Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Hücrede Hasara Karşı Harika Cevaplar

Hücrede Hasara Karşı Harika Cevaplar

Prof.Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU

Çocukluğumda babamın güçlü, tuttuğunu koparan biri olduğunu hatırlıyorum. Bir gün babamla arkadaşı köy meydanındaki epeyce ağır bir direği bizim evin önüne kadar taşıma konusunda bahse girmişler. Babamın kan ter içinde direği evin önüne getirmesiyle annem ve kardeşlerim epeyce meraklanmış ve kendine bu işin iç yüzünü sormuştuk. Ancak babam, direği evin önüne niçin getirdiğini bize anlatmamıştı. Biz bu güç denemesinin bir iddialaşma neticesinde çıktığını daha sonra babamın arkadaşlarından öğrendik. Fizikî olarak ağır işlerde çalışan insanlarda kaslardaki kalınlaşmaya bağlı bir kuvvetlenmenin ortaya çıktığını ise doktor olduktan sonra anladım.

Babamın ayaklarının tabanında kalın nasırlar olduğunu hatırlıyorum. Babam bu nasırları cuma günleri bıçağıyla keserek inceltirdi. Ben epeyce kalın bir tabaka şeklinde kesilen bu nasırların neden kanamadığını merak eder, büyüdüğümde benim ayaklarımın da böyle olacağını düşünürdüm. Bu nasırların aşırı yük taşıyan insanların ayak tabanlarında oluştuğunu da sonradan öğrendim.

Hücreler yeryüzünün hemen hemen bütün şartlarında (çok anormal sınırları hâriç) hayatlarını devam ettirebilir. Kendine hasar verebilecek şartlara mâruz kalan hücrede bazı değişiklikler olur. Bu menfî şartların zarar verecek ve hayatını sona erdirecek mâhiyette olduğu sanki bu hücrelere öğretilmiştir. Bu harika mekanizmaya biyolojide ‘uyum prensibi’ (adaptasyon) adı verilir. Canlının sıhhati zâviyesinden olumsuz şartlara uyum göstermiş hücre, artık normal bir hücre değildir; ancak hastalıklı veya fonksiyon görmeyen bir hücre de değildir. Hasarın çeşidine göre hücrenin uyumu ve bunu ortaya çıkaracak mekanizmaları da farklıdır.

Atrofi: Hücrenin ebatlarının küçülmesi ve iş göremez hâle gelmesi olarak tarif edilebilir. Bir organdaki hücrelerin çoğunluğu atrofiye uğramışsa, organ giderek küçülür. Atrofi en fazla iskelet kasları, cinsiyet organları, kalb ve beyinde ortaya çıkar. Atrofi umumiyetle bir netice olduğu gibi, sebep de olabilir. Bu durum iki şekilde ortaya çıkabilir. Bazen hücrede ortaya çıkan uyum mekanizmalarındaki bir bozukluk, doku ve organa tesir ederek atrofiye sebep olur. Bazen de hücre sağlam olduğu hâlde onu besleyen dolaşım sistemindeki veya uyarıları ileten sinirlerdeki hasara bağlı bir bozukluk, hücrenin beslenmesini bozduğu için küçülmeye ve atrofiye yol açabilir.

Kullanılmayan veya yaptığı iş miktarı azalan bir organın hücreleri azamî iktisat prensibine göre küçülür. Yani çalışmayan bir organın enerjiye ihtiyacı olmadığından ona daha az kan, gıda ve oksijen gönderilir. Kan yoluyla hücreye gelen besin maddesi veya oksijen azalırsa, aç kalan hücreler kendi kendileri yiyerek küçülür. Özellikle açlık durumlarında ortaya çıkan küçülme, hücrenin daha az enerji harcayarak daha uzun süre yaşamasına vesile olur. Küçülme olmasaydı hücreler daha kısa sürede hayatlarını kaybedeceklerdi. Meselâ beyin kanamasına bağlı felç sebebiyle sürekli yatan bir kişide kol ve bacaklardaki kaslar, herhangi bir problem olmadığı hâlde, çalışmadıkları için incelir. Aynı şekilde alçıya alınmış bir bacakta da kaslar incelir. Bu durumda atrofi bir netice olarak ortaya çıkmıştır. Beyin kanamasında ölen sinirlerin çalıştırdığı kas hücreleri tamamen normal olmalarına rağmen çalışamadıkları için önce küçülür, daha sonra da ölür. Bir kas hücresi iki yıl çalışmazsa ölür. Bu sebeple beyin kanaması veya alçı sebebiyle çalışamayan kasların dışardan elektrik uygulamasıyla çalıştırılması, onların ölmelerini geciktirebilmektedir. Bunun tersi de geçerlidir. Bir sinir teli normalde bir hücreyi uyarıyor ve onun çalışmasına vesile oluyorsa, uyardığı veya çalıştırdığı hücre öldüğünde, o sinir teli de zaman içinde küçülüp ölmektedir. İş yapamayan veya yaptıramayan hücreler, gizli bir mekanizmanın devreye girmesiyle küçülmeye başlamaktadır. Bu mekanizmanın sebebi bilim insanlarınca tam olarak aydınlatılamamıştır.




Hipertrofi: Hücrelerin boyutlarında meydana gelen büyüme ve dolayısıyla organların büyümesi demektir. Bilhassa kalb ve böbrekte ortaya çıkan hipertrofilerde hücrelerde protein sentezi hızlanır; endoplazmik retikulum, filament ve mitokondri sayısı artar. Hipertrofide organ büyür; ancak bu büyümenin sebebi hücre sayısındaki artış değil, hücrelerin boyutlarındaki artıştır.

Hipertrofinin esas sebebi organın iş yükündeki artıştır. Meselâ yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastalığında kalb, kanı damarlara pompalarken bir engelle karşılaşır. Kalbin bu engeli aşarak kanı pompalaması için daha kuvvetli kasılması gerekir. Bu durumda kalb kası hücreleri boyutça büyüyerek tansiyon engelini aşmaya çalışır. Neticede tansiyon hastalarında kalb daha da büyümüş olur.

Sporcularda kasların aşırı çalıştırılması veya hamallarda kaslara aşırı yük bindirilmesi de kasların kalınlaşmasına sebep olur. Yürüme, ip atlama gibi ağırlık kaldırmadan yapılan egzersizlerde kaslar kalınlaşmaz; fakat kasların çalışma verimi artar ve bu aslında genel sağlık açısından daha faydalıdır. Ağırlık kaldırmak yoluyla yapılan egzersizlerde ise, kaslar kalınlaşır ve buna paralel olarak da kalbde büyüme olur. Bu tür bir kas kalınlaşması ve kalb büyümesi profesyonel sporcular için gerekli olsa da, sağlık için tavsiye edilmez; hattâ zararlı olabilir.

Hipertrofiye bir başka misâl de böbreklerden verilebilir. Bir böbreği ameliyatla alınmış hastalarda diğer böbreğin iş yükü artar. Bu yüzden, sağlam böbrek, üzerine yüklenen bu fazla işi yapabilmek için büyür. İki böbreğin birbirinin yedeği ve tamamlayıcısı olarak yaratılmaları, aynı zamanda yeni durumlara uyum sağlamak (burada hipertrofi) ve hayatı sürdürebilmek için bir sigortadır.

Hiperplazi: Hücrelerin bölünme hızının artması neticesi hücre sayısındaki artışa ve dolayısıyla buna bağlı organ büyümesine hiperplazi denmektedir. Bu, genellikle hasarın şiddetli olduğu ve organda hücre ölümüne veya kaybına bağlı hücre sayısının azaldığı durumlarda ortaya çıkan bir adaptasyon çeşididir. Meselâ, birçok organın iç ve dış yüzeyini astarlayarak örten koruyucu epitel hücreleri ile karaciğer ve böbrek hücrelerinin kaybı, bu organların dokularında DNA sentezini ve nihayetinde de hücre çoğalmasını (mitoz bölünme) hızlandırır.

Hiperplazinin, yerine koyucu (telâfi edici) ve aşırı hormona bağlı olmak üzere iki şekli vardır. Telâfi edici (kompansatuar) hiperplazide ölen hücrelerin yerine onların vazifelerini yapmak üzere kalan sağlam hücreler çoğaltılır (rejenerasyon). Meselâ bir kısmı ameliyatla alınmış karaciğerin bir süre sonra eski büyüklüğüne ulaşması rejenerasyona vesile olmuş bir hiperplazidir. Burada, hücre sayısındaki azalma mitoz bölünmeyi tetikler; hücre sayısı tekrar normale döndüğünde (karaciğer eski büyüklüğüne ulaştığında) ise, mitoz bölünme durur. Buna benzer bir rejenerasyon da kaş ve kirpik kıllarında görülür. Saç, sakal ve bıyık sürekli uzarken, kaş ve kirpikler ancak kesildiğinde veya yandıklarında uzar; normal uzunluklarına ulaştıklarında da uzamaları durur. Bu durum, Musavvir isminin bir cilvesidir. Bununla birlikte erişkin bir insandaki iskelet ve kalb kası hücreleriyle sinir hücreleri kendilerini yenileyemez. Kemik iliği, bağırsak epiteli, deri ve karaciğer hücreleri ile doku tamirinde vazife gören fibroblast hücreleri tam olarak yenilenirken; kemik, kıkırdak ve düz kas hücreleri kısmen yenilenir.

Hiperplaziye bir başka misâl de, el ve ayaklardaki nasırlardır. Yoğun temasa bağlı olarak basınç ve yüke mâruz kalan deri yıpranır. Buna benzer yıpranma elbiselerde de görülür. Pantolonların diz, çorapların taban kısmı incelir ve zamanla delinir. Yıpranan deri bölgesinde hücre sayısı artar ve kalınlaşma (nasır) olur (hiperplazi). Eğer nasırlaşma olmasaydı, çoraplarda olduğu gibi deri de, kolayca delinecek; yara ve iltihaplar ortaya çıkacaktı. Yıllarca kesintisiz şekilde bize hizmet eden bu dokularda aşınma ve delinme olmuyorsa, bunun ihsan-ı ilâhî olarak verilmiş bir korunma mekanizması olduğu çok açıktır.

İkinci tip hiperplazide ise, hormonların aşırı üretilmesi, bazı organlarda hücre sayısının aşırı artmasına bağlı büyümeye sebep olur. Bu durum tamamen normal olabildiği gibi anormal de olabilir. Meselâ, kadınlık hormonu östrojen, yeni şartların ortaya çıktığı hamilelikte, vücudu bu duruma hazırlamak üzere nispeten daha fazla salgılanır ve neticede rahim (uterus) ve göğüslerin büyümesi tetiklenir. Rahmâniyeti ve Rahîmiyeti sonsuz olan Yüce Yaratıcı’nın, bütün memelilerde doğacak yavrunun süt ihtiyacını karşılamak üzere uygun şartları hazırlaması, bu tür hiperplazinin hikmetlerinden biridir.

Aynı şekilde, gigantizm (devlik) hastalığında da, büyüme çağında büyüme hormonu aşırı salgılanmakta ve boy aşırı uzamaktadır. Hamile olmayan kadınlarda östrojenin aşırı salgılanması, rahmin iç tabakasında (endometrium) kalınlaşmaya ve buna bağlı aşırı âdet kanamalarına yol açar. Yüksek miktarda östrojen salgılanması uzun süre devam ettiği takdirde, rahim kanseri ortaya çıkabilir.

Metaplazi: Bu uyum mekanizmasında, erişkin bir vücut hücresi korunmaya yönelik olarak bir başka hücre tipine dönüşür. Bu hücre tamamen normal bir hücre olmakla birlikte, ilk bakışta yerinde olmadığı düşünülebilir. Meselâ, sigara içenlerde solunum yollarından geçen zararlı partiküllerin geçişi arttığı için, bunları süpürmekle vazifeli silyalı epitel hücreleri, aslında deride bulunması gereken üst yüzeyi yassı çok katlı epitele dönüşür. Silyalı epitel hücreleri sigaranın zararlarına karşı daha hassas olduğundan kolayca ölünce, altta bunları yenilemesi gereken hücreler farklılaşarak çoğalır. Sigara içenlerin sigaranın zararlı tesirlerinden kısmen de olsa korunmaları için bu dönüşüm ortaya çıkarılır. Derideki üst yüzeyi yassı çok katlı epitel hücreleri ise daha dayanıklıdır. Ancak bunlar mukus salgılamadığı ve silya taşımadığı için, yukarıdaki süpürme ve yıkama faaliyetini yapamaz (bu durumun görüldüğü sigara tiryakileri bu sebeple sürekli öksürür). Yani nefes borusundaki hücreler ölümden kurtulmuştur; fakat akciğerlerin korunma mekanizması da ortadan kalkmıştır. Bu yüzden, uzun süreli sigara kullanımında önce metaplazi ve arkasından da kanserleşme (neoplazi) ortaya çıkmaktadır. Eğer metaplazi safhasında kişi sigarayı bırakırsa nefes borusundaki ve bronşlardaki hücreler, ilâhî bir rahmet tecellisi olarak tekrar eski orijinal koruyucu özelliklerini kazanabilmektedir.

sızıntı dergisi mart 2008


Bilim ve Teknoloji

MollaCami.Com