Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Konuşma Mevsimi

Konuşma Mevsimi



Asla konuşmazdı.Gözleri bir başkasının gözlerine değecek diye aklı çıkardı.Yanlışlıkla baksa yüzüme, sinirlenir, çıkardığı anlamsız sesler yükselirdi. Birkaç kere kendi kendine uydurduğu bir dille bilindik bir melodiyi mırıldanırken yakalamıştım. Tahmin etmiştim aslında sevinirsem susacaktı. Beni sevindirmek bir etkileşimdi ve o, mümkün olduğunca iletişim kurmazdı. Tutamadım kendimi ve sevinç çığlıklarıyla sarıldım sımsıkı.Yine yükseldi anlamsız sesler. Sinirlendi ve aylarca bir daha duyamadım o melodiyi Beyzanur'un sesinden. Haftada yalnızca iki saat eğitim alıyordu benden. O bir özel eğitim öğrencisiydi ve yalnızca kendinde olan özelliklerine göre muamele bekliyordu. Hiçbir tanı, çocuklarda birbirini tutmuyordu. Yalnızca isim benzerliği ve birkaç karakteristik özellikte buluşuyordu engeller. Beyzanur'a MR tanısı koyulmuştu. Yani "mental retardasyon"... Otistik özellikler de gösteren, yedi yaşında bir kız çocuğuydu o.

Çok güzel resim yapar, ilerde iyi bir modacı olabilecek kadar ilginç kıyafetler tasarlar, hiçbir dağınıklığa sabredemez ve kapıda duran çizmelerin bile fermuarlarını çekerek dizer, evden okula her gün bir eşyasını getirir ve kendi rızası dışında elinden kimseye bırakmaz , elinden alındığı taktirde sinir krizine girer, gerekirse bütün dersi elinde bir bebekle tamamlar, cansız nesnelere insanlardan daha fazla ilgi gösterir, değişiklikleri zor kabullenir, ve tüm bunları yaparken asla konuşmazdı Beyzanur. Çok zor bir öğrenciydi ama bir o kadar gizemli ve keşfedilmeyi bekleyen bir denizi saklıyor gibiydi. İlginç bir sevgiyle bağlıydım ona. Geceleri onunla sohbet ederdim rüyamda ve gündüzleri ayık olduğumda bir kelimeyle başlar diye umut ederdim hep. Ben ona inanmıştım. Konuşacaktı ve birlikte bir mücadele veriyorduk gizliden gizliye. Görüntüde kimine göre boşa kürek çeken bir deniz tutkunuydum ama ilerlemem için beni hep üzerinde tutan da denizdi.

Bir gün derse oyuncak bir ördek getirdim. Bir de mandal... Beyzanur gelmeden ördeğin gagasına mandal tutturdum ve dilini sakladım. Onun, sınıfa gelir gelmez açacağı dolabın kapağına ördeği astım. Sınıfa girdi ve dolaba yöneldi. Ördeği görünce gülümsedi, inceledi. "Yerine otur" komutuna hemen kulak asmazdı. Ördeği elime aldım ve onun da yerine oturması iç in gerekli yönergelerde bulundum. Artık oturmuştu ve ilgisini ördeğe vermişti. Ördekle ilgili bir hikaye uydurdum ve anlatmaya başladım. "Bak ördeğin ağzını mandalla kapatmışlar. Konuşamıyor. Mandalı çıkarsak acaba dilini görebilir miyiz?" diyerek hikayeyi en önemli noktaya bağladım ve mandalı çıkardım. Ördeğin dilinin görünmesiyle ve benim "aaaaaa ördeğin dili varmış bak şimdi konuşacak. Sen de bir gün konuşacaksın ya..." dememle Beyzanur'un mandalı alıp ördeğin ağzını kapatması bir oldu. Hemen ördeği yerine astı ve biz başka etkinliklerle dersimize devam ettik.

Her ders Beyzanur'un kulağına eğilip, "bir gün Beyzanur konuşacak" deyip, içimden "inşaallah" diyerek, bu kendime özgü bilinçaltına işleme metodumu dualaştırdım durdum. Beyzanur da her ders, ördeği kontrol etmekten ve benim çıkardığım mandalı ördeğin ağzına tekrar tutturmaktan vazgeçmedi. Bu arada meyve, hayvan ya da eşya resimlerine bakarak isimlerini öğrenme ve söyleme çalışmalarımız devam etti. Bazı derslerin öncesinde mandalı çıkararak aklımca Beyzanur'u konuşmaya teşvik etmeye çalıştım ama o hep mandalı -ona göre- olması gereken yere taktı. Belki de bir mevsim bekliyordu. "Konuşma mevsimi"... Belki de öyle bir mevsim yoktu!

Aylar geçti. Birgün, Beyzanur, sınıfa girdi ve ördeğin ağzında takılı olan mandalı kendi kendine çıkarıverdi, gözlerime baktı. Yerine oturdu. Soğukkanlılığımı korumaya çalıştım ama aylardır ilk kez, mandalı takmak yerine takılı olan mandalı çıkararak ördeği özgür bırakmıştı. Hemen resimli kartları çıkardım ve yine resimdeki hayvanların isimlerini tekrarladım. Bir süredir göz teması kurabiliyorduk. Balık resmini gösterdim; "balık" dedim ve gözlerine bakarak onun da söylemesini bekledim. Her zamanki tavrıyla, sakin mi yoksa birazdan patlamaya hazır bir bomba mı olduğu anlaşılmayan duruşuyla ve sır dolu gözlerle bana bakmaya devam etti. Beyzanur, " balık" dedi.

"Balık"... Beyzanur'un, bilinçli olarak söylediği ilk kelimeydi. Bir balık denizde yol aldı. Deniz büyüktü. Deniz, gizemini hep korudu. Beyzanur, gördüğü resimleri isimlendirmeye başladı. O balık yola çıkalı bir yıl oldu ve Beyzanur şimdi basit cümlelerle konuşuyor. İletişim kuruyor. Hatta geçen ders sonunda aldığı ödüllerle öyle mutlu oldu ki herkesin yanında dans ederek şarkı söyledi. Beyzanur şarkı söyledi; veli bekleme odasındaki herkesin dili tutuldu.

Beyzanur, şimdi mutlu. Önemli olan da O'nun mutluluğu.

Her insan potansiyel bir engellidir. Kimimiz konuşmayı biliriz ama zincirlemişizdir dilimizi. Konuşamayız. Konuşsak da anlatamayız. Kimimiz, adım atmayı biliriz ama yürümeyi bilmeyiz. Çalışan iki gözümüz var ama bakmayı, görmeyi bilmeyiz. Ya da donatıldığımız nimetlerin farkına varamayız bir türlü. Ne zaman kaybedersek o zaman ağıt yakarız gidenin ardından. Zamanında şükrü bilmeyiz. Kolumuzu kıpırdatabilmemiz bile bir nimet. Bağlayın ayaklarınızı. Bağlayın gözlerinizi, ellerinizi, kulaklarınızı, burnunuzu ya da ağzınızı... Herkesin yanında yaşayın ama konuşmayın. Sinirlenin ama bağırmayın. Ses bile çıkarmayın. O zaman görün bakalım nasıl bir sınavmış susmak. Ya da görememek, ya da duyamamak ya da, ya da, ya da... Uzar gider bu "ya da" lar... Çünkü bize verilen nimetler saymakla bitmez! Sayarak bitirebileceğimiz kadar bile mutluluğumuz var mı peki? Yoksa bizim genelimizin raporunda; "mutluluk engelli" mi yazıyor?

Beyzanur mutlu.O önce yokluğu tattı. Önce de mutluydu belki ama bizim mutsuzluğumuzu paylaştı. Yokluk; konuşamamaktı! Biz hiç yokluğu tattık mı? Bazılarımız tattı ve belki de devamlı o lezzetsizlikle yaşamaya mahkum ama beterin beteri var. Herkesin tatmadığı bir "yokluk" vardır mutlaka. Öyleyse mutluluk için de her şartta bir sebebimiz olmalı öyle değil mi? Ne istiyorsak önce inanmalı ve Allah'tan istemeliyiz. İstemeyi bilmeliyiz. O'nun her şeye gücü yeter.

Allah yüreklerdeki sevgi engellerini kaldırsın!

Beyzanur'uma annesi ezberletmiş. Bana dedi ki;

-Esra öğretmenim, ben seni çok seviyorum.

Tıpkı onun dediği gibi... Var mısınız engellerimizi yıkmaya. Haydi öyleyse konuşturalım yüreklerimizi;

-Kendimi, hayati, insanları ve Allah'ı seviyorum.

Geçmişte, gelecekte ve her zaman sevgiyle...



Esra Serdaroğlu


Engelliler Köşesi

MollaCami.Com