Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Dünyayı Ele Geçir Tuşu



Terminator filmlerini bilirsiniz. Dünyayı ele geçirmek isteyen makinelerin ve onlara engel olmak isteyen insanların serüvenlerini anlatıyor. Kanımca Arnold Schwarzenneger’i üne kavuşturan da bu filmler.Ne de olsa Arnold’un adı anıldığında ondan “aa barbar Conan” diye değil de “Terminator” diye söz ediyoruz. Filmlerin başarısından sonra “Sarah Connor Chronicles” adında dizi de seyircilerle buluştu. Ülkemizde henüz ilk sezonu gösterilen dizinin ikinci sezonu da gösterimde. Başkaları ne düşünür bilmiyorum ama bence güzel, beğenerek izliyorum. Aslında fikir güzel olmasa üç film ve bir dizi (şimdilik elbette; Terminator 4 Salvation adlı bir filmin olacağını biliyoruz.) ortaya konamazdı. Terminator serisini beğenerek izleyenler olduğu gibi, dalga geçenler de yok mu; var elbette. Robotların neden ısrarla John Connor’ı hedef aldığı ama mesela zamanda biraz daha geriye gidip dedesini öldürmediği bir muamma. Aynı robotların, Arnold ağabeyimizin daha gelişkin robotları öldürüp öldürüp bir kenara atmasına değinmiyorum bile. Benim zavallı insan beynim, “yahu madem gelişkinler robot Arnold’u öldüremiyor, o halde ben de onu yok etmek için aynısından 3-5 tane daha yollayayım, bu gelişmiş modellere de daha fazla masraf etmeyim” diye düşünüyor.

Şöyle bir düşününce, dünyayı ele geçiren makineler izleğinin ne kadar tutulduğunu hayretle fark ediyorum. Yalnızca Terminator değil bu konuyu işleyen. Frank Herbert’in Dune adlı kitaplarını anımsayalım. Dünyayı ele geçiren kötü kalpli robot Omnius ve onun hizmetkarları aslında ne kadar da Terminator’deki Skynet ve hizmetkarlarını andırıyor.



Frank Herbert’in kitaplar boyunca vurguladığı düsturunu bir kez daha anımsayalım burada: “Asla insan gibi düşünen makine yapmayacaksın.” Asi robotları konu alan Savaş Yıldızı Galactica’da da var kötü yürekli robotlar, Asimov’un “Ben Robot” adlı eserinde de…

Asimov, aslında robotların kötü emellerle kullanılmasını önlemek için, o çok bilinen üç robot yasasını da kurgulamayı ihmal etmemiş:
1) Bir robot bir insana zarar veremez ya da hareketsiz kalarak zarar görmesine seyirci kalamaz.
2) Bir robot, birinci yasayla çelişmediği sürece insanların emirlerini uygulamak zorundadır.
3) Bir robot ilk iki yasayla çelişmediği durumlarda kendini korumak zorundadır.

Asimov’un bu kuralları yazdıktan sonra bir de “sıfır” yasası diye eklediği bir şey var. Bu da şöyle diyor: “Bir robot insanlığa zarar veremez ve etkisiz kalarak insanlığın zarar görmesine neden olamaz.”
İlk üç yasa tam robotlara göre. Her biri oldukça açık ve net biçimde robotların düz mantık yürüterek toplumda varlıklarını sürdürmelerine olanak sağlıyor. Oysa sonradan eklenen yasada bir şey farklı. Bu yasa hiç de robotça değil, daha çok bir insan aklından çıkmış gibi. İşin ironik yanı, Asimov’un kurgusuna göre ilk üç yasayı robotları yapan insanlar, diğeriniyse insanları yönlendiren bir robot olan R. Daneel Olivaw koymuştu.

İnsanlığın yararına bir davranışta bulunmak ya da tam tersi… İşte bu insancıl bir fikir. Bu fikri insancıl buluyorum, tıpkı dünyayı ele geçirmeye çalışan, insanlara başkaldırmış makineler fikrini insancıl bulduğum gibi. Bunlar bin yıl da geçse bir makinenin devrelerinden çıkamaz, meğer ki o makine insansı özellikler taşımaya başlamış olmasın. Eve geldiğinizde telefonunuzun en sevdiğiniz koltuğa oturmuş olduğunu düşünün. Ya da mutfak robotu yatağınıza uzanmış da olabilir. Bundan böyle tuvaleti ben kullanacağım diyen bir fotoğraf makinesi kulağınıza ne kadar anlamlı geliyor? Terminatör ve benzeri robotların dünyayı ele geçirmek istemesi de bu denli saçma bence. Neden ele geçirsin ki? Mesela insanların olmadığı, ama hammadde bakımından zengin uzayda dolanan sayısı belirsiz gezegenler, asteroitler, göktaşları robotlar için çok daha uygun. Makine işgaline karşı koymaya çalışan direnişçi insanlar olmadığı gibi, dünyanın makineler için yıpratıcı olan dengesiz koşulları ya da metali paslandıran oksijen gibi koşulların da olmaması ayrı birer avantaj.

Peki bu korkunun kaynağı ne? Nereden geliyor bu, “makineler dünyayı ele geçirecek” saplantısı? Biz insanlık olarak makineleri kullanarak defalarca dünyayı ele geçirmeye çalıştıksa da, makinelerin kendi başlarına dünya üzerinde hak iddia ettikleri henüz görülmüş bir şey değil. Basit ya da karmaşık, birçok türden makineyi yüzyıllardır kullanıyoruz. Hatta 1200’lü yılların başlarında, günümüz Diyarbakır’ı dolaylarını elinde tutan Artukoğulları sarayında,

Ebu’l İz El Cezeri adındaki bir bilim insanının, kimisi insan biçimli mekanik robotlar ürettiği de bir gerçek. Böyleyken ne oldu da yüzyıllar sonra makinelerin dünyayı ele geçirmesi korkusu başladı.

Kanımca makinelerin, onları yapan insanlara karşı ayaklanacağı fikri çok daha eskilere dayanıyor. Bu fikrin ilk görülen belirtisi “Frankenstein” romanında karşımıza çıkıyor. 1816’da Mary Shalley adında bir kadın yazarın kaleme aldığı kitapta, Doktor Frankenstein adında bir bilim insanının çırpık kırpık etlerden, beden parçalarından yeni bir insan yarattığı anlatılıyor. Sinemada Boris Karloff’un canlandırdığı haliyle hatırlıyoruz Frankenstein’ın canavarını: bir yıldırım ceset parçalarından oluşan bedene can veriyor ve canavar başlıyor düşünmeye. Sorular soruyor, ben kimim, neden var oldum diye. Bir çılgınlık anında da kendisini yaratan Doktor Frankenstein’ı öldürüp kaçıyor. İşte ipucu burada: yaratılanın yaratımı sorgulamasında. Frankenstein kitabının bir adı daha var bizlere ipucu veren: Modern Prometheus. Eski Yunan mitolojisinde Prometheus, önce çamurdan insanı yaratan, sonrasındaysa tanrılardan ateşi çalarak insanlığa getiren titandır. Doktor Frankenstein, yeni bir canlı yaratarak tıpkı Prometheus gibi Tanrı’nın görevine soyunmaktadır. Frankenstein’ın canavarı da tıpkı Adem ve Havva gibi bilinç kazandığında kendini ve yaratımını sorgulamış, sonunda isyan etmiştir. Adem ve Havva arketipinin Terminator’e ya da Cylonlara uzanan hikayesi böyle. Aslında dönüp dolaşıp insanın hikâyesi anlatılan.


Diyorum ya bunların hepsi çok insansı düşünceler. Önümüzde işe yarayacağından emin olduğumuz, üzerinde “dünyayı ele geçir” yazan bir tuş olduğunu düşünelim. Kaçımız ona basmaz? Sırf meraktan bile basabiliriz. Ama bir makine, programında yoksa ona asla basmaz. Ünlü robotbilimci Rodney Brooks, robotların bir gün dünyayı ele geçirip geçirmeyeceğine ilişkin soruyu, biraz da gülerek şöyle yanıtlıyor:

“Hollywood filmlerinde gelişmiş süper kötü robotlar görüyoruz. Bunlar bir gün birdenbire dünyanın aslında insanların elinde çok iyi bir yer olmadığını ve dünyayı bu sıkıcı zayıf canlıların elinden almak gerektiğini düşünüyorlar. Gerçi ergenlik çağındaysanız bunu anlaşılır bulabilirsiniz. Şimdi soru şu: biliminsanları kazayla süper kötü bir robot yapabilir mi? Bunun gerçekleşeceğine inanmıyorum. Gerçek şu ki bu süreç de aşamalardan geçmek zorunda. Süper kötü robottan önce, orta seviyede kötü bir robot ve ondan da önce hafifçe kötü bir robot yapmak gerekir…”

Önümüzdeki 30 yıl içinde robotları günlük yaşantımızda daha çok yer alacak. Robotlar geliyor! Onların dünyayı ele geçirip geçirmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.


Bilim ve Teknoloji

MollaCami.Com