Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Küresel röntgenci: ECHELON sistemi sizi izliyor!

Küresel röntgenci: ECHELON sistemi sizi izliyor!

[HR][/HR]



Hiç yolda yürürken, otobüse binerken, evinizde televizyon seyrederken yada balkonunuzda çamaşır asarken, otel odanızda uyurken yada sahilde güneşlenirken, statta tuttuğunuz takımın maçını seyrederken, sevgilinizle sinemada film izlerken yada bir kitapçıda sevdiğiniz yazarın kitabını ararken, birisi, birileri yada bir şey tarafından izlendiğinizi düşündüğünüz oldu mu?

Eğer böyle bir hisse kapıldıysanız ve bu fikrinizi bir psikologa ya da psikiyatra açtığınızda, en yakın arkadaşınıza bu konudan bahsettiğinizde muhtemelen sizin “paranoyak” olduğunuzu yada paranoyak eğilimleriniz bulunduğunuzu söyleyecektir. Ancak şimdi en iflah olmaz paranoyakların bile hayal edemeyeceği yeni bir röntgencilik sistemi kuruldu. Toplam Bilgi Bilinçlendirme Sistemi…

Bu bir komplo teorisi değil, gerçeğin ta kendisi. Kennedy suikastını engellemekte ve çözmekte aciz kalan Pentagon, CIA, FBI gibi kurum ve kuruluşlar, Domuzlar Körfezi’nde hayal kırıklığı yaşayanlar, Vietnam’da birçok fiyaskoya imza atanlar ve son olarak 11 Eylül saldırılarını önceden haber alamayarak tarihi bir terörist saldırının engellenmesinde sınıfta kalanlar şimdi bütün dünyayı, bütün insanları gözetleyecek, yerküre üzerinde insanlar arasında kullanılan her türlü iletişimi, her türlü bilgiyi toplayacak dev bir bilgi mıknatısı yapmaya karar verdi.

Amerikan Savunma Bakanlığı ya da çok bilinen adıyla Pentagon bünyesinde faaliyet gösteren bir kurum var. Adı DARPA (Defense Advanced Research Project Agency); Savunma ileri Araştırmalar Proje Kurumu. DARPA, Savunma Bakanlığı için enformasyon teknolojileri alanında üst düzeyde yeni projeler geliştiren bir kurum. Bu kurum aynı zamanda 1970’li yıllarda internet’in kuruluşunda görev alan ARPA ve ARPA-NET’in de halefi. Şimdi, DARPA bünyesinde küresel bilgi mıknatısı olarak görev yapacak bir ofis kuruldu; Bilgi Bilinçlendirme Ofisi (Information Awareness Office).


Pentagon’un dahi çocukları, yer küre üzerinde, karada, denizde ya da havada dolaşan her türlü işe yarayan ya da yaramayan bilgiyi toplamak için böyle bir ofis kurdu. Şimdi burada bir dakika durup kısa bir zihin jimnastiği yapalım.
Sizce dünya üzerinde kaç milyon internet kullanıcısı vardır? Ve bir saat içinde internete bağlı bilgisayarlar arasında kaç milyon giga byte’lık veri/bilgi aktarımı yapılıyordur? Kaç milyon insan kredi kartıyla alışveriş yapıyor, alışveriş çekini bozduruyor, yemek çekiyle yemek yiyor ya da seyahat çekiyle uzun süredir planladığı tatilin keyfini çıkarmaya çalışıyordur?

Kaç milyon ya da kaç milyar insan, bir saat içinde televizyon izliyor, radyo dinliyor yada telsiz kullanılıyordur? Cep telefonundan, yerel şebekeden ya da uydu bağlantılı telsiz telefonlardan kaç milyon telefon görüşmesi yapılıyor olabilir.

Şimdi şunu hayal edin; bütün bu farklı formlardaki bilgileri iletişim imkanlarının sunduğu verileri tarayan, bu devasa bilgi yumağı içindeki ilgili bilgileri tespit eden, bunları sınıflayan ve bunların içindeki ayrıksı unsurları bir veri bankası içinde toplayan, yani dünyayı dev bir ahtapotun kolları gibi sarıp sarmalayan bir bilgi mıknatısı yapılabilir mi?

Birileri böyle bir sistemin olabileceğine inanıyor; yani en profesyonel röntgencilerin bile akıllarına getirmediği bir şeyi yapmak, bütün dünyayı, bütün insanları dinlemek.


En kötü kabus senaryosuna hazırlanın!


Saat 07.00: Saatinizin alarm sesiyle uyandınız. Üzerinizde bir önceki günün yorgunluğu, içinde bulunduğunuz yatağa, içinde bulunduğunuz ev hatta içinde bulunduğunuz ülkeye, evrene adapte olmaya çalışıyorsunuz. Gün içinde yapacak o kadar çok şey var ki… Elbiselerinizi giyip evinizin karşısındaki markete gidiyor ve kredi kartınızla kahvaltılık malzeme alıyorsunuz. Eve gelmeden önce ise bayiden gazete ve sigara aldınız.

Saat 08.00: kahvaltınızı yaptınız. Üzerinizi giydiniz ve geceleri kapalı tuttuğunuz cep telefonunuzu açtınız. Evden çıktınız, metroyla şehir merkezine gittiniz. Birkaç gün sonra uçağınız New York’a hareket edecek. Rezervasyonunuzu yaptırdınız; ancak henüz biletinizi almadınız.

Saat 09.00: yapacağınız yolculuk öncesi kitapçıya uğrayıp birkaç dergi ve kitap almak istiyorsunuz. New York’la ilgili bir broşür satın aldınız. Daha sonra gözünüze Adolf Hitler’in “Kavgam” (Metin Kampf) adlı kitabı ilişti.Uzun süredir, dünyayı büyük bir felakete sürükleyen bu çılgın ve zalim liderin hayat hikayesini okumak istiyordunuz ve kitabı satın alıyorsunuz. Ödemelerinizi yine kredi kartınızla yapıyorsunuz.

Saat 10.00: Cep telefonunuz çalıyor. Uzun süredir devam ettiğiniz uçuş kursundan arıyorlar sizi. Evet, kursu başarıyla geçtiğiniz bildirildi. Uçuş brövenizi en kısa zamanda kurstan almanızı istiyorlar. Küçük uçaklarla uçmak pahalı; ancak oldukça keyif veren bir hobi sizin için.

Saat 11.00: Yolculuk öncesi bir internet kafeye giderek hem maillerinize bakmak, hem de NEW York’taki hava durumunu öğrenmek, banka hesaplarınızı kontrol etmek istiyorsunuz. Önce mailleriniz kontrol ettiniz. Size istemediğiniz halde bir sürü farklı adresten yine birçok mail gelmiş. Spam maillere küfrediyorsunuz ve bir arama motoru açarak rastgele arama yapıyorsunuz. Arama kutusuna uçuş sistemleri yazıyorsunuz. Birçok farklı uçak modelini inceliyor ve birkaç web sitesinde uçuş güvenliği ile ilgili kimi bedava yayınlara abone oluyorsunuz; e-mailinizi bu adreslere bırakıyorsunuz.

Saat 12.00: İnternette dolaşırken, ilginç bir siteye daha rastladınız. Sitede pratik bilgiler veriliyor. Bu bilgilerden biri ise plastik maddelerden kesici aletler yapmayla ilgili. Oldukça ilginç geliyor bu size ve insanların neleri düşünebileceğine hayret ediyorsunuz.

Saat 13.00: ABD’ye gitmeden önce New York’ta yaşayan arkadaşınızı aramak istiyorsunuz. Cep telefonunuz yurtdışı aramalara kapalı. Kredi kartıyla çalışan bir telefon kulübesi buluyor ve arkadaşınızla, seyahatiniz, uçaklar ve oraya geldiğinizde yapacaklarla ilgili bilgiler veriyorsunuz. Telefonu kapatırken Allah’a ısmarladık diyorsunuz.

Saat 14.00: Yemek yediniz ve ödemeyi yemek çekinizle yaptınız.

Saat 15.00: American Airliens’ın bürosuna giderek uçak biletinizi aldınız. Bileti almadan önce size “helal food/helal yiyecek” yani içinde domuz eti bulunmayan Müslümanlara uygun mönü istediğinizi belirttiniz. Talepleriniz itinayla kayda geçirildi.

Üç gün sonra:
Yolculuk için her şey tamam. Vizenizi 11 Eylül saldırısından önce aldığınız için 5 yıllık vize verilmişti. Bunu düşünerek keyifleniyorsunuz. Zira 11 Eylül 2001’in ardından artık Amerikan Büyükelçiliğinden vize alabilmek neredeyse imkansız hale geldi.

Havalimanında pasaportunuz sıkı bir kontrolden geçiriliyor. Bagajınızda yanıcı madde olmaması, üzerinizde ise tırnak çakısı dahi kesici alet bulunmamamsı isteniyor.

Saat 19.00: Nihayet American Airlines’ın rahat koltuklarından birine kendinizi atabildiniz. Uçağınız birazdan hareket edecek. Birden aklınıza sakallarınızı en son 4 gün önce kestiğiniz geliyor. Biraz tedirgin oluyorsunuz. Çünkü New York JFK Havalimanı’ndaki güvenlik görevlilerinin sakallılardan pek de hoşlanmadıklarını işittiniz.

Ertesi Gün:

Uçağınızın tekerlekleri piste dokundu ve derin bir nefes alarak rahatladınız. Uçak korkusu var ve yol buyunca bildiğiniz bütün duaları okudunuz. Kimi zaman bu duaları yüksek sesle okumuş olabilirsiniz. Arkadaşınız sizi havalimanından alacak. İçiniz rahat. Yemeğiniz daha önce talep ettiğiniz gibi helal yiyeceklerden oluşuyor. Kabin görevlileri, uçuş güvenliği açısından metal çatal, bıçak veremeyecekleri için özür diliyorlar ve siz plastik malzemelere bakarken beklide gülümseyerek internette okuduğunuz site aklınıza geliyor. Ama aklınıza gelmeyen şey, bu siteye bıraktığınız bilgilerin birileri tarafından gözetleniyor.

… Ve mutlu son:

Yüzünüzde bir gülümsemeyle pasaportunuzu görevliye uzattığınızda az sonra başınıza geleceklerden habersizsiniz. Çünkü daha uçağınız alana inmeden önce, aklınıza gelebilecek bütün güvenlik birimlere sizin için alarma geçmiş durumda. New York’ta gördüğünüz en son yer, hapishane hücresi dışında uçaktan gördüğünüz manzara oluyor. Kendinize şu soruyu soruyorsunuz: BENİ NEDEN TUTUKLADILAR?

Küresel röntgenci, süper bilgi mıknatısı bilgisayar işbaşında


“Sizi neden tutukladılar?” İşte bu sorunun cevabı Toplam bilgi Bilinçlendirme Sistemi’nin sırlarında yatıyor. Ayrıntıları ile incelenecek olan bu sistemin amacı;

“ABD’nin yabancı teröristleri tanımak, sınıflandırmak ve tespit etmelerini sağlayacak, onların planlarını deşifre edecek ve ABD’ye bu terörist faaliyetlere karşı önceden haber alacak ve başarılı şekilde savunma yapmasına imkan verecek devrim niteliğinde bir hareket yeteneği kazandırmak.”
Kafanız karışmış durumda. Çünkü siz terörist olmadığınız gibi, şiddetin her çeşidinden nefret eden, hatta barbarlık olduğunu düşündüğünüz için et yemeyen, vejeteryan bir insansınız. Ancak bilmediğiniz bir şey var; Pentagon’un parlak çocukları ve onların süper casus bilgisayar sistemi sizi dinliyor ve gözetliyor. Artık klasik dinleme ve gözetleme metotları demode olduğu için Bilgi Bilinçlendirme Ofisi, kullandığı farklı ve yeni metotlarla sizin kredi kartınızla yaptığınız alışverişleri, cep telefonundan yaptığınız konuşmaları, kitapçıdan satın aldığınız kitapların detaylarını, internette ziyaret ettiğiniz sitelerin özelliklerini yani sizin eğiliminizi tespit etti.

Önce devreye GENOA sistemi girdi. Bu sistem, her türlü veri tabanının tarayarak bilgi topluyor ve bu bilgileri belirli önem sırasına göre sınıflandırıyor. Sizin uçuş merakınız GENOA’nın süper gözlerinden kaçmadı. Sizin, uçuş kayıtlarınız, kredi kartı işlemleriniz, seyahat bilgileriniz, bütün bunların hepsi GENOA tarafından bir veri tabanında toplandı ve incelemeye tabi tutuldu. SÜPER CASUS BİLGİSAYAR sizin terörist saldırılar yapabilecek niteliklere sahip olduğunuza karar verdi.
Daha sonra BİO-GÖZETİM sistemi, biyolojik özelliklerinizi siz farkında olmadan (havalimanı ve uçakta) inceledi. Kızılötesi denetim sistemleri, sizin psikolojik yapınızın saldırgan olduğuna karar verdi.

HumanID sistemi, dört günlük sakalınızı inceleyerek, veri tabanından sizi önceki terörist saldırılara katılan teröristlerin profilleri ile kıyasladı. Durumunuz hiç de iç açıcı değil.

BABYLON ve Communicator sistemleri, uçakta yaptığınız Arapça duayı ve arkadaşınızla yaptığınız telefon görüşmesinde kullandığınız “Allah” gibi kelimeleri analiz etti ve bunların teröristlerin kullandığı tehlikeli diller arasında olduğuna karar verdi.
FutureMAP sistemi, banka hesabinizi, satın aldığınız kitapları, internette girdiğiniz sitelerin özelliklerini, terörist tehdit bağlamında inceledi ve geleceğe dair öngörülerde bulunarak sizin asimetrik bir tehdit oluşturabileceğiniz buldu.
Bütün bunların yanı sıra, WAE, TIDES, EARS, EELD yani, delil toplama ve çıkarma sistemleri, elde edilen bütün bu bilgileri toplayarak şu sonuca vardı; siz ABD için bir tehlike oluşturuyorsunuz ve muhtemelen uçak kaçırma eyleminde bulunacaksınız.

Toplam Bilgi Bilinçlendirme Sistemi yani bir nevi “Halkın aydınlatılması / illuminati” sisteminin özellikle şaibeli ECHELON sistemini destek ünitesi olarak kullandığı düşünülüyor. Burada ECHELON projesinde de kısaca değinmek istiyorum. Bu konuda çeşitli kitaplar yazıldı ve ECHELON farklı yönleriyle ele alında.

ECHELON ismi, istihbarat örgütleri tarafından otomatik küresel bir bilgi akışı kesme ve dinleme programı tarif etmek için kullanılıyor. Henüz resmen hiçbir devlet ECHELON’un varlığını kabul etmedi. Ancak uydu-temeli çalışan bu sistemin beş ülkenin işbirliği ile kurulduğu biliniyor; bu ülkelerin başında ABD geliyor. Diğer ülkeler ise İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda. ECHELON’un esas yönetim yeri ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA); NSA’ya Avustralya Savunma Sinyal İdaresi de destek oluyor. Bu beş ülke arasında yapılan çeşitli antlaşmalar sonucunda İngiliz’lerin Hükümeti Kominikasyon Merkezi de önemli bir işlev yönetiyor.

Bu ülkeler arasında küresel bilgi akışının dinlenmesi için kurulan ECHELON’un temeli 1947’lere, yani II. Dünya Savaşı sonrası döneme kadar uzanıyor. Bu dönemde Sıcak savaşın sona ermesi, dünyanın “Soğuk Savaşâ€la yeniden şekillenmesiyle birlikte ortaya atılan ECHELON fikri, 1971 yılında hayata geçirildi. Çeşitli raporlara göre, ECHELON, özellikle dünyayı saran bir uydu ağı dinleme sistemiyle her türlü veriye ulaşılabiliyor. İddiaya göre, ECHELON yani küresel telekulak, telefon konuşmaları, e-mailler, internetten yapılan downloadlar, uydu yayınları dahil olmak üzere her gün 3 milyar iletişimi denetleyebiliyor. (Kevin Poulsen, ECHELON Göründü, zdtv, 9 Temmuz 1999)




Bütün bu bilgileri karışık olarak alan ECHELON sistemi yapay zeka programları yoluyla bilgileri ilgili alanlara göre filitreden geçiriyor ve yine istihbarat örgütlerinin tehdit olarak algıladığı çeşitli veriler tabanında bilginin kaynağına ulaşmaya çalışıyor. Kimi kaynaklar Küresel telekulağın İnternet yoluyla yapılan iletişimin yüze 90’ını kontrol edebildiğini tahmin etmektedir. (Greg Lindays, Hükümet e-mailinizi okuyor. TIME DIGITAL DAILY,24 Temmuz 1999)

Tabii ki bütün bunlar, hiçbir devlet tarafından varlığı resmen kabul edilmeyen ECHELON’un kapasitesi hakkında net bir resim sunmaktan uzaktır. ECHELON’un hangi tür veri aktarımını tam olarak denetleyebildiği bilinmemektedir. Özellikle kablo içinde ışık denetimi yoluyla iletişim sağlayan Fiberoptik kabloların bu sistem tarafından tam olarak denetlenemediği düşünülmektedir.

Sistem, çeşitli yollarla farklı formatlardaki bilgiyi toplamakta ve bunları belirli kategorilerde sınıflandırmaktadır. Özellikle ABD; İtalya, İngiltere, Türkiye, Yeni Zelanda, Avustralya ve dünyanın daha birçok ülkesine yerleştirilen dev çanak antenleri sayesinde ECHELON’un pek çok elektromanyetik veriyi topladığı bilinmektedir. Teknik olarak çanak antenler vasıtasıyla havada dolaşan manyetik dalgaların belirli frekanslarda yaptıkları yayınları yakalamanın çok zor olmadığı bilinmektedir.

ECHELON’un uydu kanalları dışında rutin olarak internet yayınlarını da denetlediği iddia edilmektedir. “Sniffer” olarak adlandırılan pek çok cihazın internet ağı içindeki belli noktalara yerleştirildiği düşünülmektedir. Çeşitli anahtar bilgi kavşaklarında yer alan bu “sniffer/koklayıcılar” adeta bir köpek gibi internetteki bilgiyi koklamakta internet üzerinden geçen bilgileri çalabilmektedir. ECHELON’un bir diğer istihbarat kaynağı ise özellikle kıtalararası telefon iletişiminin ve veri aktarımının sağlandığı okyanus altındaki kablolardır. Sistemin, özel cihazlarla bu altındaki veri akışına da ulaşabildiği düşünülmektedir.

Günümüzde Türkiye’de bile telefonların rahatça dinlenebildiği kişisel iletişime müdahale edilebildiği bilinen bir gerçektir. Baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknoloji, pirinç tanesi büyüklüğündeki kameralardan, karıncanın bağırsağına bile yerleştirilebilen küçük ses kayıt cihazlarına binlerce imkan sunmaktadır. Akla şu soru gelebilir? Her gün 3 milyar veriyi denetleyebilen bir sistem bütün bunların insanlar tarafından kontrol edilebilmesi mümkün değildir. İşte bu noktada devreye DICTIONARY yani sözlük girmektedir.

DICTIONARY, belirli anahtar kelimeleri arayan özel bilgisayar sistemidir. Bu sistem, her gün ECHELON bilgi otobanından geçmek zorunda kalan bilgileri süzerek “tehlikeli” kelimeleri bulmaya çalışmaktadır. Özel yazılımlar sayesinde, istenen belirli konular üzerinde bilgi otobanında araştırma yapmak da kuşkusuz mümkündür.

ECHELON, ilk bakışta oldukça büyük bir komplo teorisi gibi gözükmektedir. Gerçekten böyle bir sistemin var olduğuna inanmak tabii zordur. Ancak bu sistemin varlığının imkansız olduğunu da söylemek mümkün değildir. ABD yönetimi şiddetli şekilde ECHELON’un varlığını inkar etmektedir. Ancak Avustralya ve Yeni Zelanda böyle bir sistemin varlığını kabul etmişlerdir. (Avustralya Savunma Sinyal İdaresi Başkanı Martin Brady’nin, Avustralya’daki Nine Network’un muhabiri Ross Coulhart’a yazdığı mektupta bu konudan bahsedilmektedir. 16 Mart 1999) Bu ifşaata rağmen, ABD yönetimi bu konu hakkında yorum yapmaktan kaçınmaktadır.

Türkiye’de yakın zamana kadar bilinmeyen ECHELON ile ilgili ilk rapor 1988 yılında yayımlandı. (Duncan Campell, Biri bizi dinliyor, NEW STATESMAN, 12 Ağustos 1988, sayfa 10-12) ECHELON’la ilgili 2000 yılında yayınlanan bir rapor, özellikle Fransa ile ABD arasında büyük bir tartışmanın başlamasına yol açmıştır. ECHELON sistemi içinde yer almayan Fransız hükümeti, ABD yönetimini ECHELON’u kullanarak rakip şirketler üzerinde Amerikan şirketlerine büyük avantajlar sağlamakla suçlamıştır. (David Ruppe, Arkadaşların işine burnunun sokmak mı? ABC News.com 25 Şubat 2000) bu iddiaya cevap ise CIA’nin eski başkanlarından R.James Woolsey’den geldi. (R.James Woolsey neden Müttefiklerimize karşı casusluk yapıyoruz? WALL STREET Journal. 17 Mart 2000) Eski CIA başkanı, Fransız hükümetini, dünya üzerinde anlaşmalar yapmak için rüşvet dağıtmakla suçladı ve ABD’nin gözlem şebekesinin bu oyun alanını düzlemek için kullandığını iddia etti.

Avrupa Parlamentosu’nun ECHELON suistimalleri ile ilgili bir soruşturma komitesi kurması da dikkat çekicidir. 2001 Mayıs’ın da komite üyeleri, ABD’yi ziyaret ederek sistem hakkında daha fazla detay öğrenmek istediler. Ancak ne Ulusal Güvenlik Kurumu ne de CIA, Avrupalı yetkililerin görüşme talebine olumlu cevap verdi. O günlerde basına da yansıyan bu olayın ardından Komite Başkanı Carlos Coeclho, aldıkları kaba yanıttan duydukları hayal kırıklığını anlattı ve ABD’li yetkililerin bu davranışını protesto olarak grup, ABD’yi bir gün erken terk etti. (Angus Roxburg, AB’li müfettişler, ABD’de “aşağılandılar.” BBC News, 11 Mayıs 2001)

ECHELON sistemi sizi izliyor

Bu olayın ardından komite bir rapor yayınladı ve ECHELON ‘un var olduğunu ve herkesin e-mail ve internet mesajlarını sıkı bir, ECHELON’un özellikle sanayi casusluğu yapıp yapmadığı yönünde şüpheler hala zihinleri karıştırmaya devam etmektedir.

DARPA bünyesinde kurulan IAO, yani Bilgi bilinçlendirme Ofisinin İşlevini iyi anlayabilmek için ECHELON’a kısaca değinmek gerekiyordu. Hollanda Hükümetinin bu konuyla ilgili yayınladığı rapordan kısa bir bölüm, herhalde olayın boyutunu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

“Her ne kadar Hollanda hükümeti, bu sisteme bağlı devletler tarafından kurulan ECHELON’un varlığını resmi olarak kabul etmemekle birlikte, böyle bir şebekenin varlığını akla yatkın bulmaktadır. Hükümetimiz sadece ECHELON’la birlikte çalışan hükümetlerin komünikasyon sistemlerine müdahale etme yeteneği bulunmadığını fakat bunun aynı zamanda pek çok istihbarat örgütü ve soruşturma yetkilisi tarafından kullanılan bir faaliyet olduğuna inanmaktadır.” (Jale van Buuren, Hollanda Hükümeti Echelon’un var olduğunu söylemektedir, Heise Telepolis, 20 Ocak 2001)

Hollanda hükümetini yanı sıra İtalyan hükümeti de bu sistemin varlığına inanmaktadır. ECHELON’da toplanan bilgiler değerlendirme yöntemi, DARPA bünyesinde kurulan yani “her şeyi gören göz”dekine çok benzemektedir. Her ikisi de aynı amacı taşımaktadır; ulusal güvenliği korumak. ABD yönetiminin şer ekseni olarak tanımladığı kuzey Kore gibi kimi ülkeleri açıkca “Dinlediği” bilinmektedir. Her ne kadar ECHELON’un amacı ulusal güvenliği korumak gibi görünse de, suistimale oldukça açık olan bu sistemin “sanayi casusluğu” içinde kullanıldığına yönelik ciddi iddialar vardır. Böyle büyük çaplı bir dinleme sisteminin kötü amaçlarla kullanılmasını engelleyecek hiçbir yasal ve viçdani yöntem bulunmamaktadır. Küresel telekulağın en büyük hedeflerinden birinin de siyasi rakipler olduğu düşünülmektedir. Bununla ilgili kaygılar Avrupa Parlamentosu’nun ilgili raporunda belirtilmiştir.

ABD, bugün yeni bir telekulağa daha kavuştu. Bu yeni telekulak ise ECHELON’un nimetlerinden de faydalanacak ve belki de onun kapasitesinin üzerinde işler görmek isteyen yeni bir sistem ve hedefinden internet, telefon dışındaki diğer kayıtlar da var.


Teknolojik Araştırmalar ve Haberler

MollaCami.Com