Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


SAHABE YASADIĞI YA BİZ??

Bismillahirrahmanirrahim

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK



Din adamları,sokaktaki vatandaşlar, dindar olanı da olmayanı da(Bu güne kadar biz böyle bir şey kimseden duymadık,Kuran-ı Kerim in dışındaki kitaplarda okumadık, eski alimlerin Menkıbelerinde görmedik Kuran Meallerinde sizin anlattığınız gibi açıklanmıyor bu şimdi nereden çıktı) diyorlar.

Bu doğrumu?-Doğru , Ancak Kuran-ı Kerim 1400 sene evvel Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ona tabi olanlar yani Sahabe Kuran- Kerimi biliyorlardı ve hayatlarına tatbik ediyorlardı.

Onların zamanında ne fıkıh ne hadis ne icmai ümmet nede itikat imamlarının koyduğu akaid vardı.Ve onlar Kuranda beyan edildiği gibi İslamı yaşadılar.

1- Bütün sahabe Allah’a Ulaşmayı dilediler.

39 / ZUMER - 17

Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).

Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

2- Kainatın en büyük Mürşidine tabi oldular.Hepsi Felaha erdiler.



7 / A'RAF - 157

Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâh a (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.

3- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup hidayete erdiler.

Ruhları Allah’a ulaştı.Galu Bela günü verdikleri sözü(MİSAK’ı) yerine getirdiler



13 / RAD - 20

Ellezîne yûfûne bi ahd illâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah'ın ahd ini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misak lerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misak lerini) bozmazlar.

13 / RAD - 21

Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.



7 / A'RAF - 158

Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).

De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayet e eresiniz.”



39 / ZUMER - 18

Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

4- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup Fizik vücutlarınıda Allah’a teslim ettiler.



3 / AL-İ İMRAN - 20

Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ'lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayet e ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR'dir (görendir).

5- Hepsi nefslerinide tavsiye edip Allah’a teslim ettiler.





2 / BAKARA - 136

Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).

Deyin ki: “Biz Allah'a, bize indirilenlere, İbrâhîm'e İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa'ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rab'leri (tarafı)ndan verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasında hiçbir ayırım yapmayız (fark gözetmeyiz). zaten biz, O'na teslim olanlarız.”

6- Hepsi İrşada ulaşıp Muhlislerden oldular.



49 / HUCURAT - 7

Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fısk ı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.



2 / BAKARA - 139

Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).

De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”

7-1 )Hepsi Hakka Tukatihi Takvaya ulaştılar.



3 / AL-İ İMRAN - 102

Yâ eyyuhellezîne âmenû ttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah'a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah'a teslim olun.

7-2) Hepsi iradelerinide Allah’a teslim edip İrşada Memur ve Mezun kılındılar.



9 / TEVBE - 100

Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Sahabe bu Makamlara nerden geldiler..İlk olarak ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEYEREK

Geldiler. Allah’a ulaşmayı dilemeden Peygamber (S.A.V) Efendimize tabi olanlar hiçbir şey

Elde edemediler. Çünkü ihsan alamadılar.



49 / HUCURAT - 14

Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’ mâlik um şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”

Sahabeye tevbe suresi 100. Ayetine baktığımız zaman,İHSANLA TABİ OLDUKLARINI

görüyoruz.İhsanlar Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman ALLAH’IN HEDİYELERİ OLAN 12 İHSANDIR.

Ayrıca Kuran-ı Kerimde geçen<>

Eski Velilerde söylemişlerdir.

Hadislerdede Allah’a ulaşma kavramı geçmiştir.Ancak iblis Onların üzerini küllemeyi başarmış.

Kuranın dışındaki gerçekleri ya toptan kaldırmış yada metinleri doğru bırakmış meallerini değiştirtmiş Kuran’ın da Aslına dokunamayacağı cihetle MEAL VE TEFSİRİNDE değişiklik yaptırmıştır.

MİSAL OLARAK

1-)İCTİBA YOLU: Allah’u Tealaya ULAŞMAK için Peygamberlerin,Şeçilmiş evliyanın yoludur. Mürid değil MURADLAR ve MAHBUPLAR yoludur. İctiba yolunda RİYAZATLAR O’na(Allah’a) kavuşmak nimetine şükretmek içindir.

İMAM-I RABBANİ Türkiye Gazatesi Dini Terimler sözlüğü.

2-)ESKİ VELİLERDEN : Abdulkadir GEYLANİ Hz.<< Ancak Dünya ve Ahiret nimetleri kul ile Allah arasında bir perdedir.ASIL OLAN ALLAH’A ULAŞILMASININ AMAÇLANMASI HİÇ BİR ZAMAN UNUTULMAMASI GEREKEN BİR HAKİKATTIR>>

Kaynak: İslami ilimler ansiklobedisi-Diyanet işleri başkanlığı.

2-HADİSLER:

A- CİBRİL HADİSİ - Cebrail (a.s) Peygamber (S.a.v) efendimize iman nedir diye soruyor PeygamberS.a.v) efendimiz, iman odurki; Allaha ,Meleklerine,O’na Mülaki

Olmaya (yani dünya hayatını yaşarken Ruhunu Allaha ulaştırmaya-ölünce herkesin ruhu ulaşacak), Resullerine ve Öldükten sonra dirilmeye inanmaktır.

SAHİHİ BUHARİ-1 CİLT 58.SAYFA 47. HADİS

Metin aynen duruyor.(LİKAİHİ) fakat meal olarak mülaki fiilini yani Allaha ulaşma fiilini

Öldükten sonra Allahı görmek olarak almışlar.

B-Kim Allah’a ulaşmayı(Mülaki olmayı) muhabbetle arzu ederse ,Allah’ta onu muhabbetle

Kendisine ulaştırır(Mülaki kılar.) Kimde ulaşmayı kerih görürse(Ulaşmayı arzu etmezse )

Allah ‘ta onu kendisine ulaştırmaz.(Kerih Görür)

SAHİHİ BUHARİ -12.CİLT 2043 NOLU HADİS

3-KURAN-I KERİM MEALİ; Yunus suresi 7. ayetinin mealinide <
Ummayanlar>> olarak meallendirmişler.Mülaki fiili Karşılaşmak değil Ulaşmaktır,Kavuşmaktır ve bu dünya hayatını yaşarken ulaşmaktır.Kuran-ı Kerimde Allah(cc) hep bunu buyuruyor. Ve kişinin kendi serbest iradesiyle oluşan bir fiildir.

AYETİN ASIL MANASI ŞÖYLEDİR.

Lugatlarda LikaAllah: Allaha kavuşmak olarak açıklanır işte örnekleri



10 / YUNUS - 7

İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.



10 / YUNUS - 8

Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

29 / ANKEBUT - 5

Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).

Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten en iyi bilendir.


Her iki ayettede arzu etmek yani sadece DİLEMEK var daha sonrası yok bir DİLEK kişiyi

Ateşten kurtarıyor.gerisini Allah tamamlıyor çünkü Onun sözü var.

ŞURA 13;

Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

RAD-27

Kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlet te bırakır ve O'na yönelen(Ulaşmayı dileyen) kimseyi Kendine ulaştırır ( hidayet e erdirir).”

İşte ALLAH bu iki ayette verdiği sözü yerine getirecektir.

Sizde diyeceksinizki Mülaki olmak ulaşmaktır ENAB- MÜNİB temi ulaşmak

Ulaşmayı dilemek? Biz namazlarımızda Allahın evine Kabeye yönelmiyormuyuz.Bu dilemek değilmidir?

Hayır o otarafa doğrulmaktır. Yani Kıble etmek veya Arapça adıyla

<> dır. Münib olmak ise Allah a ulaşmak için niyettir.

Bir yere gitmek için niyetiniz ne ise o dur.

Namazda Duada bir hareket yok sadece Tevella O’na karşı durma

Tavır alma durumundasınız.

Mülaki,Münib,rucu fiillerinde O’na hareket etmek üzere(ruhunuzu Allaha

Ulaştırmak üzere ) harekete geçiyorsunuz.

Ayrıca Mülaki fiilinin bu dünya hayatında ve serbest iradeyle olacağına dair

Aşağıdaki ayetler size ışık tutacaktır.



18 / KEHF - 110

Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).

De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor . O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”



Mülaki olmak eğer kıyametten sonra Allah(c.c) ile karşılaşmak olsaydı.

1- Arzu etmek olmazdı.,kim ölümü arzu eder.Bir an arzu ettiğimizi düşünelim Allah’ın bunu yerine getireceğinimi zannediyorsunuz Hayır.

Çünkü ;



3 / AL-İ İMRAN - 145

Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).

Ve Allah'ın izni olmadan, hiç kimse için ölmek yoktur. (Ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır. Kim dünya sevabı isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabı isterse, kendisine ondan veririz. (Şükredenleri) ŞAKİR'leri yakında mükâfatlandıracağız.

2-Salih amel şartı olmazdı. O zaman Salih amel işlemeyenler,şirk

Koşanlar ölmüyecektir veya Allah(c.c) ile karşılaşmayacaklardır.toprak

Olup yok olacaklardır.

Peki kişi Hayattayken Allah’a ulaşmayı dilemezse ne olur? Kendine yazık eder pişman olur ama son pişmanlık fayda vermez. Yükleriyle

(Günahlarıyla) beraber olur.



6 / EN'AM - 31

Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).

Allah'a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah'a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?



10 / YUNUS - 45

Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayet e eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).



Demek ki Dilemek var,Farz ve herkes bu görevi yerine getirebilecek özelliktedir. O zaman kişi ne yapacak

1-Allah ‘a(c.c) Ulaşmanın VAR olduğuna

2-Farz olduğuna

3-Kendisininde bu özelliğe sahip olduğuna kalben inanacak.



Ve Allah’a (c.c) <
Takva sahibi olmak istiyorum. Taguttan insan ve cin şeytanlardan

Korunmak istiyorum Sana dönenlerin yoluna tabi olmak istiyorum.

Sana hidayet olmak istiyorum beni hidayete erdir. Maksadım Sana

Ulaşmak ve Senin rızana kavuşmak Sana Mülaki olmayı arzu ediyorum.

Diye dua edeceksiniz Namazlarınızda ve her aklınıza geldiğinde



42 / ŞURA - 16

Vellezîne yuhâccûne fîllâhi min ba’di mestucîbe lehu huccetuhum dâhıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azâbun şedîd(şedîdun).

O'na (Allah'ın) davetine icabet edildikten sonra Allah hakkında tartışanlar; onların huccetleri (delilleri), Rab'lerinin indinde bâtıldır. Onların üzerinde (Allah'ın) gazabı ve şiddetli azap vardır.





31 / LOKMAN - 15

Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah''a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.



6 / EN'AM - 90

Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne).

İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayet ine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de.




Ancak şeytan;Sıratı musatakimin önünde oturuyor. Ve sizin nefsinize sizin kendi Fikrinizmiş gibi fısıldayacaktır.nefsinizde size vesveseler verecektir.

Çünkü siz Allah’a(c.c) ulaşmayı dileyeceğiniz anda Allah’a (c.c) ulaştıracak

Yol sıratı mustakim olduğu için şeytan sizi oraya sokmamak için bütün

Gayretiyle mücadele edecektir. Hem sizi fısıltılarla hemde kendi dostlarına

Sizinle mücadele etmek için vahyedecektir.



7 / A'RAF - 16

Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).

(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîm in'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.



6 / EN'AM - 121

Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk ( fısk un), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).

Ve üzerine Allah'ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısk tır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka siz müşrikler olursunuz.

Nefsiniz veEtrafınızdakiler; arkadaşlarınız,eşleriniz, çocuklarınız , güvendiğiniz Hocalarınız sizi dileyinceye kadar alıkoymaya çalışacaklardır.

Ama diledikten sonra dilekçeniz işleme girdiği andan itibaren Kainat

Bir araya gelse O’nun yolundan alıkoyamaz.

Onun için Allah(c.c) buyuruyorki.



50 / KAF - 16

Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.

Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.



O zaman her vesvese geldiğinde Allah’a(c.c) tevekkül ederseniz. O sizi

Vesveselerden uzaklaştıracak ve Allah’a(c.c) ulaşma dileğinizi gerçekleştirecektir.



Bugün <> İnsanlara yabancı,sonradan çıkarılmış Dine katılmaya çalışılan bir HURAFE, geliyorsa bunun sebebi

KUR’AN dan uzuklaşmamız ve EMANİYYE’yi(Kuran dışındaki el yazması kitapları) DİNİN TEMELİ olarak kabul etmemizden kaynaklanıyor.

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMENİN DİĞER BİR AÇIKLAMASI HİDAYET AÇISINDANDIR.

Bütün insanlar başlangıçta dalalettedir.Peygamberlerde buna dahildir.

Taki Hidayete adım atıncaya kadar.

Hz. İbrahim



6 / EN'AM - 77 : Ay'ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.” dedi

Peygamber (s.a.v.)efendimiz.


93 / DUHA – 7

Ve seni dalâlet te buldu sonra hidayet e erdirdi.

Hz.Musa

26 / ŞUARA - 20 : Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.

Dalalette kalınırsa ne olur.?

1-Kesin cehennemliktir.



17 / İSRA - 97

Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).

Ve Allah, kimi (Kendisine) ulaştırırsa, artık o hidayet e ermiştir. Ve kimi dalâlet te bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için O'ndan (Allah'tan) başka dostlar bulamazsın. Ve kıyâmet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü (sürünerek) haşrederiz (edeceğiz, toplayacağız). Onların me'vası (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz, onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık (arttıracağız).





19 / MERYEM - 75 : De ki: “Kim dalâlette ise o zaman onlar ya vaadolundukları azabı veya o saati (kıyâmeti) görene kadar Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir.” Böylece kimin mekân bakımından daha şerrli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu yakında bilecekler.



22 / HAC - 4

Kutibe aleyhi ennehu men tevellâhu fe ennehu yudılluhu ve yehdîhi ilâ azâbis saîr(saîri).

Onun (şeytanın) üzerine yazıldı ki; kim, ona (şeytana) dönerse, o taktirde onu mutlaka dalâlet e düşürür ve onu cehennem azabına götürür.



2-Bu dünyada huzursuzdur ve başkalarınada huzursuzluk verir.



5 / MAİDE - 105

Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayet te iseniz, dalâlet teki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allâh'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

3-Şaşkındırlar ,Azgındırlar.



7 / A'RAF - 186

Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh(lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Allah kimi dalâlet te bırakırsa, artık onun için bir hidayet çi ( hidayet e erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terkeder (bırakır).

4-Hüsrandadırlar.



7 / A'RAF - 178

Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Allah kimi hidayet e erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayet e ermiştir. Ve kim dalâlet te bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).

5-şeytanın dostudurlar.



7 / A'RAF - 30

Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâlet u, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Bir kısmı hidayet e erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah'tan başka şeytanları dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayet e erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar). Daha yedi kötü hal ondadır.



O zaman dalaletten kurtulmamız gerekiyor ama nasıl?

Hidayete tabi olarak(Allah a ulaşmayı dileyerek.) Hidayete ererek.

İnsan yaratılışında HİDAYET ve DALALET olmak üzere iki taraflıdır.O’na HİDAYET(Üstünlük)tarafını tanıtabilmek için bunu kuvvetlendirmeye çalışmasını sağlamak için bir HOCA bir ÜSTAD lazımdır.

MUHAMMED HADİMİ (İslami İlimler Ansiklopedisi Diyanet işleri Başkanlığı

İşte MUHAMMED HADİMİ HZ. De buyurduğu gibi HİDAYETİ beyan eden

Her dönemde RESUL,MÜRŞİD,HİDAYETÇİ,NEZİR Adıyla Allah’ın yetkilileri

DAVETÇİLERİ mutlaka vardır.

35 / FATIR - 23

İn ente illâ nezîr(nezîrun).

Sen sadece bir nezirsin (uyarıcısın).

35 / FATIR - 24

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).

Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.



18 / KEHF - 57

Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden).

Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayet e davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayet e eremezler.



2 / BAKARA - 38

Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayet ime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.”





20 / TAHA - 123

Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.

(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayet ime tâbî olursa artık o, dalâlet te kalmaz ve şâkî olmaz.”



6 / EN'AM - 90

Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne).

İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayet ine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de.

PEKİ HİDAYET NEDİR? BİZE NASIL GELECEK VEYA NASIL BEYAN EDİLECEK?

Hidayet bu günkü din adamları ve din hakkında biraz bilgi sahibi olanlar. Daha önceki alimlerden öğrendikleri gibi tarif ederler.<< DOĞRU YOLDUR>>

Hidayet doğru yol değildir. Yol değildir çünkü Allah (c.c) ayetlerinde Hidayetin yol olmadığını ortaya koyuyor.



1 / FATİHA - 6

İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

(Bu istiane 'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM 'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).

Eğer hidayet doğru yol ise sıratı mustakimde doğru yol olarak biliniyor<< doğru yolu doğru yola eklemi>> buyuruyor.





46 / AHKÂF - 30

Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).

Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Hz. Musa'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.

Burada tariki mustakim ;istikamet üzere olan yol , hidayetide yol olarak alırsak. Yolu yola

Ekledikmi diyeceğiz.

29 / ANKEBUT - 69

Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne).

Ve Bizim uğrumuzda (nefsleri ile ve Allah'ın düşmanları ile) cihad edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza ( Sıratı Mustakîm ler'e) hidayet ederiz (ulaştırırız). Ve muhakkak ki Allah, mutlaka muhsinlerle beraberdir.

Burada yollarımıza yol mu ekleyeceğiz diyeceğiz.



37 / SAFFAT - 23

Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).

Allah'tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennem) yoluna hidayet edin (ulaştırın).



Burada cehennem yoluna Doğru yolmu diyeceğiz

Demek oluyorki Hidayet kesinlikle YOL, Doğruyol değildir.



Peki nedir? Ulaşma ,ulaştırma,seyri sülük, harekettir.

Allahu Teala nasıl açıklamıştır: önce insanlarınKuran’dan uzak olarak bilgisizliğinden kaynaklanan<< kavram kargaşasınıda dile getirerek>> şöyle buyuruyor.







6 / EN'AM - 71

Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah'ın hidayet e erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayet e gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak, o, hidayet tir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”

Bu ayette Allah’u Teala Hidayetin gerçek anlamını bilmeyenlerin Bizim

Cemaatimize gel hidayette olursun veya 3-5 Farzı yerine getir Hidayette

Olursun diye çağırdıklarını buyuruyor. Çünkü şeytan onlar vasıtasıyla

Hidayeti gizleyerek Araf 16 da belirtildiği gibi hedefine ulaşmak istiyor.

7 / A'RAF - 16

Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).

(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîm in'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

Hidayetin Allah’a(c.c) ulaşmak olduğu ortaya çıkarsa herkez sıratı mustakim üzere olacak

Şeytanda çatlayacak. Onu önlemek için insanları kandırıp şaşkın bırakacaktır. Bu güne kadar

Bunu başarmıştır.

Daha öncede böyle olmuştur hangi kavme Peygamber,Resul veya Mürşidler hidayeti açıklamışsa onlar atalarının dinine (inandığı şeylere) sarılmış ve hep yalanlamışlardır veya

İnkar etmişlerdir.





2 / BAKARA - 170

Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

Ve onlara: “Allah'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayet e ermemiş olsalar bile mi?



5 / MAİDE - 104

Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e (itaate) gelin.” denildiğinde; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)” derler. Ya onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayet e ermemişlerse de mi...?



31 / LOKMAN - 21

Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).

Ve onlara "Allah'ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!" denildiği zaman: "Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (putlara) tâbî oluruz." dediler. Ve şeytan onları, alevli ateşin (cehennemin) azabına çağırıyor olsa da mı?



43 / ZUHRUF - 22

Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).

Hayır, (onlar) dediler ki: “Gerçekten biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve muhakkak ki biz, onların izi üzerinde hidayet e erenleriz.”

43 / ZUHRUF - 23

Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).

Ve tıpkı bunun gibi, senden önce bir ülkeye bir nezir göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.



43 / ZUHRUF - 24

Kâle e ve lev ci’tukum bi ehdâ mimmâ vecedtum aleyhi âbâekum, kâlû innâ bi mâ ursıltum bihî kâfirûn(kâfirûne).

(Nezirlerin hepsi): “Size babalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden (dînden) daha çok hidayet e erdirecek olanı getirmiş olsam da mı?” dediler. (Onlar da): “Muhakkak ki biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.” dediler.



İtikat imamlarından MATURİDİ’de şöyle söylüyor.

*Ehli Sünnet şöyle dedi: Allah’u Tealanın HİDAYETE erdirmesi demek <
Saptırmakta (DALALET) da onda DALALETİ meydana getirmesi demektir. MATURUDİ AKAİDİ -157

Yukarıda söylediğimiz gibi bütün insanlar zaten dalalettedir.HİDAYETE erdirmek Allah’a aittir.Ancak kul ilk adımı atmadan(Allah’a ulaşmayı dilemeden) onunla ilgilenmez.Çünkü insan serbest iradenin sahibidir ve Allah (c.c) kendi rızası olmaksızın kimsenin iradesine karışmaz.

Ancak Allah’u Teala hidayetin gerçek anlamını aşağıdaki ayetlerde şöyle buyurmuştur.



6 / EN'AM - 71

Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah'ın hidayet e erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayet e gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “ Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak, o, hidayet tir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”



2 / BAKARA - 120

Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “ Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayet tir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.



3 / AL-İ İMRAN - 73

Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET , Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır . (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'un Alîm'dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

Demekki Hidayetin gerçek anlamı Allah’a(c.c) Ulaşmaktır.o zaman kişinin

Kurtuluşu Hidayet ile mümkünse Hidayette Allah’a (c.c) Ulaşmaksa bunun

Temeli Allah’a (c.c) Ulaşmayı dilemektir.

Çünkü dilediğimiz an Dalaletten Hidayete adım atarız.Hidayete ermemiz ise Allah’ın(c.c) garantisindedir.

HİDAYET:Cenabı hakkın,İNSANIN KALBİNDEN HER SIKINTIYI VE DARLIĞI

ÇIKARIP YERİNE RAHATLIK,GENİŞLİK VERİP KENDİ EMİR VE YASAKLARINA UYMADA TAM BİR KOLAYLIK İHSAN ETMESİ VE KULUN

RIZASINI KENDİ KADERİ VE KAZASINA TABİ EYLEMESİDİR.

MUHAMMED MASUM-islam İlimleri Ansiklopedisi.Diyanet işl.Başkanlığı



13 / RAD - 27

Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlet te bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır ( hidayet e erdirir).”



42 / ŞURA - 13

Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Bu ayeti kerimelerden anlaşılıyorki Hideyete ermek sadece Allah’u Tealaya Ulaşmayı dilemekle gerçekleşiyor.

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMENİN BİR BAŞKA AÇIKLAMASI: TAKVA AÇISINDANDIR.

TAKVA nedir? Kelime olarak korkmak,sakınmak,çekinmek, dinin yasak ettiklerinden uzak durmak kendini alıkoymaktır, Ancak, Din adamlarının tarifi hep Allah’tan(c.c) korkmak olmuştur.Bütün Kuran-ı Kerim meallerinde nerede Takva kelimesi geçmisse hep Allah’tan(cc) korkmak şeklinde açıklandığı

İçin de herkes ben Allah tan korkuyorum o zaman ben takva sahibiyim diyor.ve takva sahibi

Olanlarıda cennetine alacağına göre bende cennetliğim günahlarım kadar cehennemde cezamı çekeceğim sonra cennete gireceğim diyor.

Evet takva sahibi olanlar kesin Cennetliktir. Yetmez hiç ceza çekmeden cennete girer Allah(c.c) bu hususta garanti vermiş.



50 / KAF - 31

Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.



3 / AL-İ İMRAN - 15

Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).

De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için Rab'lerinin katında içinde devamlı kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan rıza (makamı) vardır.” Allah kullarını BASÎR'dir (görendir, görücüdür).

Ama takva ne Allah’tan korkmak ne haramdan kaçmak,nede dinin yasaklarını çiğnememektir.(kendi kendine)

Eğer Allahtan korkmak olsaydı şeytanda cennetlik olurdu çünkü enfal 48 ve Haşr 16 da Şeytan ben Allah’tan korkarım diyor.Bildiğiniz gibi Şeytanın gideceği yer Cehennemdir ve kesindir.



8 / ENFAL - 48

Ve iz zeyyene lehumuş şeytânu a'mâlehum ve kâle lâ gâlibe lekumul yevme minen nâsi ve innî cârun lekum, fe lemmâ terâetil fietâni nekesa alâ akıbeyhi ve kâle innî berîun minkum innî erâ mâ lâ terevne innî ehâfullâh(ehâfullâhe), vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Ve şeytan, onlara amellerini süslemişti. Ve şöyle dedi: “Bugün insanlardan size gâlip olacak yoktur. Ve muhakkak ki ben, size müttefikim (yardımcıyım).” Fakat iki toplum, (birbirini) görünce iki topuğu üzerinde arkasına dönüp kaçtı ve “Ben, sizden uzağım. Gerçekten ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Muhakkak ki ben, Allah'tan korkarım.” dedi. Ve Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.



59 / HAŞR - 16

Ke meseliş şeytâni iz kâle lil insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbel âlemîn(âlemîne).

(Münafıkların size vaadleri), şeytanın (vaadlerinin) durumu gibidir. İnsana: “İnkâr et (kâfir ol).” demişti. Fakat, inkâr ettiği zaman: “Muhakkak ki ben senden uzağım, elbette ben, âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım.” dedi .



O zaman takva nedir

1- Allah(c.c) Tarafından ikram olunmaktır.



49 / HUCURAT - 13

Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).

Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.





19 / MERYEM - 85

Yevme nahşurul muttekîne iler rahmâni vefdâ(vefden).

O gün muttakileri (takva sahiplerini), Rahmân'ın huzurunda izzet ve ikramla haşredeceğiz (toplayacağız).



2-Allah(c.c) tarafından korunmaktır.



3 / AL-İ İMRAN - 120

İn temseskum hasenetun tesû’hum, ve in tusibkum seyyietun yefrahû bihâ ve in tasbirû ve tettekû lâ yadurrukum keyduhum şey’a(şey’en), innallâhe bi mâ ya’melûne muhît(muhîtun).

Eğer size bir hasenat (iyilik) dokunursa, onlar üzülür. Eğer size bir seyyiat (kötülük) isabet ederse, onunla ferahlarlar (sevinirler). Eğer sabreder, (Allah'a karşı) takva sahibi olursanız, onların tuzak ve hileleri, size hiçbir zarar veremez. Hiç şüphesiz Allah, onları yaptıkları şeyler ile kuşatmıştır .



1- Kesin Cennetlik alametidir. Neden Cennetlik alameti:

Çünkü ikramlarıyla

NEDİR BU İKRAMLAR

HAKKI BATILDAN AYIRAN FURKANLARDIR.

*Daha önce tebliğe muhatap olmuşsa uzuvlarına veya hassalarına konmuş olan engelleri kaldırılarak idraki sağlanır.

*Günahları Örtülür.Sevabı günahından fazla hale gelir.

*Mürşidine ulaştığında örtülen günahları kadar sevap kaydedilir.

*Fazıl Salavat ve Rahmet Salavat olarak nurlar kalbe girmeye başlar.

*Kalbine iman yazılır.











8 / ENFAL - 29

Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.



65 / TALÂK - 5

Zâlike emrullâhi enzelehû ileykum, ve men yettekıllâhe yukeffir anhu seyyiâtihî ve yu’zım lehû ecrâ(ecren).

İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Ve kim Allah'a karşı takva sahibi olursa, onun günahlarını örter. Ve onun ecrini azamî artırır.



Ve netice:



3 / AL-İ İMRAN - 15

Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).

De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için Rab'lerinin katında içinde devamlı kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan rıza (makamı) vardır.” Allah kullarını BASÎR'dir (görendir, görücüdür).



50 / KAF - 31

Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

2- Dünya hayatındada işleri kolaylaştırılır.



65 / TALÂK - 4

Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurin vellâî lem yahıdn(yahıdne), ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne hamlehunn(hamlehunne), ve men yettekıllâhe yec’al lehu min emrihî yusrâ(yusren).

Ve eğer hayzdan (adetten) kesilmiş olan kadınlarınızdan şüphe ederseniz, o taktirde onların iddeti (müddeti) 3 aydır ve henüz hayz (adet) olmamış kadınların da (iddeti 3 ay). Yüklü olan (hamile) kadınların müddetleri ise yüklerini bırakıncaya (doğum yapana) kadardır. Ve kim Allah'a karşı takva sahibi olursa, (Allah) işinde ona kolaylık sağlar.

AHİRET SADETİYLE BERABER DÜNYA SAADETİNİDE İÇERMEKTEDİR.

10 / YUNUS - 62

E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

10 / YUNUS - 63

Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).

Onlar, âmenû durlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10 / YUNUS - 64

Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır . Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

Peki nasıl takva sahibi olunur?

Elcevap ; Allah’a ulaşmayı dilemekle olunur.



*Allah’a ulaşmayı dilemek 1.TAKVADIR ve 1.Kat Cennetin sahibidir.

*Mürşidine ulaşmak 2.TAKVADIR ve 2.Kat Cennetin sahibidir.

*Ruhu Allah’a ulaşınca 3.TAKVADIR ve 3 .Kat Cennetin sahibidir.

*Fizik vücudunu teslim 4 .TAKVADIR ve 4 .Kat Cennetin sahibidir.

*Nefsini teslim edince 5. TAKVADIR ve 5.Kat Cennetin sahibidir.

*İrşada ulaşınca 6. TAKVADIR ve 6.Kat Cennetin sahibidir.

*İradesini teslim edince 7.TAKVADIR ve 7.Kat Cennetin sahibidir.

Nihayete erişip Allah’u Tealaya teveccüh eden VELİ kavuşmak ve Batıni

İle görmek zevkleri içindedir.RUCU eden ise her an Allah’u Tealanın

İradesi ile hareket eder kendi iradesi yoktur.

İMAMI RABBANİ –Türkiye Gazetesi Dini Terimler Sözlüğü



30 / RUM - 31

Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Münib ;Hakka Allah’a yönelen,günahı terk ederek Allah’a yönelen olarak bilinir.Allah’a yönelmek Allah’a Ulaşmayı dileyenin harekete geçme anıdır.

Bu anı Allah işitir ve bilir ve gereğini yerine getirir.

47 / MUHAMMED - 16

Ve minhum men yestemiu ileyke, hattâ izâ harecû min indike kâlû lillezîne ûtûl ilme mâzâ kâle ânifâ(ânifen), ulâikellezîne tabaallâhu alâ kulûbihim vettebeû ehvâehum.

Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır.

47 / MUHAMMED - 17

Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.

Ve onlar ki hidayet e ermişlerdir, (Allah) onların hidayet ini artırdı ve onlara takvalarını verdi.

Yukarıdaki 2 ayette açıklandığı gibi ,takva sahibi kılar,takvasını verir.



22 / HAC - 54

Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm 'e hidayet edendir.

Burada takvanın kişinin kendi kendine oluşturabileceği bir özellik olmadığı

Kişinin Allah’a ulaşmayı dilediği anda Allah’ın takva sahibi kıldığını görüyoruz. Zaten Allah (c.c) ile olan ilişkinin temeli olan <>

Olmasıda Allah’a Ulaşmayı dilemesine bağlıdır.



11 / HUD - 29

Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû , innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).

Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.



CİBRİL HADİSİ - Cebrail (a.s) Peygamber (S.a.v) efendimize iman nedir diye soruyor PeygamberS.a.v) efendimiz, iman odurki; Allaha ,Meleklerine,O’na Mülaki

Olmaya (yani dünya hayatını yaşarken Ruhunu Allaha ulaştırmaya-ölünce herkesin ruhu ulaşacak), Resullerine ve Öldükten sonra dirilmeye inanmaktır.

SAHİHİ BUHARİ-1 CİLT 58.SAYFA 47. HADİS

Böyle bir imana sahip olmayan kimsenin imanının ona fayda vermediğini

Allah’u Teala şöyle buyuruyor.



32 / SECDE - 29

Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."





6 / EN'AM - 158

Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbik(rabbike), yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ(hayran), kul intezırû innâ muntezırûn(muntezırûne).

Onlar (illâ), onlara meleklerin gelmesini mi veya senin Rabbinin gelmesini mi veya senin Rabbinden bazı âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinden bazı âyetlerin (mucizelerin) geldiği gün, daha önce îmân etmemişse ( âmenû olmamışsa) veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez . De ki: “Bekleyin! Muhakkak ki; biz de bekleyenleriz.”

İmanıyla nasıl hayır kazanılır? Hayır nedir? Hayır derecat (sevap) kazanmaktır.Bu kazanç kendisinin günahlarından fazla derecede olacak ki

Kendini kurtarabilsin. Yani sevap tartıları günah tartılarından fazla olacakki

Kazançları boşa gitmesin ve felaha ulaşsın.

Bu da Yukarıda geçen ayetlerden biri olan Enfal suresinin 29.ayeti kerimesindeki TAKVA sahibi olmasıyla gerçekleşen Allah’ın imkanlarıyla

Mümkün olur . (Günahların örtülmesi … v.s.)




Din adamları,sokaktaki vatandaşlar, dindar olanı da olmayanı da(Bu güne kadar biz böyle bir şey kimseden duymadık,Kuran-ı Kerim in dışındaki kitaplarda okumadık, eski alimlerin Menkıbelerinde görmedik Kuran Meallerinde sizin anlattığınız gibi açıklanmıyor bu şimdi nereden çıktı) diyorlar.

Bu doğrumu?-Doğru , Ancak Kuran-ı Kerim 1400 sene evvel Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ona tabi olanlar yani Sahabe Kuran- Kerimi biliyorlardı ve hayatlarına tatbik ediyorlardı.

Onların zamanında ne fıkıh ne hadis ne icmai ümmet nede itikat imamlarının koyduğu akaid vardı.Ve onlar Kuranda beyan edildiği gibi İslamı yaşadılar.

Kainatın en büyük Mürşidine tabi oldular.Hepsi Felaha erdiler.

7 / A'RAF - 157

Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâh a (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.




Allah razı olsun.

Onlar Kuran'a tabi oldular ve kurtuldular. Abilerine, şeyhlerine, üstadlarına tabi olanlar ve onlara Allah'a itaat edermiş gibi itaat edenler iyi okusunlar.


Hutbe ve Vaazlar

MollaCami.Com