Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bizim Mahallenin delisi..

Araştırmacı,Yazar FATMA TUNCER

Bizim Mahallenin Delisi

Fatih'in eski mahallelerinden Horhor'da üç yıl yaşamıştım. Evim oldukça eski ve ahşaptı ama mahallenin kendine has bir havası vardı. Bu havayı soluyan mahalle sakinleri, hayata her gün yeni bir eğlenceyle başlarlardı. Her sabah, mahallenin bozacısı, tatlıcısı, simitçisi, dilencileri, falcıları, zerzavatçıları teker teker geçerlerdi. Her birinin kendine has söylemleri, şivesi ve tekrar ettiği sözleri vardı. Mesala, poğaçacının her sabah tekrar ettiği "Sıcak sıcak yiyin, Allah razı olsun deyin, Yarın sabah yine bekleyin... sözlerini sabah dokuza doğru işitir ve pencereye koşardık.


Mahallede en çok adı geçen kişi ise, Oya teyzeydi. Oya teyze yetmiş yaşında, emekli bir memurdu. Vakti zamanında zengin bir kadınmış, çocuğu olmadığı için bütün sevgisini kocasına vermiş. Kocasının ölümünden bir ay sonra üstünü başını çıkarıp sokaklarda koşmaya başlamış. Mahalle sakinleri, apar topar hastaneye götürmüşler. Bir süre Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi görmüş. Hastaneden çıktıktan sonra evine gelmiş ve burada yaşamaya başlamış.

Oya teyze akıl hastası bir kadındı ve akşama kadar küfreder, hakaret eder, beddua eder... dururdu. Bir gün olsun ağzından hayırlı bir söz işitmezdik. Küçük bir şey işitse, başını pencereden çıkarır ve olanca küfürleri yapardı. Çocukların başına yukarıdan çanak çömlek ne bulursa atar, ağza alınmayacak küfürler savururdu.

Evime gelen misafirler, balkona çıktığında ilk karşılaşacakları şey Oya teyzenin küfürleri oluyordu. Oya teyze, hiç tahayyül edemeyeceğiniz küfür ve hakaretlerle başlardı bağırmaya... Her gelen misafire "Oya hanımın aklını kaçırdığını, o yüzden ne söylediğini bilmediğini tek tek izah ederdim."

Bir gün mutfakta kahvaltı yapıyorduk, bizi görünce odasının penceresini açtı ve başladı küfretmeye. Her zaman onu anlamaya çalışır ve söylediği küfürlere gülüp geçerdim. İlk defa öfkelendim ve onu "içeri gir, küfretme, ayıp" dedim. Eşim, "Kadın, akıl hastası ne söylediğini bilmiyor ki, ona neden kızdın" dedi. Hayır dedim, elli yıl boyunca normal bir insan olarak yaşamış, eğitim almış, iyi bir işe sahipmiş. O günlerde içinde ve dışında güzel şeyler olsaydı, bilinçaltına iyi şeyler işlenseydi şimdi suyun yüzüne çıkanlar da iyi olurdu dedim...

Onun hayatını normal bir insan olarak geçirdiği günlerde de, huysuz biri olabileceğini düşündüm. Sanırım, iç dünya, bütün bunları kodlamış, akli ve iradi yeteneğini kaybedince de ne varsa dışarı atmaya başlamıştı.

İç dünya aktif bir kaset gibi bizim gördüğümüz, anlamlandırdığımız, yaşadığımız her şeyi kodluyor ve yaşadığımız olaylarla bağlantı kurarak ortaya çıkarıyordu. Dış dünya, insanlar, olaylar birer ayna gibi içimizde anlam buluyordu.

Oya teyzeyle ilgili düşüncemi, onu daha önceki hayatında da tanıyan karşı komşum, Sabriye teyzeye söylediğimde, "çok doğru, eskiden de, kafası kızarsa, başlardı küfretmeye, kimseye bir iyiliği dokunsun istemezdi " diyerek beni destekledi.

Aradan bir ay geçmişti. Eşimle birlikte Fatih'te bir marketten alış veriş yapmış evimize gidiyorduk. Ellerimizdeki poşetlerle aşağı doğru inerken, yaşlı bir adamın, elini yukarı kaldırarak insanlara bir şeyler söylediğini fark ettik. Adam, işaret parmağını yukarı kaldırmış " Allah'ın emirlerine itaat edin, yalan konuşmayın, hile yapmayın, çocuklarınıza şefkat gösterin, komşunuza hal hatır sorun....! Ölüm var, halat kısa, iyilik yapın, iyilik yapın... Vaktinizi boşa harcamayın, çalışın, üretin...! diye bağırıyor, sonra yere düşüp bir süre çırpınıyor ve tekrar kalkıp aynı telkinlerini sürdürüyordu. Hemen yan taraftan bir esnaf dikkatle adamı seyrettiğimizi görünce "vaktinde çok iyi bir adamdı ama aklını kaçırdı" dedi. Eşimin yüzüne baktım ve "İşte bu da bizim delimiz" dedim.

Çünkü, akli dengesi yerindeyken de hayatını iyi bir insan olarak sürdüren bir adam, aklını kaçırdığında, iç dünyasında ne varsa onu taşıyor ve yine iyilik telkin ediyordu.

Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlıl.

Güzel bir yazi, geçenlerde izledigim bir görüntüyü getirdi aklima.

Bakirköy ruh ve sinir hastaliklari hastanesinden bir görüntü. Iki hasta ayni odada kaliyorlar. Hastalardan birisi gece uyaniyor. Etrafina bakindikdan sonra yaninda yatan hastanin yatagina gidip hastanin gözlerini oymaya basliyor. Gerçekten dehsetle izledim, midem alt üst oldu izlerken. Sonuna kadar izleyemedim zaten. Habere göre gözleri oyulan hasta kendini korumayi basaramiyor ve kör oluyor.

Ama görüntüler çok etkiledi beni. Uzun bir müddet etkisinden kurtulamadim. Aklim almadi bir türlü, bir insan nasil bu hale gelir? Muhafazan Allah.
Su yazi biraz açiklik getiriyor gibi bu olaya. Belkide adam 'normal' hayatinda siddet yanlisi biri idi? Sonra aklini yitirince bu siddet eylemi çogaldi, ortaya çikti? Bilemeyiz tabi. Tek bildigim, Rabbim aklimiza mukayyet olsun, bizleri böyle durumlara düsürmesin diye dua etmeyi aksatmamamiz gerektigi.

Paylasim için tesekkürler.

Seninde yüreğine sağlık , _G_ paylaşımın için..
Aslında o kadar çok şey varki anlaşılmayan ama Rabbül âlemin bizi yani inanları korumak için Peygamberleri vazifenlendirip onlara doğruyu yaşamaları anlatılıyor.
Yani anlaşılıyorki din diye yaşadıgımız yasaklar da bizim iyiligimiz için tabiki inanan için öyle.. Peki inanmayan??? eee oda araştırıp bulsun niye diye ??


Seninde yüreğine sağlık , _G_ paylaşımın için..
Aslında o kadar çok şey varki anlaşılmayan ama Rabbül âlemin bizi yani inanları korumak için Peygamberleri vazifenlendirip onlara doğruyu yaşamaları anlatılıyor.
Yani anlaşılıyorki din diye yaşadıgımız yasaklar da bizim iyiligimiz için tabiki inanan için öyle.. Peki inanmayan??? eee oda araştırıp bulsun niye diye ??


Olay bu iste. Bunu anlayabilse insanlar, birsürü sorunun cevabini bulmus olacaklar ama heyhat..

Rica ederim kardesim, sizde saolun.


Hikayeler

MollaCami.Com