Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


HAZİNE!!!

Adam tarlasını kazarken toprağın altında naylona sarılı bir şey bulmuş... Hemen açmış... Başlığında kendi lisanıyla, “BUNU okuyan hazineyi bulur!” yazılıymış...

Ancak yazının alt tarafı ise okuyamadığı bir lisanmış..

Hemen yazıyı almış köyün imamına koşmuş... Köyün imamı ona göre büyük adam; belki de zamanın gavsı ya da müceddidi!.

İmam efendi Kurân kursunu bitirmiş... Kurân okumasını biliyor...

Hemen almış kağıdı eline ve bakar bakmaz konuşmuş:

"Bunu “okuyan hazineyi bulur!” yazıyor... Altında da Arapça bir dua var!... Hemen bunu çoğaltalım!.. Ve herkes okusun!" demiş...

Mübarek elleriyle, bulunan yazıdakileri kopyalamışlar ve tüm köy halkına dağıtmışlar!..

Herkes okumaya başlamış imam efendinin kendi dillerinin harfleriyle yazdığı onbeş satırlık yazıyı... Aradan bir zaman geçmiş...

Derken biri köy kahvesinde demiş:

"—Efendiler bu böyle günde bir kere okunmakla olmayacak sabah akşam okuyalım şunu... Elbette bir kerameti vardır!"

Birkaç gün daha geçmiş, günde kırk defa okumaya karar vermişler!.

Derken günde yüz defa!..

Bazıları bakmış, "hazine bulunmuyor" demişler:

"Bu safsata!.. Bizi umutlandırmak için böyle bir masal uydurmuş birisi!."

Kimi de inançla ve ısrarla devam etmiş okumaya..

Aradan aylar geçmiş ama ne çare ki hazineyi bulan yok!..

Derken günün birinde bir gezgin uğramış köye... Camide yatsıyı kıldıktan sonra bakmış bir dua yapıyor insanlar birlikte, hiç duyulmamış o güne kadar öyle birşey!

Demiş camiden çıkarken imama, "bana da öğretsenize bunu"...

Hemen yazılısını vermiş ona da imam...

Adamı misafir etmişler misafirhanede...

El etek çekilip insanlar uyuduktan sonra adam kalkmış mumu yakmış kağıttaki Arapça dua(!)yı okumaya başlamış!!!

Misafirhaneden çıkmış elinde mum ve kâğıt, köyün ortasındaki ulu çınarın altına gelmiş... Gene kâğıttaki duayı okumuş; çınardan köyün kuzey çıkışındaki dere boyuna doğru yürümüş.. Sonra Arapça dua(!)yı okumuş gene, dere yatağından uzanan salkım söğütün yanına varmış. Dua(!)da yazılı olduğu üzere söğüt ağacının yanından yüzünü köye dönüp yirmibir adım atmış ve oradaki koca kayanın dibini kazmaya başlamış...

Bulmuş orada bir tahta kutu ve içinde çil çil altınlar!. Alıp yoluna devam etmiş!.

Köylünün her gün okuduğu dua(!) doğruyu yazıyormuş meğer inanmayanların aksine!

“OKU”muş duayı köylülerin okumasından farklı olarak; anlamış anlamını yazılanların ve gereğini de uygulayarak; hazineyi bulmuş!.

Köylülerse hâlâ devam ediyormuş sabah akşam anlamını bilmedikleri imam efendinin kendi lisanlarında yazıp ellerine verdiği Arapça duayı okumaya!!!

Kişilere sarılıp kalanın işi şansa kalmıştır.İLME SARILAN KURTULUŞA ERER. ;)

teşekkürler............

çok guzeldi teşekkurler aklıçok kardeşim ;)

İlim ağaç, ibadet onun meyvesidir.
İlim ağaca, ibadet ise onun pek çok meyvesinden bir meyveye benzer. şeref, elbette ağaca aittir, zira o asıldır, fakat ağaçtan istifade ancak meyvesi ile olur. O halde ilmin şerefini korumak için ibadet mutlaka gereklidir. Yani kulun, bunların her ikisinden de payı ve nasibi olmak zorundadır.
İlmi öğrenmekle kalmayım, tam mânâsıyla hayatımızda tatbik etmeliyiz.
Bakın o zaman nasılda manen-madden semeresine ulaşıyoruz...
Allah (c.c.) râzı olsun sevgili aklıçok kardeşim, gerçekten güzel dini hikâyeler paylaşıyorsunuz. Devamını beklerim..

Allah hepimizden razı olsun...çok teşekkürler...


Hikayeler

MollaCami.Com