Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


ÇİN DENEMELERİ’DEN BİR HİKÂYE

“Hangchou’da bir meyveci vardı. Bu adam portakalları muhâfaza etmesini o kadar iyi bilirdi ki; portakallar sıcakta da, soğukta da bozulmazlardı. Yemişler, meydana çıkarıldığı zaman pırıl pırıl; elle dokunulunca yada (Yada, tılsımlı olduğuna inanılan bir cins parlak ve kıymetli taş olup dile dokundurulduğunda ağzı tatlandırırmış. Eski Türkler bu taşın kudsiyetine inandıkları için, yağmur duâsına çıkacaklarında beraberlerinde götürürlermiş.) gibi tatlı idiler. Renkleri de altın rengi gibi idi. Fakat kesildikleri vakit görülürdü ki, içleri eski pamuk gibi kuru idi. Buna şaştım ve kendisine sordum:
— Sen malını, kaplara konsun da atalara kurban olarak sunulsun diye mi; yoksa müsâfirlere ikrâm edilsin diye mi satıyorsun? Yahut da, budala ve gâfilleri aldatmak için mi bunları dıştan bu kadar güzel kılıyorsun? Sen gerçekten müthiş bir sahtekâra benziyorsun.
Yemişçi gülümseyerek şöyle cevap verdi:
— Yıllardan beri bu işi yaparım; bununla yaşar, varlığımı muhâfaza ederim. Ben satarım, başkaları alır. Şimdiye kadar kimse bana bunlar hakkında bir şey söylememiştir; yalnız sizin hoşunuza gitmediler. Hem sonra, bugün sahtekârlık eden yalnız ben değilim, çok kişi var. Şunun üzerine hiç düşünmediniz mi:
Kaplan derisinden yastıkları üzerine, sanki şehri müdâfaa ediyorlarmış gibi mânâlı tavırlar ve edâlarla oturan subay diplomalı kimseler... Bunlar acaba savaş taktiğinin kâidelerini kullanacak iktidarda kimseler midir?
Tapınağın hâmîsi imiş gibi ihtişamla oturan o memur külahlı, geniş kuşaklı insanlar, iyi bir hükümet işi başaracak kudrette midirler?
Şakîler ayaklanırlar; fakat bu kimseler memleketi onlara karşı müdâfaa etmezler. Halk sıkıntı içindedir; fakat bunlar yardımına koşmasını bilmezler. Maiyyetleri yolsuzluklarda bulunurlar; ama bunlar mâni olmazlar. Kanunlar kötüdür; lâkin bunlar onları düzeltmekten âcizdirler. Devlet hazînesinin nasıl israf edildiğine utanmadan, sıkılmadan bakakalırlar. Bunları; o büyük resmî dairelerinde oturur, güzel atları üstünde dolaşır, en güzel içeceklerle mest olur, en nefis yemeklerle karınlarını doldurur görenler, korku ve titreme duyarlar. Halbuki bunlar da, hep dıştan altın ile yada, içten çürük pamukturlar; öyle değil mi? Ama siz bunlara bakmıyor, yalnız benim portakallarımla meşgul oluyorsunuz.
Bu cevap karşısında sustum; karşılık verecek durumda değildim. Çekildim ve adamın sözleri üzerine düşünceye daldım. Bu adam, bu dünyanın kötülüğünden duyduğu hiddeti, portakal misâliyle ifade eden bir hiciv üstâdı değil de nedir?” (Çin Denemeleri, trc. N. Hızır, MEB Yay. İstanbul, 1992, s. 102-103)

Teşekkürler...


Teşekkürler...

Allah razı olsun kardeşim paylaşımın için..


Hikayeler

MollaCami.Com