Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Prof. Dr. Turan Güven'le Röportaj; Sapık Bir Biyolojik Mezhep İle Karşı Karşıyay

İnsanın gen haritasının çıkarılması yüzyılın buluşu olarak kabul ediliyor. Bu icatla birlikte birçok iddia da gündeme geldi. Örneğin “genlerin kaderimizin yazılı olduğu çipler olduğu, genlerdeki bilgilerin içgüdülerimizi oluşturduğu, gen transferi yapılarak insanların karakterlerinin değiştirileceği”… Hatta bu iddialar komplo teorilerine kadar vardı. Yeni savaş yöntemleri sayesinde “halkların genleriyle oynanarak geleceklerinin karartılacağı” söylentileri yayıldı.

Tüm bu bilgi bombardımanı arasında işin uzmanına gittik ve Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Biyoloji ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan GÜVEN'le tüm bu gelişmeleri konuştuk. Ülkemizin sayılı "Hücre/ Hücre Biyolojisi" ve "Elektron Mikroskop" üzerine çalışan uzmanlarından olan Prof. Dr. Turan Güven, gen konusundaki bakış açımızı değiştirecek açıklamalarda bulundu. 'İnsan, sorumlu bir varlıktır; fakat genlerinin emrinde olan bir insan için böyle bir sorumluluk yoktur. Sapık bir "biyolojik mezhep" ile karşı karşıyayız' diyen Güven, çağımızın "cebriyeci" akımı ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyor.

FEYZ: İnsanın gen haritasının çıkarılması sizce ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Turan Güven : İnsanın gen haritasının ortaya çıkarılması, 21. yüzyılın en önemli bilimsel başarılarından biridir. Bu büyük bilimsel başarıda biz Türklerin ve Müslümanların belirgin bir payı olmaması üzücüdür. Batı'da zuhur eden böyle bilimsel başarılara katkımız yok; ama onların yaptıklarını abartma gibi bir hastalığımız var. Belki bu durum biraz da, medeniyetimizin Batı karşısında yenik düşmesinin verdiği bir eziklikten kaynaklanıyor. Bazılarına göre "İnsan Genom Projesi" biyolojide varılan son nokta gibi görülse de, gerçekte öyle değil. Bazı insanlar bu proje ile insanın biyolojik varlığının tüm şifrelerinin çözümlendiğini ve böylece biyolojinin de sonunun geldiğini söylüyorlardı. Belli bir süre sonra, bu söylemlerin sahipleri mahcup oldular. Zaten çoğu biyoloji bilmiyordu. Bilimin itidalli ve akılcı yaklaşımından uzaktılar. Batı'nın büyük yanılgısı, insanı sadece biyolojik bir varlık olarak algılamasıdır. Yani insan biraz et, biraz kemik ve 6-7 litre kandan ibaret bir varlık… Batı, içine düştüğü bu materyalist (maddeci) felsefeden dolayı, insanın ruhanî tarafını hiç görememiştir. Oysa İslâm Medeniyetinde, insanın metafizik bir uzantısı ve ruhanî bir tarafı var. Belki de insanı "insan" yapan, insanın bu ruhanî tarafıdır. Konuyu toparlarsak, insanın gen haritasının çıkarılması, yani 46 kromozom üzerindeki DNA dizi analizinin yapılması, "insanlığın şifrelerini çözmek" anlamına gelmiyor. Her insan özgün bir DNA bilgisine sahip olduğuna göre, bir veya birkaç insandan alınan örneklerle çıkarılan gen haritası, bütün insanlığın gen haritasını temsil etmez. Ancak bu proje, insanın genetik hastalıklarının teşhisinde önemli bir adım olabilir.

FEYZ: Peki hocam bu projeyi siz abartılı mı buluyorsunuz?

Prof. Dr. Turan Güven : Aynen öyle… Hem de çok abartıldığını düşünüyorum. Her şeyden önce bilimsel bilgilerimizi elimizdeki her an değişebilir geçici kabuller ve yanlışlanabilir bilgiler olarak görüyorum. Düşünün ki, daha önce çok sıkı bir şekilde bağlandığımız bilgilerin yanlışlığı "İnsan Genom Projesi" ile ortaya çıktı. İnsandaki gen sayısı, daha önce 100 bin civarında tahmin edilirken, şimdi 35-40 bin arasında olduğu söylenmektedir. Bugünkü bilimin ne kadar esnek ve değişebilir bir bilgi sistemi üzerine oturduğunu bundan daha iyi gösteren bir örnek olamaz. Benim bu görüşlerim, projenin başarısını küçümsemek anlamına gelme-melidir.

FEYZ: Bu projede bilimsel olarak temel eksiklik nedir?

Prof. Dr. Turan Güven :Çok teknik bir konu olmasına rağmen açıklayayım. Bir organizmadaki tüm DNA varlığı, o organizmanın genom'unu oluşturur. Genomdaki DNA'nın bir kısmı faal durumda iken (bunlara genler diyoruz), bir kısmı da aynı genomun bir parçası olarak atıl durumdadır. İşte "İnsan Genom Projesi" ile yapılan DNA analizi, acaba faal olanı mı (genler), yoksa atıl olanı mı temsil etmektedir? Daha önce de söylediğim gibi, her insan özgün bir DNA dizilişine sahip olduğuna göre, bütün insanların DNA analizleri yapılmadan nasıl olur da insanlığın şifresinin çözüldüğü söylenebilir?
Genleri, alın yazımızı taşıyan "çipler" olarak kabul eden insanlar var. Sizce böyle bir yaklaşım doğru mudur?
Turan Güven- Kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır. Genler biyolojik donanımımızın önemli elemanlarıdır; fakat alın yazımızı taşıyan çipler değildir. Batı düşün-cesinde insan, genlerinin emrinde çalışan bir robot gibidir. Genleri emreder, insan da otomatik olarak onu yerine getirir. İşte bu yüzden olsa gerek, nerdeyse her davranışa bir gen bulduklarını söylüyorlar. Biyoloji bilen insanlar bu saçmalıklara gülüp geçiyor; fakat medya ile gelen haberler kamuoyunu etkilemeye devam ediyor. İnsan, sorumlu bir varlıktır; fakat genlerinin emrinde olan bir insan için böyle bir sorumluluk yoktur. Sapık bir "biyolojik mezhep" ile karşı karşıyayız.

FEYZ: Sözünü ettiğiniz "sapık biyolojik mezhebin" bilim dilinde bir karşılığı var mı?

Prof. Dr. Turan Güven Bilimsel olarak buna "Biyolojik Determinizm" veya "Nörogenetik Determinizm" deniliyor. İnsanın beyin işleyişini ve davranışlarını genlerle açıklayan bir yaklaşım… Bunlar, her davranışın bir genle kontrol edildiğini söyleyecek kadar ileri giden görüşler… Bilimselliği bir kılıf veya maske yapıp 21. yüzyılda sorumsuz, hayvan gibi etrafını yakıp yıkan bir insan modeli yaratmaya çalışıyorlar. Çağımızın "cebriyeci" akımı bu olsa gerek… Bildiğiniz gibi cebriyeci öğretiye göre insan, bu dünyaya sadece rolünü oynamak için gelir. Her şey önceden bellidir ve insanın kendi iradesi ile yapabileceği hiçbir şey yoktur. İnsanın yaratılış özellikleri üzerinde hiç düşünmeyen bir görüş. Oysa her insan akılla donatılmıştır ve biyolojik donanımını bu akılla yönlendirir. Yani genleri onu değil, o genlerini ve hatta tüm biyolojik donanımını kullanır. Aklı ile hareket ettiği için yaptığı her işte bir bilinçlilik vardır. İnsan, ruhanî tarafı olan akıllı bir varlıktır; onu genlerinin emrinde bir ölüm kalım makinesi gibi görmek gerçekçi değildir.

FEYZ: Sayın hocam, eğer bir insan kötü genlerle doğmuşsa, onun yaptığı kötü davranışları cezalandırmak bir zulüm olmaz mı? Aynı şekilde iyi genlerle doğmuş olan bir kişinin yaptığı iyi davranışları da ödüllendirmek anlamsız olmaz mı? Çünkü iki tür davranışı da iradesi dışında yapmıştır…

Prof. Dr. Turan Güven :Çok haklısınız. Mademki insan genlerinin emrindedir, bugünkü hukuk sistemi kötü genli insanların yaptıkları ahlâk dışı davranışları ve suçları nasıl cezalandıracaktır? Herkesin bu dünyada nasıl davranacağı genlerinde yazılı ise, Allah insanlara niçin peygamberler ve din göndersin? Biyolojik determi-nistlerin tezlerini doğru kabul edersek, insanı ne din, ne de eğitim yola getirebilir. Nörogenetik deterministlere göre, kötü genli insanlar kötülük yapacak ve sonra da "ne yapayım? Elimde değil, genlerimin emrinden çıkamadım" diyecektir. Adam öldürmekten zevk alan bir katil, homoseksüelliğine bilimsel (!) bir kılıf bulan bir sapkın da aynı şeyleri söyleyecektir. Düşünün böyle bir zorunluluğun olduğu yerde ilahî adalet olur mu? Gerçekten de, öbür dünyada Allah bu insanları hesaba çekerken, o insanlar "Allah'ım benim genlerim kötüydü, ben de onların dediklerini yaptım. Bu genleri bana sen verdin" demeyecek midir? Allah böyle adaletsizlik yapar mı? Haşa.. O zaman temel soru şu olmalıdır: Genler mi bizi kullanıyor yoksa biz mi genleri-mizi kullanıyoruz? Bana göre, akıl ve irademizle sadece genlerimizi değil, tüm biyolojik donanımımızı kullanıyoruz.

FEYZ: İnsanın biyolojik cephesi ile ilgili keşifler sizce insanoğlunu Allah'a yaklaştırıyor mu? Yoksa aksi bir tesir mi meydana getiriyor?

Prof. Dr. Turan Güven :Bütün bilim adamları, evrende bilinmeyenlerin bilinenlerden daha fazla olduğunu peşinen kabul eder. Gerçekten hem içinde bulunduğumuz evren hem de yakın çevremizdeki varlıklar hakkında sınırlı bir bilgiye sahibiz. Bütün yeteneklerimizi kullanmış olsak bile bu gerçeği değiştiremeyiz. Çünkü beş duyumuzla çok sınırlı bir algılama gücüne sahip olduğumuz gibi araştırmalarımızda kullandığımız en duyarlı alet ve cihazlar da yetersiz kalmaktadır. Yani ne duyularımız ne de araştırmalarda kullandığımız alet ve cihazlar "mükemmellik" taşıyor. Bütün bu yetersizliğimize rağmen, fiziksel evrenin yapısını ve onun bağlı olduğu yasaları, bilimsel metotlar kullanarak belirli bir aşamaya kadar öğreniyoruz. Gerçeğe ne kadar yaklaştığımızı ise hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Keşifler ve yeni bilgiler bazılarının Allah'a olan bağlılıklarını ve imanını güçlendirirken, bazılarının da inkârını arttırıyor. Bu da insan olmamızın bir gereğidir. Buradan da şu sonuç çıkıyor ki, imanla bilgi arasında doğrudan bir bağlantı kurmak zor. Herkes iç dünyasının zenginliği ölçüsünde bir algılama gücüne sahip.

FEYZ:Bizimle bu mütevazı röportajı yaptığınız için teşekkür ediyorum hocam.

Prof. Dr. Turan Güven : Ben de size teşekkür ediyorum.

Röportaj; Zeynep ÖYMEZ (Feyz Dergisi)


Bilim ve Teknoloji

MollaCami.Com