Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Şark'ın şarkıları ne zaman sustu?

Şark’ta insan olmak kolay, insanca yaşamak zordur!

Duygu buradadır, içtenlik, merhamet, vicdan, şefkat buradadır. Lakin uzun zamandır mantık, analitik düşünme, kıyaslama, meseleleri tahlil etme, öngörü ne yazık ki bu unsurların tersine cılız kalmıştır bu coğrafyada.

Yani fikir, ruh ve gönül cephesi beraber olgunlaşmadığı için, sarmaş dolaş olamadığı için bu coğrafya devamlı huzursuz, devamlı kavgalı ve devamlı kanlıdır, gözyaşlıdır.

Felsefe, edebiyat, sanat, musiki, mimari gibi insanın ruh ve gönül cephelerini olgunlaştıran hususlar bu topraklardan sürülünce, insan tefekkürü elden bırakınca Şark parıltılı günlerini maziye gömmüş, atiye karanlıkta el yordamıyla kör ve topal yürür olmuştur.

Çok gerilere dönüp baktığımızda Selçuklular zamanında İmam Gazali, Nizam’ül Mülk, Ömer Hayyam gibi önemli şahsiyetlerin sayısız dev medrese, rasathane ve kütüphane kurarak bu topraklarda ilim ve fennin hisar hisar yayılmasına öncülük ettiklerini görürüz.

Hem bilim hem de fikir fedaileri el ele yürüyorlardı ve bu aydınlık devir Osmanlı ile asırlarca sürdükten sonra gündelik telaşlar ve hareketler el attı bu coğrafyaya ve olanlar oldu. Ne Ortadoğu, ne Kafkaslar, ne İç Asya huzur buldu, hepsi ama hepsi kendi kendisiyle kavgalı bir gariplikler coğrafyası oldu.

Derin bir uyku ve gaflet hali bütün coğrafyayı esaretine aldı.
Bir yabancı el değdi Şark’ın mahrem-i esrarına ve Şark’ın şarkıları sustu!

Bir “Arap Baharı” dendi, eski aranır oldu, bahar yerine kara kış geldi.

Saddam gitti de Irak abat mı oldu veya Kaddafi ölünce her şey süt liman mı oldu, ne oldu?

Elbette hiçbir şey süt liman olmaz, Şark’ın ruhunda demokrasi yoktur, demokrasi bu coğrafyaya göre biçilmiş bir kaftan değildir! Biat kültürü bu bölgenin idrakine giydirilmiş en bilindik ve tanındık elbisedir zira.

Mesela Filistin;

Gözlerimiz ne yana baksa kan, gözyaşı, hüzün, çaresizlik ve kavga var!

Vicdanımızı derinden yaralayan, ruhumuza karlar yağdıran, yüreğimizi en çok sızlatan bir boynu bükük diyardır Filistin. Ne zaman bu mazlum diyar aklıma gelse çocuklarının cansız bedenlerinin üzerine kapaklanan çaresiz anneler ve bomba, kurşun, top tüfek sesleriyle korkudan gözleri büyümüş minik çocuklar dayanır gözlerimin çeperine.

Esaretin ve zulmün bedenini kelepçelediği diyardır Filistin!

Ancak Filistinli ruhen alabildiğine özgürdür, özgündür, kendisidir zira bunca zulme, baskıya, ihanete rağmen Akdeniz sıcağına inat kendi gündeminin yakıcılığıyla alev alevdir her dem.

Filistin hürriyeti için yanan bir kordur, sönmeyesi.

Nitekim burada baş konulmuş bir dava vardır, ideal vardır!

Biz de huzur bulamayız!

“Ne dallarda çiçeği, ne baharda böceği
Dinlemeyecek gönlüm, gözlerim bakmayacak
Afganlı çocuklarda bulamazsam gülüşü,
Huzur göğsüme gelip, karanfil takmayacak!

Afganistan’daki masum ve sivil halkın bir Amerikalı tarafından keyfi katledilmesini öğrendik ve kılımız kıpırdamadı. Duyduk, öğrendik, seyrettik film bitti, perde kapandı!

İşte iki gün önce Filistin’de gösteri yapan bir gencin üzerine saldırgan köpekleri salarak gencin parçalanmasını keyifle seyreden İsrailli askerlerin bu gayr-i insani fiillerini hep birlikte medyada gördük seyrettik!

Ertesi gün unutuldu, unuttuk gitti.

Suriye hemen şuracıkta ki her gün onlarca insanın acımasızca katledildiği merhameti yitik ülkedir. Tarihin görmediği bir vahşete sahne oluyor ki güncel sohbetlerimizde yer almıyor bile. Bu tür öldürmeleri şarklı insanlar olarak fena kanıksamışız!

Çin’deki Doğu Türkistan mezalimi sürüyor. Oradaki dindaş ve soydaşlarımızın insani bütün haklarının gasp edildiği, öne çıkanların gelişigüzel zindanlara atıldığı bu ülkedeki zulmü yeterince duymuyoruz, duyamıyoruz.

İlginçtir ki zulmü yapanların çoğu gayr-i Müslim, zulme uğrayanlar da Müslüman!

Duyarsızlaşıyoruz!

Ruhumuzun gelgitleri, gündemlerimiz, bitmeyen kavgalarımız ve kesrete uzayan hicretlerimiz bizi de iflah olmaz bir esarete mahkûm etti. Münevverimiz, tüccarımız, siyasimiz, öğrencimiz, gencimiz, yaşlımız bir mahşeri keşmekeşe kapılmış gidiyoruz. Aklı başında, olumlu, yapıcı, sağaltan, saran, eskilerin akl-ı selim, şimdilerin sağduyu sahibi dedikleri “akîl insanlar” öylesine azalmış ki ruhumuzun caddelerinde hiçlik dolaşıyor, sokakları bomboş!

Gündemlerimiz bile gümden gelip güme gidiyor adeta!

Bir cihan imparatorluğunun varisi olan bu milletin çevresindeki mazlum milletlerin eskiden olduğu gibi hamisi olma yolunda attığı adımların sıklaştırılması, konuşulması, tartışılması ve bu çabaların desteklenmesi lazım gelmez mi? Biz ki bu mazlum diyarlar için meydanları doldururduk ne oldu bize?

Mehmet Akif’in neme lazımcı zihniyete söylediği şiiri bu nedenle bir başka severim:

“His yok, hareket yok, leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin!

Muhabbetle Kalınız.

Meryem Aybike Sinan/Haber7


Serbest Kürsü

MollaCami.Com