanlarını yaşamayı arzuladık.
Ama bunların hepsi birer arzu, birer heves idi,
bunların hepsi bu dünyada „MAHŞER“ denemesiydi.

Yirmialtı Mart 1999 Cuma (AREFE)
(Hicri: 8 Zilhicce 1419 Senesi)
Sabah uyanınca anladım,
çadır şehri olmuştu Arafat, şimdi farkına vardım,
gözünün alabildiğine onbinlerce çadır vardı,
burası sanki dünyadan uzak bir Mekândı.
Onbinlerce çadır, yüzbinlerce Müslüman,
burada toplanmışlardı dünyanın her yanından.
Konuşsalar da her türlü lisanları,
el-yüz işaretiyle yine de anlaşıyorlardı.

Ve bu Mahşer’ler devam etti, işte bugün Arefe!
Bu sene de tam mübarek bir CUMA gününde!
„HACC’ÜL EKBER“ Büyük Hac
ne mutlu bunu da idrak edenlere!
Gün boyunca hoparlörlerden dini program dinledik,
gün boyunca huşu içinde ikindiyi bekledik,
„MESKUN“ yer olmadığı için
„CUMA NAMAZI“ kılmadık:
(CEM-i Takdim) Öğle ve ikindiyi beraber kıldık,
Güneş batınca yine yüzbinler yollara döküldük,
bazıları yürüyerek, bazılarımız otobüslere bindik,
akşam namazından sonra „MÜZDELİFE“ye indik.
Orada da (CEM’i Tehir) akşam ve yatsıyı beraber eda ettik.
Uçsuz, bucaksız bomboş bir meydan iken
„M Ü Z D E L İ F E“
gece yarısından sonra döndü Mahşer’e.
Her gelen kafile hemen namazlarını kıldı,
yine bu Mahşer’de öncekilerle benzerlik vardı:
Yüzbinler dizildiler yan yana, diz dize !
Evet, hadislere göre Mahşer olmalıydı böyle.
Yüzbinler kefenlerle idi her yerde böylesine,
ay ışığında ihramlı insanlar
kar gibi serpilmişti tepelere.

Sık sık megafonlardan sesler geliyordu,
kaybolanlar birbirlerini arıyordu.
Mahşer’de de tanımayacaktı zaten kimse kimseyi,
Evet, burası da dünyadaki bir Mahşer`di.

Yirmiyedi Mart 1999 Cumartesi
KURBAN BAYRAMI BİRİNCİ GÜN
(Hirci: 9 Zilhicce 1419 Senesi)
Ve geceyarısından sonra yaklaşırken sabaha
Tekbir ve salavat ile çıktık „MİNA“ ya yola.

Yine „MESKUN“ yer olmadığı için
„BAYRAM NAMAZAI“ kılınmadı.
Tam gün kaldık bu kez çadırlarda, hepsi klimalı,
Eda edildi böylece sabah, öğle ve ikindi namazları.
Ve bütün Hacılar başladık bayramlaşmaya.
Ne mutlu bu günleri tekrar yaşayacaklara!

Şeytanları taşlamak düşüncesi ile kafalarda,
ceplerimizde yedişer taş, büyük şeytan ilk fırsatta.
Öğleden sonra saat dörtte yine düştük yollara.
Bazan kafilellerle yan yana, arka arkaya,
ve yukarı kata çıktık diğer kafilelerle birlikte,
„BİSMİLLAH, ALLAH-Ü EKBER“ bütün dillerde.
Küçük ve ortancayı geçtik, sıra şeytanın büyüğünde,
sembolik olarak yedi taş attık, şeytanın kör gözüne.

Hz. İsmail de şeytanın gözünü kör etmişti,
Allah`tan sanki ona kuvvet gelmişti.
Kör edelim nefsimizi, yenelim şeytanın kuvvetini,
Allah ım bol bol ihsan et bize hidayetini!

Aslında şeytana değil, içimizdeki şeytana,
kurtulmak ve son vermek için günahlar.
Yedi taş atmakla her kötülük son bulsa
Oh! Ne mutlu bize, Elhamdülillah Yaradan`a!

Hemen grup halinde açtık hasırlarımızı,
eda ettik imam ile oracıkta akşam namazımızı.

Ve sonra eve doğru çıktık, üstü kapalı yolda,
dünyanın her yerinden insanlar yerlerde yatmakta.
Hem yiyip içiyor, yatıyorlar kenar yerlerde,
hem yemekler hazırlayıp satıyorlardı önlerinde.

Kilometreler boyu uzundu açık hava oteli,
kilometrelerce uzundu dünyanın en uzun çarşısı;
Sağlı-sollu kaplamışlardı yolun her iki yanını,
gördüğüm kadar hiç birisinin yoktu derdi, tasası.

Çinlisi, Malezyalısı, Hindistanlısı, Pakistanlısı,
Sudanlısı, Fas-Tunus-Cezayirliai, Libyalısı.
Herhalde bulamamışlar belli ki bir otel odası,
güzel gelmişti Mübarek Şehirin açık havası.

Yirmisekiz Mart 1999 Pazar
KURBAN BAYRAMI İKİNCİ GÜN
(Hicri: Zilhicce 1419 Senesi)
Sabah namazını Beytullah ın etrafında kıldık,
Mübarek Makam-da „VEDA TAVAF“ ını eda ettik.

Sonra da Sa-y için „MERVE“ ve „SAFA“ da gezdik
Ve böylece „BEYTULLAH=ALLAH İN EVİ“ ne veda ettik.
Elhamdülillah „HAC FARİZASINI“ eda ettik.

Yirmidokuz Mart 1999 Pazartesi
KURBAN BAYRAMI ÜÇÜNCÜ GÜN
(Hicri: 11 Zilhicce 1419 Senesi)
Ve üçüncü gün değişmeyen manzara:
Çünkü dünyanın en büyük açık hava oteli bedava.
Bugün de hepsi birden üç şeytan taşlanacak,
yüzbinler yine her üç şeytana yedişer taş atacak.

Yine sabahtan giderken taşlamaya yüzbinler,
birbirleriyle selamlaştı taşlamaktan dönenler.
Sabah giden otobüsler uzun konvoylar oluşturdu,
ve trafik binlerce otobüs ve minibüsle tıkandı.

Otuz Mart 1999 Salı
KURBAN BAYRAMI DÖRDÜNCÜ GÜN
(Hicri: 12 Zilhicce 1419 Senesi)
Akşam namazından sonra yine,
son kez olarak her üç şeytanın gözüne,
yedişer taş atmak için kendi kendime,
tek başıma katıldım yüzbinlerin kafilelerine.

Böylece bütün taşlamalar da bitti:
Bütün „HAC MENASIKI=İbadetler“ sona erdi
Ve sonunda kafileler, gruplar kuşlar gibi,
Mübarek yerlere birer birer veda etti.
Dünyanın en büyük açık hava oteli kapandı,
dünyanın en büyük açık hava çarşısı boşaldı.

Göçmen kuşlar gibi Hacılar yüzer, biner ayrıldı,
kafalarda hatıralar ve yeni yıllara planlar kaldı.

Ve ben de yedi Nisan 1999 sabah saat yedide,
uçtum bir Jumbo-Jet içinde dört yüz yolcu ile.
Altı saat sürdü uçuş, Cidde-den Düsseldorf şehrine,
geldim, Allah-a sonsuz şükürler Köln-deki evime.
Sağ-salim kavuştum kızıma, oğluma ve eşime.
Dilerim Allah-tan Hac ziyaretini aile fertlerime
Ve de bütün gitmeyenlere nasip ede !

Ahmet Terli - KÖLN

GÖRESİM GELİR YA MUHAMMED !

Kaç yıl oldu görmeyeli, unutamadım,
mübarek Makamını göresim gelir!
Gezdiğin yerlerde tekrar tekrar gezesim gelir,
Ravza-i Mutahhara'da namazlar kılasım gelir,
Şefaat senden Ya Rasullallah !

Her sene Hac ve Umre mevsiminde,
kanatsiz göçmen kuşlar gibi ben de;
Medine-i Münevvere'ye, Mekke-i Mükerreme'ye,
kanat gerip uçasım gelir,
Sefaat senden Ya Habiballah !

Senin yattığın yeri, Cennet Bahçesi'ni
doya doya seyredip namaz kılasım gelir!
Seyrederek Hz. İbrahim'in ayak izlerini,
Mekke-i Mükerreme'de tavaf edip Kâbe'yi,
Hacer'ül Esved'e yaşlı gözlerimi,
süresim gelir, günahkâr ellerimi,
Sefaat senden Ya Nebiyallah !

Mübarek yerleri, camileri göresim gelir!
Her birinde ibadetler edesim gelir.
Oraların havasını cigerlerime sindiresim gelir!
Ayak izlerinin olduğu yerlerde gezesim gelir,
Sefaat senden Ya Rasulallah!

Merve ve Safa tepeleri arasında
Hz. Hacer'in su ararken koştuğu,
ayak izlerinin olduğu yerlerde koşasım gelir!
Arafat'ta (Cem'i Takdim) öğle ve ikindiyi,
Müzdelife'de (Cem-'i Tehir) akşam ve yatsıyı
hep birlikte kılasım gelir !

Sonra Mina'da Hz. İbrahim ve Hz. İsmail gibi
şeytanları taşlıyasım gelir !
Ve de hatta Hatun ve çoluk-çocuk ile birlikte
Allah bizlere o mübarek yerleri nasip etsin de
tekrar tekrar göresim, gezesim gelir,
Sefaat senden Ya Habiballah !

Ahmet Terli - Köln, 04.03.01 Kurban Bayramı arefesi

şiir kitabınız ne zaman çıkıyor ::) teşekkür ederim


şiir kitabınız ne zaman çıkıyor ::) teşekkür ederim


[b]Esselamüaleyküm,

ilginize tesekkürler. Gerek amatör olmam ve gerekse herhangi bir iddiam olmadigindan kitap bastirmayi düsünmüyorum. ahmetterli.de siir sayfamda kendi kendime bes adet sanal siir kitabim var. Benim icin maddiyattan cok manevi degeri olan bir calisma. Kendi siir sayfami bilen cok siirsever olmadigindan az kisilerin ugradigi bir yer. Örnegin: TurkLove.com adli sitede 5 adet siirim var. Ve de sagolsunlar (Allah onlardan razi olsun) beni "ünlü sairler" bölümüne kaydetmisler ki, iki siirimin okuma sayisi 40 bini gecmis. Bu benim icin maddi degeri (paha bicilmez) olan bir olay. Eger yazdigim dizelerde kendinden birseyler bulan varsa ne mutlu bana!
[/b]
Gönlünüzden, kaleminizden, dilinizden siir eksik olmasin. Saglicakla kaliniz.

Ahmet Terli - Köln (yaslisair)

Selamünaleyküm" yaşlışair "
..Bende edebiyata ve şiire meraklıyım fakat ,birtürlü güzel olmuyor,
..imla kurallarını da bilmiyorum,
.. Siz şiirlerinizin son kısmında süper bir bağlantı yapmışsınız,tebrikler hocam...!


Kendi siirleriniz

MollaCami.Com