Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
İçimizdeki şeytanı nasıl dizginleyebiliriz?
Büyük ve çetin bir süreç olan dünya imtihanında en büyük problemlerimizden biri, bizi sürekli yanlış yapmaya zorlayan şeytanla olan mücadelemizdir. Cenabâı Hakkâa (cc), âKötü şeyleri güzel göstererek kullarını kötü yola saptıracağım!â (Hicr Sûresi 32â42) mealinde isyanını dile getiren şeytan birçok açıdan insanlara musallat olmaktadır.
Sonunda Cennet müjdesi ve Cehennem tehdidi olan bu müthiş mücadelede şeytan maalesef yalnız da değildir. Ruh dünyamızda bir gizli ajan gibi nefsimizi ve enaniyetimizi tutmakta, âlümmeâi şeytaniyeâ denilen ve mahiyetini çözemediğimiz manevi bir merkezle de irtibatlı olarak sürekli kan ve damarlarımızda dolaşarak kulaklarımıza günah telkinlerini üflemektedir. Her ne kadar Cenabâı Hak, akıl ve kalbin birleştiği ve buluştuğunda yaşanan ikna, itminan ve kanaat duygusu olarak tarif edebileceğimiz vicdan duygusunu, aklı ve kalbi verse de buna rağmen müâminin imtihanı yine de oldukça dehşetlidir. Çünkü âdesiseci, dalavereci, hakkı bâtıl, batılı hak gösterenâ dolandırıcı tavrıyla şeytan aklı ve kalbi de çeşitli varta ve tehlikelerle kendi yoluna yönlendirebilmektedir. Şeytanın ve nefsimizin saldırılarından kurtulabilmek için maddemizi değil ruh ve mânâ dünyamızı yükseltmemiz gerekiyor. Bir insanda madde hakim oldukça, ruh dünyası kalınlaşır, madde geri çekildikçe de mânâ âlemine ait kapılar yavaş yavaş açılır. Onun için büyük zâtlar nefsi terbiye metotlarından biri olarak riyazeti uygulamış ve tavsiye etmişlerdir. Riyâzeti, hadislerin ışığında az yemek, az uyumak, az konuşmak olarak tarif edebiliriz. Şehvet, akıl ve âsâbi kuvvetlerimizi dinimizin emirleri çerçevesinde kullanmaya Sıratâı Müstakim (Orta Yol) denir. Fuhşa düşüp sefil olmak ifrat, çok özel kaderi haller dışında hiç evlenmeyip fitneler içinde yaşamak tefrittir. Aklını cerbeze ve demagoji aleti olarak kullanıp hakkı batıl, batılı hak göstermeye çalışmak ifrat, hiç kullanmayıp, aptal bir tavır almak ise tefrittir. Cesareti en aşırı noktaya götürüp, zulme vardırıp hakkı batılı karıştırmak ifrat, hakkını aramayıp normal insanları bile kendi karşısında despot haline getiren korkakça tavır almak ise tefrittir. Dinimizin ve Efendimizâin (sas) bize öğütlediği ise aklımızı hak yolunda kullanmak, hayırlı ve bereketli bir evlilik hayatı yaşamak ve mukaddes mefhumların tezyifi karşısında müspet cesareti ve hamiyeti ele alabilmektir. Bu, Sıratâı Müstakim/Sünnetâi Seniyye çizgisidir. Mesleğimizi ve çalışma tempomuzu da göz önüne alarak daha az yiyerek, daha az uyuyarak sürekli şımarmaya yatkın nefislerimizi terbiye yoluna gidebiliriz. Bir kalem işçisiyle, bir maden işçisinin yeme ve uyuma limiti mutlaka aynı olmayacaktır. Ancak herkes o âgevşeme ve şımarmaâ limitini kendine göre tayin edip bir sınır çizebilir. Bu giderek ruh dünyamızdaki ulvi duyguları ve rüyalarımızı müspet yönde etkileyecektir. Bu hâl Efendimizâin (sas) rüyalarımızı şereflendirmesine en layık hâldir. Bir şiirde ifade edildiği gibi, âGözlerimizin içine başka hayâl girmemelidirâ. Gözlerini, kulaklarını ve lisanını haramdan sakınan kişinin ruh dünyası o oranda berraklaşacaktır. Asla harcayamayacağımız kalorideki gıdaları oburca tıkınmak üstümüzde miskinlik, uyuşukluk, tembellik ve pintilik gibi hiç de Müslümanâa yakışmayan hallerin oluşmasına sebep olacaktır. Midemiz günde dört vardiya çalışan bir atölye değildir. Müslüman hepimizin bildiği gibi yemek için yaşamayan, yaşamak için yiyen insandır. Vücudumuza aldığımız her fazla kalori bizi gayri meşru yollara teşvik edecek, bu bir alışkanlık haline geldiğinde de haram helal duygusu ve imanın incelikleriyle ilgili hassas duygular yavaş yavaş kaybolacaktır. âKılletâi kelâmâ (az, öz, hikmetli, içinde gıybet, iftira, haset, dedikodu olmayan Hakkâtan şaşmayan söz), âkılletâi taamâ (helal, temiz, vücuda zararı olmayacak nispette az yemek ve içmek), âkılletâi menâmâ (az uyumak) Hakk (cc) dostunun önemli vasıflarındandır. İnsan, hayatını nefsinin kölesi olarak değil, iradesinin yoldaşı olarak yaşamalıdır. Bunun için de insanı insan yapan vasıfları, O'nun rehberliğinde, fıtratının bir parçası haline getirmeli ve onları hayatına hayat kılabilmelidir. MİDE EN ŞERLİ KAPTIR! âAdemoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Oysa belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak nefsin galebesiyle, illâ da mideyi doldurma işini yapacaksa bâri onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın. Her türlü hastalığın küpü midedir.â (Tirmizi, Zühd 47)
MUSTAFA AYDIN