Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Her şey aslına dönecektir!
Şeyh Saâdî Şirâzî bir eserinde şöyle bildirdi:
Eski sultanlardan biri, Hızır aleyhisselâmâın ölü veya diri olduğuna dâir delil istedi. Bu yüzden vezirini çağırıp ona; âHızır aleyhisselâm diri midir?â diye sordu. Vezir, diri olduğunu söyleyince sultan; âOnu davet et gelsinâ dedi. Bunun üzerine Vezir; âOnun nerede olduğu bilinmez ve aramakla bulunmazâ dedi. Sultan bulunması için çok ısrar edince, vezir; âBu iş benimle olmaz. Zirâ bizden çeşit çeşit zulümler zâhir olmaktadır. Bunun için, onun bizimle görüşmesi mümkün değildir. Onu bulmasını Şeyhülislâmâdan iste. Bu iş için o daha münâsiptir. Bulursa ancak o bulur.â dedi. Sultan, Şeyhülislâmâı huzûruna davet ederek, Hızır aleyhisselâmâı bulmasını istedi. Şeyhülislâm bulamıyacağını söyleyince, sultan çok ısrar etti. Bunun üzerine Şeyhülislâm sultandan bir süre tanımasını istedi. Bu arada fakir bir zât Şeyhülislâmâın huzûruna gidip; âHızır aleyhisselâmâı arıyormuşsunuz. Beni pâdişâhla buluşturun. Ben onu bulurum.â dedi. Şeyhülislâm, o fakir zâtı sultânın huzûruna götürdü ve âBu kişi Hızır aleyhisiselâmâı bulacak.â dedi. Sultan ona; âHızır aleyhisselâmâı ne zaman getireceksin?â diye sorunca, o şahıs; âBu iş için zamana ihtiyaç vardır. Bana kırk gün müsâade et. Bu arada yiyecek bir şeyler de tayin eyle. Hiçbir şeye ihtiyâcım kalmasın. Ben de bu arada ihlâs ile ibâdet edeyim.
Böyle olunca, Hızır aleyhisselâmâı bulup size getirebilirim.â dedi. Sultan bu zâtın dediklerini kabul etti ve her gün kendi yiyeceklerinden belli bir miktarının onun evine gönderilmesini emretti. Bir miktar da kendisine verdi.
Eve gittiğinde, elindekileri hanımı görünce, onların ne olduğunu sordu. O da durumu hanımına anlatınca, hanımı; âSen Hızır aleyhisselâmâı tanıyor musun?â diye sordu. O zât tanımadığını söyledi. Bunun üzerine hanımı; âKırk gün sonra nasıl bulup da sultâna götüreceksin?â diye sorunca, o zât; âBen de bilmiyorum. Buna, ihtiyacımızdan dolayı mecbur oldum, fakat böyle yaptığıma pişmanım.â dedi. Aradan otuz dokuz gün geçip, kırkıncı gün olunca, sultan o zâta; âYarın Hızır aleyhisselâmâı getirsin.â diye haber gönderdi. Ertesi gün sultan iki süslü atı o zâtın evine gönderdi. O zât hayatından ümîdi keserek, güzelce bir abdest aldıktan sonra, iki rekat namaz kıldı. Allah-ü teâlââya duâ etti ve Peygamber efendimiz s.a.v.âi vesile ederek kurtulmayı talep etti.
Sonra sultânın huzûruna gitti. Bu sırada o zâtın yanında masûm bir çocuk zâhir oldu ve sağ tarafında durdu. Sultan; âHızır ne zaman gelecek?â dedi. Bunun üzerine o zât âSultânım, ben hayâtımda hiç Hızır aleyhisselâmâı görmedim. Fakat fakirliğimden dolayı bu yola başvurdum. Hızır zor durumda olan insanları kurtarır. Beni fakirlikten kurtardığın için bana göre Hızır sensin.â dedi ve sustu.
Sultan hiddetlenerek; âFakirim deseydin, sana bir şeyler verirdik. Fakat sen Hızır aleyhisselâmâı bulurum diyerek, kırk gündür bize niçin eziyet ettin?â dedikten sonra, başvezîre; âŞimdi buna ne ceza verelim?â diye sordu. Vezir sultâna; âEmîr ver, bunu parça parça etsinler ve her parçasını bir sokak başına assınlar. Böylece herkese ibret olur. Bundan böyle hiç kimse sultanın huzûrunda yalan söylemez.â dedi; O zâtın yanında duran masûm çocuk; âHer şey aslına dönecektir.â dedi. Sonra sultan, ikinci vezire; âBuna ne yapalım?â diye sordu, ikinci Vezîr, âBunu bir dibeğe koyup, döve döve keşkek gibi yapalım. Sonra her sokak köşesine bir parça bırakalım. Böylece herkese ibret olur. Bundan böyle hiç kimse sultânın huzûrunda yalan söylemez.â dedi. Yine o masûm çocuk, önce söylediği gibi; âHer şey aslına dönecektir.â dedi. Bu sefer sultan, üçüncü vezire aynı soruyu sorunca, üçüncü vezir; âBaşvezîr ve paşa karındaşlarımız güzel söylediler. O, böyle cezaya lâyıktır. Fakat bu şahsın ihtiyâcı çok olmasaydı, kendisini böyle bir tehlikeye atmazdı. Devletli sultânımıza yakışan af ile muâmeledir. Emîr ve ferman sultânımızındır.â dedi. Yine o masûm çocuk; âHer şey aslına dönecektir.â dedi.
Pâdişâh o zâta; âBu çocuk senin neyin olur?â diye sorunca, o da; âBenim tanıdığım değildi!â Buraya geldiğim zaman, yanıma geldi durdu. Ben de sizin hizmetçiniz sandım.â dedi. Sultan ona; âSen kimsin? Bunlar birbirine benzemeyen söz söyledikleri hâlde, sen üçüne de aynı cevâbı verdin.â dedi. O masûm çocuk; âBu şahıs sana kimi getirecekti?â diye sorunca sultan; âHızır aleyhisselâmâı getirecekti.â dedi. Bunun üzerine çocuk; âSultânım, senin bu baş vezirin bir kasabın oğludur. Halkı kırmaktan başka hiçbir işe yaramaz, ikinci vezirin bir ahçı oğludur. Bu da halkı dövmekten başka bir işe yaramaz. Üçüncü vezîr ise, bir vezirin oğludur. Aslına çekip dâima suçluları af eder ve ihsânda bulunur. İşte Hızır benim. Hızırâla buluşmaktan maksat nasihattir. Eğer benden nasihat istersen, sana nasihatim şudur: Baş vezirini bu görevden alıp, kasapbaşı yap. Varsın hayvanları kesmeğe devam etsin, ikinci vezirini bu görevden alıp, ahçıbaşı yap. Keşkek yapmaya devam etsin. Üçüncü vezirini de başvezir yap. Senden bir ricam daha var. Bu zâta tayin ettiğin şeyleri kesme.â dedikten sonra kayboldu.
Sultan onu bulmalarını emretti. Aradılar fakat bulamadılar. Durumu o zâta sordular. O da; âDaha önce onu görmemiştim. Burada gördüm.â dedi. Sultan, Hızır aleyhisselâmâın söylediklerini hemen yerine getirdi ve o zâta gönderdiği şeyleri de kesmedi.
Karadavut, Delail-i Hayrat şerhi