Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tevhidi Anlamak

[video=dailymotion;xp6ymx]http://www.dailymotion.com/video/xp6ymx_tevhydy-anlamak_shortfilms[/video]

TEVHİD NEDİR?
Bir’ Allah inancının, , tek Yaratıcı, tek Rab tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır. ‘Tevhid’ aynı zamanda alemlerin Rabbi Allah (cc) tarafından insanlara gönderilen ilâhí dinin adıdır.
Allah’ı zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde tek kabul etmek, eşi ve benzeri olmadığına iman edip ibâdet ile de O’nu birlemektir. Yani ibâdeti O’ndan başkasına yapmamak ve yalnız O’na tahsis etmektir.
O doğurmamış ve doğurulmamıştır. O’na benzeyen, O’na eş ya da denk hiçbir şey de yoktur.” (112/İhlâs, 1-4)
insanlar ya Tevhid Dinine, ya da şirk dinlerine inanırlar. Üçüncü bir yol yoktur insanın hayatında.

TEVHİD NE ZAMAN ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
Tevhid fikrinin temelleri insanlığın yaratılışı esnâsında atılmıştır. Yüce Allah Rab olduunu bütün insanlara tasdik ettirmiş ve Kıyâmet günü yapılabilecek tüm itirazların geçersiz olduğunu daha ilk günden kendilerine bildirmiştir.
Araf suresi 173 ayete baktığımızda bunu görmekteyız.
Tevhid, yaratılıştan öncedir. Cenâb-ı Allah yaratılış esnâsında (ruhlar âleminde) yegâne Rab olduğunu bütün insanlığa onaylatmıştır: “Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şâhit tutmuştu. ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) ‘Evet (Rabbimizsin) şâhit olduk’ demişlerdi. (Bu) Kıyâmet günü ‘biz bundan habersizdir’ dememeniz içindir. Ya da bizden önce atalarımız şirk koşmuştu da biz ise onlardan sonra gelen bir kuşağız. İşleri bâtıl olanların yaptıkları yüzünden bizleri helâm mı edersin?’ dememeniz için...” (7/A’râf, 173).
Cenâb-ı Allah, kullarından aldığı bu söz üzerine onları bilme, düşünme ve akletme yetenekleriyle donatmış ve ayrıca onlara iyiyi, güzeli ve doğruyu gösteren peygamberler göndermiştir: “Biz her ümmete; ‘Allah’a kulluk/ibâdet edin ve tâğutlardan sakının’ diye tebliğat yapması için bir peygamber gönderdik.” 16/Nahl, 36).
Akidenin Temel İnancı Olan Tevhid İnancının Hedefi Amacı Ne?
Şeriatın tümü onun için indirilmiş, bütün peygamberler, hep o inanca çağırmışlardır. Bu temel akîdeye dayalı olan İslâm dininin ana hedefi, insanları şirkten, tâğutlardan ve küfürden kurtararak Allah’ın birliğine inandırmak, kalplerde bu rûhu yeşertmek, Allah’ın bir tekliği fikrini yerleştirmektir.
Tevhid olmadan İslâm dininden de bahsetmek mümkün olmaz. Bu yüzden İslâm’da şer’î ilimlerin temeli ve aslı kabul edilen Tevhidin ilk olarak açıklanması, tebliğ edilmesi ve beyan olunması gerekmektedir: “Senden önce gönderdiğimiz her peygambere; ‘Benden başka ilâh yoktur, Bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.” (21/Enbiyâ, 25). Aslında Kur’ân-ı Kerim Tevhidin, yani “Lâ ilâhe illâllah”ın mânâsını açıklamak üzere gönderilmiştir.

Gerçek Bir İman İçin Olması Gereken Tevhid Ruhu?
Tevhid akîdesinin, yerleşmediği bir kalpte hakiki imandan bahsetmek mümkün değildir. Gerçek bir iman için de Allah’a imandan önce tâğutları tanımamak, onları reddetmek gerekir:
“Kim tâğutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse, şüphesiz kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.” (2/Bakara, 256).
Kur’an’a göre Allah’a iman etmekle, tâğutu reddetmek aynı kapıya çıkar. Yani tâğut reddedilmedikçe Allah’a iman tamamlanmış olmaz. Bu ikisi hiçbir zaman bir arada bulunamaz. Allah’a inanmak ve iman etmek; aynı zamanda tâğuta tâbi olmamak demektir.
Tevhid kavramı, yani “Lâ ilâhe illâllah” prensibi İslâm’da bütün anlayış ve yaşayış biçimlerinin kaynağını teşkil eder. Diğer bütün rükünler, prensipler ve fikirler bu yüce kavramın etrafında örülür. İnsan, Tevhid akîdesi konusunda net bir düşünceyi kazanıp bir karara varmadıkça, bu konuda sâbit bir görüşe ulaşmadıkça, diğer İslâmî hiçbir konuda sağlıklı bir sonuca ulaşamaz.
O halde bize düşen, Tevhid akîdesini aslından öğrenmek ve yeniden ona dönmektir. Ancak bu şekilde câhiliyyenin bataklığından kurtulabilir ve yeniden dünya toplumları arasındaki izzetimizi kazanabiliriz. Kur’an Allah Teâlâ’nın varlığını isbat etmeyi değil; O’nun sıfatlarını konu edinmiştir.
Kur’an’a göre Tevhidin asıl mânâsı; Allah’ın birliğine, dengi ve ortağı olmadığına insanların iman etmesidir.

İslam Dininin Temel Esası Nedir?
İslâm dininin en temel esası tevhiddir. Tevhid kelimesi ise, Lâ ilâhe illâllah’tır. Mânâsı: Allah’tan başka ilâh/tanrı yoktur, yani bütün kâinatta Allah’tan başka ibâdet edilmeye, O’nun dışında mutlak olarak itaat edilmeye ve boyun eğilmeye lâyık kimse yoktur. Dikkat etmek gerekir ki kelime-i tevhid önce Allah’tan başka diğer ilâhları reddetmekle başlıyor. Müslüman, önce Allah’tan başka bütün ilâhları reddetmeli ve sadece ilâh olarak Allah’ı kabul etmelidir.
Tevhidî inanış ve yaşayış, namaz ve oruç gibi ibâdetlerin (ve her çeşit davranışın ibâdet bilinciyle ) sadece Allah’a yapılmasını gerektirdiği gibi, sosyal düzen, hareket, ahlâk ve hukukun da Allah’ın hükmüne uygun olmasını gerektirir. (Bk. 6/En’âm, 162; 33/Ahzâb, 36; 59/Haşr, 7; 4/Nisâ, 59, 65; 5/Mâide, 44, 45, 47.)

İnsanlık Tarihindeki İnsanların Kavgası Ne İdi?
İnsanlık tarihi baştanbaşa bir Tevhid mücadelesi tarihidir. Kimileri şirk dinine girip saptıkça, azdıkça, kısaca yoldan çıktıkça Allah’ın peygamberleri onları Tevhid’e davet ettiler, kurtulmalarını sağlamaya çalıştılar. Insanlar Rablerine isyan etmeye, Allah (cc) da onlara elçi ve elçilerle beraber kurtuluş davetini göndermeye devam etti.
Bugün de Allah’ın son vahyi olan Islâm ve O’nun kitabı Kur’an, bunun yanında Hz. Muhammed’in mesajı bütün insanlığı Tevhid’e davet ediyor. Çünkü gerçek kurtuluş Tevhid’e uygun yaşamaktır. Kur’an’ın deyişiyle; “…Darmadağınık bir çok düzme ilâhlar (tanrılar) mı hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye Galip Kahhar (sonsuz güç sahibi) bir tek olan Allah mı?” (12/Yûsuf, 39) (2)

İslâm dininin ilk indiği zamanlarda -tıpkı bugün olduğu gibi- şirk hâkimdi. İnsanlar putlara tapıyorlar, ilâhlık vasıflarını insanlara ve bazı varlıklara veriyorlardı. Araplar, melekleri Allah’ın kızları olarak kabul ediyorlar, ehl-i kitap olan yahudi ve hıristiyanlar da, Allah’a oğullar isnat ediyorlardı. Helâl ve haram koyma yetkilerini din adamlarına vererek, onları ilâh ediniyorlardı. Peygamberimiz’in bu ortamda en küçük bir tâviz vermeden sürdürdüğü tebliğde, en çok vurguladığı konu tevhiddi. Esasen insanlık tarihi, Allah’a hakkıyla iman edenlerle, şirk koşanların, birden fazla ilâha inananların kavgasından ibârettir.

Bütün Peygamberlerin haykırdığı Ne İdi?
Kur’ân-ı Kerim baştan sona kadar tevhid’den söz etmektedir. Bütün peygamberler tevhid’i ikame etsinler diye gönderilmişlerdir. Kur’an’a baktığımız zaman, bütün peygamberlerin üzerinde ısrarla durdukları ve insanların kavramaları için her türlü zorluklara katlandıkları hususlar; Allah’ın her hususta, yani hayatın her sahasında “tek” olarak kabul edilmesi ve O’na kesinlikle şirk koşulmamasıdır. Tevhid, insanın hayatındaki düşünceden başlayarak, günlük yaşayışındaki her tavrına kadar, Allah’ın belirlediği sınırlara uyması, onların korunması için seferber olması ve Allah’ın ortaya koyduğu ölçü ve onun pratikteki şekli olan sünnetin yaşanılmasıdır.

Tevhidi Diyen Kişi Nasıl Söz Vermiş Olur?
Tevhidi kabul eden insan Allah’a şöyle söz vermiş olur: “Ben ancak Senin emirlerine kayıtsız şartsız uyarım, Sana dayanır ve Sana güvenirim.
Gerçek anlamda cezalandıracak ve mükâfatlandıracak ancak Sensin. Senin dışında mutlak olarak korkulacak ve mutlak sevilecek, her konuda yardım edebilecek kimse yoktur.
Emirlerini ve yasaklarını bildiren, insanlığa yasa, ahlâk nizamı, insanlar arası ilişkiler, inanç ve ibâdet usûllerini öğreten Kitabına inanıyor ve onu yaşamaya söz veriyorum.
Beni Sen rızıklandırıyor, bana nimetleri Sen bahşediyorsun. Senin rızan için yaşayacağım, Senin emrine uymayan hiçbir fikri, düşünce ve hükmü benimsemeyeceğim. Tüm tâğutları ve tâğûtî düzenleri reddediyorum.
Sana yönelmeyenlere, Seni tanımayanlara, Senin emirlerinin tümünü veya bazısını reddedenlere, Senin dinini tahrif etmek isteyenlere, Senin emirlerini ucuz dünya çıkarı karşısında satanlara, hakka bâtılı karıştıranlara, Sana isyan eden, Senin dinini yalanlayan veya alaya alanlara, tuğyan edip hakkı aşanlara gücümün yettiğince karşı koyacağım.
Cezalandıracak ve mükâfatlandıracak ancak Sensin. En güzel emir Senin emirlerin ve en mükemmel kanun senin kanunlarındır. Senin emirlerini alaya alan, yalanlayan ve haddi aşanlara karşı koyacağım. Senin rızan için yaşayacağım, Senin emrine uymayan hiç bir fikri ve kanunu benimsemeyeceğim.”
Burada kulluğun sadece Allah’a yapılacağı belirtilmektedir. Kelime-i Tevhidin (tevhid cümlesinin) ikinci bölümü ise, kulluğun nasıl yapılacağını, açıklar.

Kurtuluş Reçetesi Nedir?
Tevhid reçetesini tam anlamıyla, nelerden sakınıp neleri yapması gerektiğini, yani tam bir gönül huzuru ve teslimiyetle (sadece) Allah’a kulluk yapacağını tavsiye eden bir, yerli yerinde kullanan kişi, dünyada olduğu gibi, âhirette de kurtuluşa erecektir. İman ve amel bütünlüğünü içeren bu kelime, insanın neleri reddedip kabul edeceğini reçetedir.
Allah’a, O’nun zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ortağı ve dengi olmadığına, O’nun doğmadığına ve çocuğu olmadığına iman edilmeden tevhid gerçekleşmez. Tevhid, rubûbiyet ve ulûhiyet tevhidi olmak üzere ikiye ayrılır.
Rubûbiyet Tevhidi: : Rubûbiyet tevhidini tam olarak anlayabilmek için, rubûbiyet kavramının türediği “rabb” kelimesini iyi kavramak gereklidir. Rabb kelimesi, esas olarak terbiye anlamına gelir. Allah Teâlâ, âlemlerin gerçek Rabbi olduğu için, rubûbiyet (rablık) sadece O’na aittir. Bu konuda Allah’ın tevhidi farzdır. Bütün bu sıfatlarıyla rubûbiyet Allah'a aittir. Yukarıda sayılan rubûbiyet sıfatlarında Allah'a ortak kabul etmek şirktir.
Çünkü her yönüyle yaratan, rızık veren, her şeye sahip olan O’dur. İşleri idare eden, öldüren ve dirilten, fayda ve zarar vermeye gücü yeten, yükselten ve alçaltan O’dur.
Rubûbiyet tevhidi; göklerin ve yerin yaratıcısının sadece Allah olduğuna ve bütün kâinat işlerini O’nun düzenlediğine inanmaktır. Bu imanın gereği olarak insan, sadece Allah’a kulluk/ibâdet etmeli ve O’na hiç bir konuda ortak koşmamalıdır. Rubûbiyet tevhidi, fıtraten insanın kalbine yerleştirildiği için çoğu zaman müşrikler de dâhil olmak üzere bütün insanlık tarafından kabul görmüştür.
Mekke müşrikleri taptıkları putların rubûbiyet sıfatlarını taşımadıklarını pekâlâ biliyorlardı. Fakat buna rağmen sahte ilâhlarına saygı ve tâzim gösteriyorlardı. Bu konu Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir? diye sorarsan, şüphesiz Allah’tır derler.” (29/Ankebût, 61) “De ki: ‘Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? O kulaklara ve gözlere mâlik bulunan kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor? Bütün işleri kim idare ediyor? Hemen: ‘Allah’ derler.” (10/Yûnus, 31). (Ayrıca bakınız: 43/Zuhruf, 9, 87; 23/Mü’minûn, 86-87; 31/Lokman, 20.)
Kur’ân-ı Kerim’deki bu âyet-i kerimelerden anlaşılıyor ki, kişi sadece bu tür bir tevhidi kabul etmekle İslâm dinine girmiş olmaz. Çünkü, yukarıda geçen âyetlerde ifade edildiği üzere Mekke müşrikleri de Allah’ın rubûbiyetini ikrar ediyorlar; yani yaratan, yoktan var eden, fayda ve zarar vermeye gücü yeten, duâlara icâbet eden vb. sıfatlara sahip yüceler yücesi Allah'a inanıyorlardı. Ne var ki, putlarına/tanrılarına kendileri için şefaatçi olsunlar diye tapıyor, onları Allah’ı seviyormuş gibi seviyorlardı. Doğal olarak bu halleriyle müşrik oluyorlardı.
İnsanın muvahhid bir müslüman sayılabilmesi ve cehennem azabından kurtulabilmesi için rubûbiyet tevhidi ile beraber ulûhiyet tevhidine de iman etmesi lâzımdır. O halde ulûhiyet tevhidi nedir?
Ülûhiyet Tevhidi: Ulûhiyet tevhidi, Allah'a, Onun belirlediği ibâdet şekilleri ile ibâdet etmektir. İbâdette Allah’ı birlemek, başkasını O’na ortak kabul etmemektir. Kalbin korkarak ve ümit ederek Allah'a bağlanmasıdır. Ulûhiyet tevhidi; ibâdette, boyun eğmede, hüküm koymada, kesin itaatte tek ve ortağı olmayan Allah’ı birlemektir.
Rubûbiyet ve ulûhiyet tevhidi beraber olmalıdır. Bunlardan biri bulunmazsa kişi muvahhid olamaz ve şirke düşer.
Müşrikler, rubûbiyet tevhidini kabul ediyorlardı. Ancak bununla birlikte putlara tapıyorlar ve yeryüzünde Allah’ı tek hüküm koyucu olarak kabul etmiyorlardı. Aynı şekilde ehli kitap da, Allah’ın yeryüzünü yarattığını kabul ediyor, fakat O’na oğul isnat ederek ve helâl - haram kılma yetkilerini din adamlarına vererek şirke düşmüşlerdir.
Ulûhiyet tevhidi çok önemlidir. Bütün peygamberlerin tebliğlerinde en çok vurguladıkları husus ulûhiyet tevhididir: “Biz her kavme: ‘Allah'a ibadet edin; sizin O’ndan başka ilahınız yoktur’ (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik.” (16/Nahl, 36) “(Nuh): ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk/ibâdet edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur’ dedi.” (7/A’raf, 59). (Diğer peygamberlerin aynı mesajı için bkz. 7/A’râf, 65, 73, 85; 12/Yûsuf, 40; 11/Hûd, 1-2.)

Tevhidin Şiarı Nedir?
Tevhidin şiarı, Lâ ilâhe illâllah’tır. Bu ifâde, ulûhiyeti Allah’tan başka her şeyden kaldırıp atmayı ve ulûhiyeti sadece O’na has kılmayı içermektedir. “Böyledir. Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp taptıkları ise bâtıldan başka bir şey değildir. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.” (22/Hacc, 62)
Allah’ın birliğinden, sıfatlarından ve diğer iman konularından bahseden ilme ‘kelâm’ denilir. ‘Tevhid ilmi’ kelâm ilminin diğer adıdır. Çünkü Tevhid ilmi ağırlıklı olarak Allah’tan ve O’nun insanlara gönderdiği inanç esaslarından bahseder.
Muvahhıd Kimdir Tevhide Nasıl Yönelir?
Tevhid’ ehline, yani ‘şehadet getirip mü’min olanlara muvahhid-Allah’ı tevhid eden’ler denilir. Muvahhidler, Tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler. ‘Tevhid’ ehli, yalnızca ‘Allah vardır’ demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan başka Rabb olmadığına da inanırlar. Işte bu, Tevhid Dininin özüdür.
Mü’min, niçin Tevhid Kelimesini söylediğinin farkındadır. Bu sözün yalnızca iki gerçeği haber veren bir şey olmadığını bilir. Bu sözü söylerken neyi kabul ettiğini, neyi reddettiğini anlar. Bütün kalbiyle inanır, bunu diliyle ilan eder ve inandığı şeyin gereğini yapar.
LA ilahe Tevhid’ ehline, yani ‘şehadet getirip mü’min olanlara muvahhid-Allah’ı tevhid eden’ler denilir. Muvahhidler, Tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler. ‘Tevhid’ ehli, yalnızca ‘Allah vardır’ demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan başka Rabb olmadığına da inanırlar. Işte bu, Tevhid Dininin özüdür.
Mü’min, niçin Tevhid Kelimesini söylediğinin farkındadır. Bu sözün yalnızca iki gerçeği haber veren bir şey olmadığını bilir. Bu sözü söylerken neyi kabul ettiğini, neyi reddettiğini anlar. Bütün kalbiyle inanır, bunu diliyle ilan eder ve inandığı şeyin gereğini

Tevhidle ne diyoruz?
Birinci bölümde önce lâ ilâhe’-ilâh yoktur, sonra da ‘Allah vardır’, yaygın söyleyişle ‘Allah’tan başka ilâh-tanrı yoktur’ denilir.
Tevhid veya Şehâdet kelimesinin ikinci kısmı, Hz.Muhammed’in Allah’ın rasûlü (elçisi) olduğunu kabul ve ilân etmektir. Bunun anlamı da yalnızca ‘O, Allah tarafından gönderilmiş bir elçidir’ demek değildir elbette. O’nu Allah’ın son rasûlü tanıdıktan sonra, O’nunla gönderilenleri, O’nun tebliğ ettiklerini, O’nun dediklerinin doğru olduğunu da kabul etmek demektir.

Dikkat edilirse inanmanın ilk şartı, bütün ilâhları-tanrıları, ilâh-tanrı düşüncelerini, ilâha-tanrıya benzetilen her şeyi kafadan ve gönülden silmek, sonra da tek Allah inancını kabul etmektir.
Önce ‘nefy-yani reddetme’, sonra da ‘tasdik-yani kabul etme’ söz konusudur. Islâm açısından son derece önemli bir durumdur bu. Çünkü Islâmın üzerinde durduğu en önemli mesele, Tevhid inancıdır. Insanlar öncelikli olarak bu inancı benimsemekten sorumludurlar. ‘Tevhid’ yaratılışın ve var olmanın en önemli olayıdır.
Hz.Muhammed (s.a.s.)’in mesajı, Kur’an’ın öncelikli konusu, insanların şirk dinlerini terkederek, Tevhid dinini benimsemeleridir. Bu hem fıtrata (yaratılışa) uygun bir seçimdir, hem evrendeki teslimiyete katılmadır, hem de dünya ve Ahiret kurtuluşudur. İslâmın bütün yükümlülükleri, bütün prensipleri, emir ve yasakları; gönüllerine Tevhid inancı girmiş ‘muvahhidler’ tarafından hakkıyla yerine getirilir.
Tevhidin Pratik Görüntüleri: Bu muazzam görüntüyü ve Allah’ın vahiy ile öğrettiği Tevhid’i beş maddede daha açık görebiliriz:
1- Kâinattaki Tevhid: Kainattaki her varlık bu inancı bize haber veriyor. Kur’an’da sık sık bu duruma dikkat çekilmekte, Allah’ın sonsuz kudretinin eserine bakmamız tavsiye edilmektedir. Kainattaki her varlık kendine ait bir özelliğe sahiptir ve her biri kendi görevini yerine getirmektedir. Bu durum, Tevhid’in göstergesidir (51/Zâriyât, 20-21; 3/Âl-i İmrân, 190).
2- Siyasette Tevhid: Siyaset, idare etme, yönlendirmedir. Âlemlerin Rabbi Allah (cc) alemleri yaratan ve idare edendir. O’nun hükmü hem kainatta hem de insan hayatında geçerlidir. “O gökte de ilâhtır, yerde de ilâhtır.” (43/Zuhruf, 84). Allah’ı dünya ve toplum işlerine karıştırmak istemeyen mantık Tevhid’e aykırıdır ve tâğutluktur.
3- Toplumda Tevhid: İslâm ümmeti, Tevhid Dinine inanmakla tek bir ümmet, tek bir topluluk olmaktadır. “Ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. O halde gereği gibi ibâdet edin.” (21/Enbiyâ, 92). Öyleyse mü’minler, hayatlarına Tevhid ilkelerini hakim kılarak birliklerini koruyacaklar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak ayrılıp-parçalanmayacaklar ve vahdet olacaklar. Mü’minleri, ancak Tevhid ilkelerine topluca sarılma birleştirir, bir araya getirir. Mü’minler, kendilerine Allah’ın âyetleri geldikten sonra parçalananlar, bölük pörçük olanlar gibi olmazlar (3/Âl-i İmrân, 105).
4- Kişide Tevhid: İman edenler, Islâmın kendilerinden istediği ‘mavahhid’ tipli insan olmak, hayatlarının her anında Tevhid inancını göstermek , kulluğu tek bir Rabb’e yapmak durumundadırlar. Muvahhid, bütün benliği ve duygularıyla Tevhid ilkelerine inanır, mücadelesini bu uğurda yapar.
5- Yürekte ve Dilde Tevhid: Mü’minler, Tevhid Dininin özeti olan Tevhid Kelimesini yürekten kabul ederler, inanırlar, dilleriyle de inandıklarını ortaya koyarlar. Sonra da bu inançlarını fikirde, düşüncede, ahlâkta, ibadette, sosyal hayatta ve her konuda gösterirler. Tevhid’in ilkelerini hayata hâkim kılarlar.
‘Lâ ilâhe illâllah’ dedikten sonra, başka ilâhların peşine gitmezler, şirk olabilecek fikirleri kabul etmezler, ilâh zannedilenlelerin ve tağutların hükümlerine itibar etmezler. Allah’a rağmen insanlara hükmetmeye kalkışanlara yüz vermezler. Ibadetlerini yalnızca Allah’a yaparlar. İmanlarında asla taviz vermezler. Rabbimiz buyuruyor ki: “Allah’a dayan, vekil olarak Allah yeter…Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmadı …” (33/Ahzâb, 3-4).

Günümüzde de sık görülen tevhidi bozan durumlar:
A-) Allah’tan başkasına emretme, yasaklama, helal ve haram kılma, kanun koyma ve hakimiyet hakkını verme gibi haller tevhidi bozar. Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri bir tarafa bırakarak hakimiyeti herhangi bir şeye vermek bir mü’minin yapamayacağı şeydir. Bu konuda Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Hükm/Egemenlik yalnız Allah’a mahsustur. O sadece kendisine kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur.” (12/Yûsuf, 40) “Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini, Meryem’in oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Halbuki onlar da bir olan Allah’tan başkasına ibadet etmekle emrolunmamışlardı. O, bunların eş tutageldikleri her şeyden münezzehtir.” (9/Tevbe, 31)
B-) Allah’tan ve Resulünden geldiği kesinlikle sabit olan haberlerin tümüne birden inanmamak.. Kim Kur’an’ın hükümlerinden birini geçersiz sayıyor veya ona inanmıyorsa o kişi Allah’a ortak koşmuş olur. “Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası, dünyada rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet günü ise, en şiddetli azaba çarptırılacaktır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (2/Bakara, 85)
C-) Kâfirleri dost tanıyıp, müslümanları sevmemek: “Ey iman edenler! Yahudilerle, hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.” (5/Mâide, 51) “Ey iman edenler! Ne sizden önce kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yerine tutanları, ne de diğer kafirleri dost edinmeyin. Eğer gerçek müminlerden iseniz Allah’tan korkunuz.” (5/Mâide, 57)
D-) Allah’ın isim, sıfat ve fiillerinden herhangi birini inkar ederek, veya başkasını bu hususlarda ortak görmek, O’nu gereği gibi tanımamak.. Bunun sonucu olarak, Allah’a herhangi bir eksiklik izafe edilir ki, bu da tevhidi bozar. “En güzel isimler Allah’ındır. O halde Allah’a bu isimlerle dua ediniz. O’nun isimlerinde sapıklık edenleri terk edin.. Yarın kıyamette onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.” (7/A’râf, 18)
E-) İbâdeti Allah’tan başkasına yapmak: “De ki şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm yalnız alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En’âm, 162). Allah’tan başkasına secde etmek, Allah’tan başkası adına kurban kesmek, Allah’tan başkasına duâ etmek gibi fiiller tevhidi bozar.
F-) Allah’ın indirdiği emirlerle hükmetmemek ve Allah ve Resulü’nün hükmünü kabul etmemek. Allah’ın hükümlerini bir tarafa bırakıp, tağutların hükümlerini uygulamak ve onlara tabi olmak insanı tevhitten uzaklaştırır. “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir” (5/Mâide, 44 )
G-) Allah’tan başkasına tevekkül etmek. “Mümin iseniz Allah’a tevekkül ediniz..” (5/Mâide, 23 )
H-) Allah’tan başkasını, Allah’ı sever gibi severek dost edinmek. “Ümmetim adına en çok korktuğum şey Allah’a şirk koşmaktır. Ancak benim söylediğim, onların güneşe, aya, putlara tapmaları değildir. Benim korktuğum şirk, Allah dışındaki şeylerin hoşnutluğunu gözeterek ameller yapmak ve gizli şehvettir.”

(Okuduğum kaynaklardan Araştırma Dökümanı)

Allah razı olsun, konu elbette çok önemli.

Her şeyin başı Tevhid. Bu konunun kavranması hayatidir. Bütün peygamberlerin gönderiliş gayesi Tevhiddir. Her şeyin başı ortası ve sonu Tevhiddir. Tevhit, Allah'ın otoritesinin hiçbir şekilde paylaştırılmaması; Allah'tan başka hiçbir varlığa beşer üstü güç yüklenmemesi ve ona ibadet edilmemesi demektir. Çünkü en üstün vasıflara sadece Allah sahiptir. Allah, yaratan, yarattıklarını düzene koyan, yaratılmışlar üzerinde tasarruf gücü olan, rızık veren, her şeyin sahibi ve Rabbidir. O'nun ilahi vasıflarından birini ya da birkaçını başka varlıklara nispet etmek şirktir. Şirk ise tevbe edilmediği takdirde Allah'ın kesinlikle bağışlamayacağı bir günahtır.

Tevhid; "La İlahe İllallah"

Ebu Cehil cahil miydi, kim demiş?

Mustafa İslamoğlu'nun birçok görüşlerine katılmasam da konuyla alakalı bir sohbetinde diyor ki;

"Ebu Cehil aptal bir adam değildi... Baharat yolunun en becerekli tüccarlarından biriydi... Uluslararası bir tüccardı

Yani Müşriklerin direnen o elebaşları o şımarık zenginleri delilerden ve aptallardan oluşmuyordu. Bunlar çok zeki adamlardı. Ülkeler arası ticaret yapıyorlardı. Böyle adamlar deli, cahil olabilir mi?"

Ne dersiniz İslamoğlunun da dediği gibi bunlar aptal ve cahil olabilir mi?
O halde bizler bu zamana kadar cehaleti yanlış anlamışız veya bize kasıtlı olarak yanlış anlatılmış.
Kuran malum arapça yani o toplumun dili ile inmişti Ebu Cehil Kuran'ın mesajını anlamıyor muydu? "La İlahe İllallah" de kurtul diyen Peygamberin ne demek istediğini anlamıyor muydu? Bu kadar Cahil miydi? Elbette anlıyordu ve "La İlahe İlallah" dediği takdirde başına nelerin geleceğini ve neyin altına imza atacaklarını da pekala çok iyi biliyorlardı.

Yine İslamoğlunun sözleri ile;

La İlahe İllallah demek hayatı baştan sonra değiştirmek demektir
La İlahe İllallah demek Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceğim ve kulların bana kul olmasını da kabul etmeyeceğim demektir.
La İlahe İllallah demek Allah'ın sadece göklerde hakim değil yerde de hakim olduğuna inanmak demektir
La İlahe İllallah demek Allah'ın bana şah damarımdan daha yakın olduğunu bilmek ve O'nunla aramdaki tüm aracıları, tüm putları ve put benzeri insan, nesne, canlı cansız tüm putları reddedeceğim demektir.

Yani La İlahe İllallah dedikleri takdirde hayat tarzlarını tümden değiştirmeleri gerektiğini biliyorlardı. Onun için diyemediler başlarına nelerin geleceğini bildikleri için diyemediler yoksa cehaletlerinden dolayı değil.

Cehalet bilgisizlik değildir. Cehaletin babası sayılan Ebu Cehil, kavminin bilginlerindendi. Ebu Cehil cahilliği, sıradan bir cahillik değildir. Hasan Aksay’ın da dediği gibi her şeyden önce siyasi hedefleri olan ve bu hedefleri hak ederek değil, zorla, hileyle elde etmek isteyenlere ve taifesine ait bir cahilliktir. Ebu Cehil cahilliğinin temel vasfı, "kör inat"tır.


Allah razı olsun, konu elbette çok önemli.


Ebu Cehil cahil miydi, kim demiş?





Ebu cehil cahil değildi ve diğer mekke ileri gelenleride. Onlar tevhidin rububiyet kısmını kabul ediyorlardı uluhiyet kısmını almak istemiyorlardı.

Çünkü bunu yapınca insanlarda sınıf ayrılığı olmayacaktı, köle efendi eşit olacaktı, mal makam ünvan herşey yok olacaktı. İlahları vasıtasıyla elde ettikleri tüm güçler yetkiler makamlar yerle bir olacaktı.
Asabiye inançlarında depremler olacaktı daha sayalım mı?

Ebu cehil bu günkü etrafımızdaki ebu cehillerden daha uyanık daha ilimliydi......

Allah razı olsun, konu elbette çok önemli.




O halde bizler bu zamana kadar cehaleti yanlış anlamışız veya bize kasıtlı olarak yanlış anlatılmış.




Evet öyle bize ve bu topluma cahil kelimesi yalnış anlatılmış. Bu konu ile ilgili kendi çekimim bir video atacağım hakan abimizin sohpetinden inşaallah dinler ve cahil kavramını n ne kadar yalnış hayatımıza girdiğini fark ederiz. selam ve dua ile.


Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com