Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Musîbetlere sabretmek ve onlardan ibret almak (Hutbe)

Kulluk; ahde vefa, konulan hududa îtina, verilene rıza, alınana da sabır göstermektir. İnsanoğlu yaratıldığından buyana, Allah’a kul olma gayretindedir. Her ne zaman ki bu gayret azalmış veya yok olmuş ise, Rahmet sıfatının sahibi bulunan Cenab-ı Hak, gafletten uyandırmak için, muhtelif bela ve cezalar ile kullarını imtihana tabi tutmuştur.
Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Görmezler mi ki, her yıl, bir veya iki defa imtihan olunurlar, sonra da tevbe etmezler, ibret almazlar.” Diğer bir ayet-i celilede de: “Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan canlardan ve mahsüllerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere lütf-u keremimi müjdele.” , buyrulmaktadır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadisi şeriflerinde: “Allah kime hayır eriştirmeyi dilerse, onu bir musibete uğratır” , buyurmuşlardır.
Dikkat edilirse, ayet-i kerimelerde, kulun geçeceği üç basamağa işaret edilmiştir.
İlk basamak, bela ve musibetler ile imtihan olunmak. Bela, İnsana itâat halinde gelir de itâate devam ederse, rütbe ve derecedir. Gaflet halinde iken gelir de uyanırsa, mağfirettir. İsyan hâlinde iken gelir de o halden dönerse, af ve mağfiret, günaha devam ederse, cezâdır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Mükafatın büyüklüğü belanın şiddetine göredir. Allah sevdiği topluluğu belaya uğratır...”
İkinci basamak, musibetlere sabretmek. Sabır, acıya katlanmak, insan tabiatına hoş gelmeyen bir takım hallere, telaş göstermeyip, tehammül etmekten ibarettir. Sabır, tâate devam etmeye, günahları terk etmeye, musîbete katlanıp, kimseye şikâyette bulunmamaya sabretmektir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman şerefi ile temayüz etmiş olan kâffe-i ehl-i iman! Sabr-ı sebat ile yardım isteyin. Şüphe yok ki, Allah sabr edenler ile beraberdir.”
Sonuncu basamak ise, belanın kendi kusurlarından dolayı geldiğini düşünüp, ibret almak ve gidişatını düzeltmektir. İbret; uyanmayı icabettiren hadisedir. İbret almak ise; ders alınacak hadise karşısında uyanıp, mevcut hali değiştirmektir.
Bir musîbet, bin nasihatten daha müessirdir. Fakat şuursuz kişi için musıbetin de kârı yoktur. “Mü’min kişi bir delikten iki defa sokulmaz”, hadis-i şerifi, uyanık olmaya teşvik ederken; geçen hadiselerden ibret almaya da işaret buyurur. O halde yapılması icabeden iş, ibret almasını öğrenmektir.
Muhterem Müminler!
Peygamber Efendimiz, Din-i Celil-i İslam’ı tebliğ hususunda Mekke-i Mükerreme’de, Dar-ı Erkâm’da başlattığı Mektebe-i Muhammediyye ve Tedrisat-ı Diniyyeyi, Medine-i Münevvere’de Eshab-ı Suffe ile devam ettirmiş, en zor şartlarda bile tatil etmemiştir. Çektiği sıkıntıları ve bunlara karşı gösterdiği sonsuz tahammülü kelimeler ile anlatmak mümkün değildir.
Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Yemin ederim ki, Allah yolunda, kimsenin görmediği eziyetleri gördüm. Allah uğrunda, hiç kimsenin görmediği korkulara maruz kaldım. Öyle bir otuz gün ve gece geçirdim ki, Bilal’in koltuğu altında sakladığı yiyecek dışında ne bende ne Bilal’de bir canlının yiyebileceği bir şey vardı!”
Vâsile b. Eska’ (R.A) anlatıyor. Biz Medine-i Münevverede Ashab-ı Suffenin içindeydik. Ramazan-ı Şerif ayı gelmiş ve oruca başlamıştık. İftar vakti gelince, her birimizi, Akabe ve Rıdvan biatlarında bulunan müslümanlardan biri alıp, evine götürüyor ve iftar ettiriyordu. Bir akşam yanımıza hiç kimse gelmediği için, aç olarak sabahladık. Ertesi akşam yine kimse gelmeyince, halimizi Allah Rasülüne anlattık.
Rasülüllah, yanlarında yiyecek bir şey var mı diye tek tek hanımlarına haber gönderdi. Fakat hepsinin verdiği cevap şu oldu: “Vallahi Ya Rasülellah, evimizde bir canlının yiyebileceği bir şey yok.”
Bunun üzerine Allahın Rasülü, talebelerini toplayıp, ellerini alemlerin Rabbına kaldırarak, şöyle yalvardılar: “Allah’ım senin fazlından, senin rahmetinden diliyorum, rahmet senin tasarrufundadır, ona senden başka kimse malik değildir.”
Çok geçmemişti ki, bir zat içeri girmek için, izin istedi. Baktık ki, yanında kızartılmış bir bütün koyun ve bolca ekmek var...
Ümmet-i Muhammed’in evladına, dinlerini ve Kur’anlarını öğretmekten başka hiç bir maksadı olmayan ve kendi ifadeleriyle “Bizler canlı kitaplar yetiştireceğiz”, buyuran Allah Dostlarının da, bu gaye uğrunda katlanmadığı sıkıntı kalmamıştır. Hatta bu sıkıntıları Mevlanın kendilerine bahşettiği en büyük nimetlerden biri olarak görmüşler ve şöyle buyurmuşlardır: “Vaki musîbetlere rıza lazımdır. Eğer belâdan hâli kalırsak kendimizden şüphe ederiz, “Biz münafık mıyız yoksa?”, deriz. Rasülüllah’ın yolunda olmanın icabı budur.”
“Musibetler, Hakk’a davet, nûra hidayet içindir” Fakat Allah dostları şöyle dua etmeyi tavsiye buyurmuşlardır: “Ya Rabbi! Ben imtihan ehli değilim, beni imtihan etme! Habibinin iltimasıyla bizi bu alemden göçür.”

“Allah imtihan ediyor”, diye söz söylemek lazım değil. Çünkü, kim imtihan verebilir...!
// mollacami.net//ücharfbeşnokta //

kıymetli paylaşımınız için teşekkür ederim.gerçekten ne kadar geç farkediyoruz bazen imtihan olunduğumuzu. bizleri bir kez daha bu konuda uyardınız. Allah razı olsun.


Hutbe ve Vaazlar

MollaCami.Com