Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Nasreddin Hoca'nın Gölge Kadılığı

NASREDDİN HOCA'NIN GÖLGE KADILIĞI

Tâlim, terbiye, telkin, tebliğ ve irşad da, muhâtabın bildikleri, ya da bir meseleyi ispat ederken kullanmak, oldukça müessir bir iknâ ve öğretme usûlüdür. Çünkü bu yolla meseleyi anlatmak, karşı tarafı ikna etmek kolay olur. Bu bir nevi bilgi transferidir.

Yani aynı şeyi bir başka maksat için yeniden kullanmaktır. Böyle durumlarda muhâtabın diyecek bir şeyi olmaz.

Hoca rahmetullâhi aleyh, bilhassa fırsatçıları, kendi dilleriyle susturur.
Bilindiği gibi Hoca, bir ara gölge kadılığı da yapar. (Gölge kadısı, tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük dâvâlara bakan kadı namzedidir.) Bu sıralarda kadı, bazı davaları halletmesi için Hoca’ya gönderir.

Bir keresinde bir adam gelerek başka bir adamdan şikayetçi olduğunu bildirir. Kadı adamı dinler; işin içinden çıkamayacağını anlayınca, doğru gölge kadısı Nasreddin Hoca’ya gönderir. Hoca adama, “Anlat bakayım, derdin nedir?” diye sorar. Davacı meseleyi şöyle anlatır:

(Davalıyı göstererek) “Bu adam otuz çeki odun yardı. O her baltayı vurdukça bende karşısına geçtim, hınk, hınk diye kuvvet verdim. Kendisi paraları aldı, benim hakkımı vermedi.”

Hoca merhûm davayı dinledikten sonra davacıya:

“Evet hakkındır. Sen karşısında dur, bu kadar yorul, sonra bütün paraları o alsın, olur mu?” der.

Davalı haykırır:

“Aman Kadı Efendi Hazretleri, odunu ben yardım, karşımda seyretmekle ne hakkı olabilir?”

“Sus senin aklın ermez!” deyip istenen paraları getirmesi için ısrar eder. Paralar gelir. Hoca, paraları yüksekten birer birer atarak sayar. Daha sonra odun yarıcıya döner, “Al şu paraları.” der. Hınk diyene de, “Haydi sen de paraların sesini al.” diyerek davayı halleder.

Hoca merhum iyi bir mahkemecidir. Burada davayı, şikayetçinin dar mantığındaki ölçüyü kullanarak halleder. İnatçıları, burnu kaf dağında olanları, başına buyruk şımarıkları, aklından zoru olanları, dediğim dedik, çaldığım düdük diyenleri ikna etmede, en müessir yollardan birisi de budur.

Bilhassa bu gibi kişiler, her zaman fırsat düşkünüdürler. Kendi menfaatlerine yarayan bir şey sezmeye görsünler, aç kurtlar gibi saldırıverirler.

Bu “hınk” deyicilerin bir hususiyeti de dalkavuk ruhlu oluşlarıdır. Bunlar, güçlü gördükleri kimselerin elini eteğini öperler, zayıf gördüklerinin de canına okumaya çalışırlar. Yine bunlar; ekmeği alınları terlemeden, yorulmadan, boşta gezerek kazanmak ve yemek isterler. Yani bu tipler, ekmek elden, su gölden olsun arzu ederler.

Hoca merhûm bunlara, kendi hayat görüşlerindeki tenakuzları göstererek ders vermektedir... Böyle durumlarda itiraz edecek, fikir ileriye sürecek mecalleri kalmaz.


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com