Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Mantıksal Zeka ve Duygusal Zeka

Kapalı bir kutu olması tarih boyunca değişmemiş olan ve hala da sırlı bir kutu olma özelliği gösteren beyin ve zeka kavramları; insanlığın daha çok araştırma yapmasını gerektirecek kadar kapsamlı bütünler zinciri içerisinde yer almaktadır. Beyinin yapı ve fonksiyonları, teknolojinin bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen sır gibi gizemini korumayı başarmıştır.
Son yüzyıl içerisinde, sinir sisteminin histoloji uzmanları tarafından tarif edilmesi ve bilgisayar sistemlerinin de geliştirilmeye başlanması ile beraberde olaylar daha geniş çerçevede görülmeye başlanmıştır. Beyin denilen kapalı kutunun sinir hücresi fazlaca olmak üzere bağ doku ile desteklenmiş bir şekilde bulunduğu tespit edilmiştir. Sinir hücrelerinin yapı ve görevlerinin ise basit düzeylerde olmadığı ortaya konmuş ve araştırmaların çok daha ileri düzeyde yapılması gerektiği, şu ana kadar bulunan bulguların bizlere fısıldadığı nameler gibi kulağımızda çınlamaktadır.
Nedir sinir sistemi? Nelerden oluşur? Bu ve benzeri sorulara eğilerek olaya giriş yapmamız uygun düşecektir… Elektriksel sinyallerin yoğun olduğu hücrelerin meydana getirdiği sinir sisteminin temel hücre birimi; “nöron” adı verilen sinir hücreleridir. Yağ oarnı fazla olan bu nöronlar, temel unsur olarak iletimi sağlamak ile görevli birer uyarıcı gibi çalışmaktadırlar. Burada iletim uçlarının birinin adı dendrit, diğerinin adı ise aksondur. İletim ise dentritlerden aksonlara doğru olmaktadır. Burada hem dendrit ve hem de akson uçları nöron adı verilen sinir hücrelerine bağlı bir şekilde bulunmakta ve dendrit adı verilen uçlardan alınan bilgi, nöronun diğer ucunda bulunan aksonlara iletilerek bütün sinir dokunun uyarımı sağlanmaktadır. Burada iletimin temeli ile sodyum pompalarına bağlı üretilen elektriksel sinyaller şeklindedir. Yani anlaşılacağı üzere insan vücudu elektrik üreten bir işleve de sahiptir. Sodyum-potasyum pompası denilen pompalar sayesinde iletim sağlanmakta ve bir uçtan diğerine geçişin temeli elektriksel sinyaller ile olmaktadır. Sinir hücrelerinin arasıbnda kalan boşluklarda iletim ise birer protein yapısında olan nörotransmitterler sayesinde sağlanmaktadır. Nörotransmitter adı verilen bu maddelerin az yada çok olması ise değişik sorunları beraberinde getirmektedir.
Sinir hücresi olan nöronların temelinde ise yağ oranı fazla bir şekilde olmak üzere protein ve az miktarda da karbonhidratlar bulunmaktadır. Burada nöronların çevresini kaplayan kılıflar çok önemli olup, çokça lipit partiküllerinden oluşmuştur.
Nöronların önemli bir özelliği ise kendilerini yenileyememeleridir. Bölünme özelliğine sahip olmayan nöronlar, belli bir yaştan sonrada harap olmaktadır. Özellikle otuz yaşından sonra günlük yüz bin civarında nöronun yok olması ile, yaşa bağlı bunama ortaya çıkmakta ve bu da insanların istemediği bir durumdur. Öfke ve strese bağlı olarak bu yıkılma oranı daha fazla artmaktadır.

Nöronların birbiri ile etkileşimi sonucu düşünce denilen kavram ortaya çıkmakta; ama düşüncenin merkezi olan zeka olayı tanım olarak bile açıklanamamaktadır. Nedir zeka? Yada ne değildir? Bu sorular için insanlar bazı tanımlamalar yapmıştır. Bunlardan bir kısmını burada sizlere iletmek istiyorum… “Zeka, soyut düşünce yeteneğidir.” “Zeka, alet yapma yeteneğidir.” “Zeka, matematiksel düşünce yeteneğidir.” Bu ve buna benzer onlarca tanımlama yapılmış, ancak zekanın tam bir tanımı ortaya konulamamıştır. Bu tanımlamaların hepsi doğrudur, ancak yeterli değildir. İnsan sadece soyut düşünmez, sadece alet yapmaz, sadece matematikle uğraşmaz… Bu şekilde listeyi uzatmamız mümkündür. İnsan bütün bunların hepsini yapan, aynı zamanda sosyal olan bir varlıktır. Bütün bunları birleştirdiğimiz zaman ise çokça dile getirilen çoklu zeka teoremini düşünmemiz gerektiği ortaya çıkmıştır. Belli bir kültüre göre yapılan satanford-binet zeka testinin artık kimse doğru bir gösterge olduğuna inanmamakta, Daniel Goleman’ın çalışmaları ile ortaya çıkan duygusal zeka ve arkasından gelen Muhammed Bozdağ’ın çalışmaları ile ortaya konulan ruhsal zeka kavramları bizlere insanın ne kadar kapsamlı olduğunu bir daha ispatlamaktadır.
Bu çalışmaların birer sentezi olacak şekilde getirilen çoklu zeka teoremi, Dünya’daki tüm eğitim modellerinde kabul görmüştür. İşin ilginç yanı ise maddesel bir boyut olduğu düşünülen öğrenme ve düşünce yeteneğinin, madde dışı bir olgu tarafından destek gördüğü olgusu da, ruh kavramını kabul etmeyen kimselerin önüne birer ruh abidesi gibi konulmaktadır. Yukarıda izah etmeye çalıştığım nöron etkileşimlerinin, zeka denilen mefhumu oluşturmak için yeterli olmadığı günümüz bilginleri tarafından kabul görmektedir. Olayın sadece elektriksel sinyal etkileşimleri sonucu oluşmayacak kadar kapsamlı olduğu, son yıllardaki çalışmalar sonucu daha iyi ortaya konulmuştur. Önemli olan ise bu konuda çalışmaların yapılması ve insanlığa faydalı olacak şeylerin ortaya konulmasıdır.

Zeka üzerine birçok kitap ve makale yazılmıştır. Ancak günümüze kadar hiç kimse zekanın tam olarak
tarifini yapamamıştır. Akıl ve zeka mefhumları olduğu gibi farazi tarifler ile açıklanmaya çalışılmıştır.
Zeka nedir? Ne işe yarar? Bu gibi sorular tarih boyunca birer meçhul olarak kalmıştır. İlk başlarda yapılan açıklamalarda zekanın soyut düşünme yeteneği; alet kullanma yeteneği; matematiksel ifade yeteneği;
yeni ortamlara uyum yeteneği gibi şeyler söylenmiştir. Bunların hepsi doğru; ancak yeterli açıklamaları getirmemektedir. Günümüzde yapılan çalışmalarda zeka mefhumunun çok karmaşık olduğu ve bir tip değil, yüzlerce tip zekanın olduğu belirtilmiştir. Daha önceki yıllarda sadece teorik zeka ele alınmış ve zeka ifadesi IQ ile belirtilmeye çalışılmıştır.

IQ ifadesi ilk olarak stanford-binet tarafından kullanılmıştır.Yapmış oldukları test ile ilk defa zeka ölçümünü yapmışlar ve sonuç IQ ile ifade edilmiştir.
Ancak günümüzde kullanılan çoklu zeka teoremi ile insanın sadece teorik zekaya sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Sadece IQ değil,EQ ve SQ ifadeleri de zekayı tanımlamada kullanılmıştır.
EQ dediğimiz ifade duygusal zeka için ve SQ dediğimiz ifade ise ruhsal zeka için kullanılmaktadır. İşte, çoklu zeka teoremi genel olarak bu zeka tiplemelerinin beraberce kullanılmasına dayandırılmaktadır.
Nedir EQ? İsterseniz önce bunu irdeleyelim... İnsanoğlu sadece mantığı ile hareket etmemektedir, aynı zamanda birer duygu yumağı olarakta hareket etmektedir. İnsanda korku,sevgi,öfke gibi birçok duygusal mefhum yer almaktadır. İşte EQ bu duyguların doğru kullanımı oranında artmakta ve yanlış kullanımı oranındada azalmaktadır. Kısaca EQ dediğimiz mefhum duygusal zekanın kullanımı ile ilgilidir.
Duygusal zeka gelişimi yüksek olan insanlarda empati duygusu çok gelişmiştir. Empati nedir? Kısacası insanın yapmış olduğu davranışlarda kendisini karşısındaki insanın yerine koymasıdır, diyebiliriz. İnsan yapmış olduğu davranışta karşısındakinin incinip incinmeyeceğine,kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak anlayabilmektedir. İşte duygusal zekanın gelişim sürecinde empati çok önemli bir rol oynamaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucunda, başarının IQ ile değil EQ ile daha çok orantılı olduğunu göstermiştir. Aile içerisinde ve toplum hayatında duygusal zekası yüksek olan insanları daha fazla başarılı olduğu ortaya konmuştur. Normal şekilde IQ su yüksek olan bir insan yaptığı işi kendisine maletmekte,EQ su yüksek olan bir insan ise başarıyı çevresindeki insanlara maletmektedir. Bu nedenden dolayıda çevresindeki insanlar tarafından sevilmekte ve toplum hayatında çok başarılı olmaktadırlar.

KAYNAKLAR
1-Muhammet MERTEK,Hissi Zeka,Sızıntı dergisi,Kasım 2001,Sayı 274
2-Dr. Selim AYDIN,çoklu zeka mı,kabiliyetmi?,Sızıntı dergisi,Ağustos 2005,Sayı 319


Bilimsel makaleler

MollaCami.Com