Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Bir Vali, bir Savcı, iki Kaymakam örneği

Musluklar icat olup her yere su bağlanmadan önceki zamanlar da, şehir meydanlarında var olan tuvaletlerin bakım ve temizliğini yapanlara “ibrikçi başı” denirmiş. Her tuvalet kapısında ibrikler konulur, içeriye giren kişi kapının önünde ki ibriği alıp içeri girermiş. Kapının önünde ibrik yoksa içeri dolu, varsa boş olduğu anlamına gelirmiş. İbrikçi başının tek görevi de, boşalan ibrikleri doldurmakmış.

Adamın birisi tuvalete girmiş. İbriğin birini alıp tam içeri girecek, ibrikçi başı seslenmiş; “Hemşerim! O tuvalete girme, yanındakine gir!”

Adam elindeki ibriği bırakmış, yandaki kapının önündeki ibriği alıp oraya girmiş. Tuvaletten çıkıp ücreti öderken kafasına takılmış ve ibrikçi başına; “Benim girmeye çalıştığım tuvalette boş olduğu halde, sen beni neden diğer kapıya gönderdin?” diye sormuş.

İbrikçi başı hiç istifini bozmadan: “Akşama kadar burada “pislik kokusu” çekiyoruz. Bırakın da o kadar da forsumuz olsun!” demiş.


Bu hikayeyi, üniversite yıllarımızda fakülteye gelen, rahmetli Recep YAZICIOĞLU’ndan dinlemiştim. Bürokrasiyi ve devlet memurlarının vatandaşa yaklaşımlarını eleştirmişti uzun uzun. Vatandaşla kucaklaşmadan hiçbir şey yapamayacağımızı anlatan Recep YAZICIOĞLU, kendi yaşadığı sıkıntıları, sıkıntıları aşmak için neler yaptığını da kendine has tatlı üslubuyla anlatarak, yeni neslin yetişmesi için tecrübelerini bizimle paylaşmıştı.


Efsane Vali

Vali denilince, Türkiye’de herkesin aklına gelen ilk isim kuşkusuz rahmetli Recep YAZICIOĞLU. Tokat valiliği döneminde icraatları hiç gündemden düşmedi. Millete tepeden bakan yönletici tiplemesine karşı gösterdiği tavır kadar, milletle el ele verilerek neler yapılacağını en iyi gösterenlerden birisiydi.

Tokat valisi olduğu dönemlerde koyduğu yasaklardan dolayı hakkında 4. Murat başlıkları atıldı. Gençleri kahvehanelerden korumak için Tokat ve ilçelerinde okey oynamayı yasaklayarak, dönemin medyasının tepkisini çekmişti.

Rahmetli Recep YAZICIOĞLU ile Sultanahmet kitap fuarında ki imza standından karşılaşmıştık. Başının fazla kalabalık olmadığı bir saate denk geldiği için kendisiyle tanıştım. Tokat ve çevresinde okey oynamayı yasakladığı zaman birçok genci kahvelerden koruduğunu ve Tokat’ta kendisinin hala sevildiğini, kendisine hala müteşekkir olduğumuzu söyledim. Sayın Recep YAZICIOĞLU o döneme ait bazı hatıralarını paylaştıktan sonra, “Sizin Turhal’ın okey oynama hastaları da benim yasaklamalarıma çok kızmıştı o zamanlar. Deplasman da okey oynamak için Amasya’ya gidip gelenleri duymuştum!” dedi.

Halkın gönlünde taht kurmuş bir Vali’nin neleri başarabileceğine tüm Tokat halkı şahittir.


Cezaevini ihya eden Savcı


Geçen yıl telefonla beni arayıp “Ben Ümraniye Cezaevi savcısı Ahmet ÇEKİÇ! Cezaevi mahkumlarına konferans vermeye gelir misiniz Sait bey?” diye sorulunca tereddüt ettim.

“Ben okullara, kolejlere, dershanelere, belediyelere gittim. Ancak cezaevine hiç gitmedim Savcı Bey. Öğrencilere, öğretmenlere veya velilere de çok gittim konferans için. Ancak mahkumlara ben ne anlatacağım?” diyerek savcı beye tereddütlerimi ilettim.

Cezaevi savcısı Ahmet ÇEKİÇ Bey bana öyle bir cevap verdi ki, ben tereddüdümden utandım. “Cezaevinde yatanlarda insan, onlarda baba veya baba adayı… Dışarıdaki konferanslarınızda neler anlatıyorsanız burada da onları anlatmanızı istiyorum.”

Savcı Bey’le konu üzerinde birkaç kez konuşunca, ülkesine ve ülke insanına hizmet etmek isteyen insanların, hangi makam da olursa olsun, çok büyük işler yapabileceğini bir kez daha anladım.

Bir cezaevi savcısı, akşama kadar sadece odasında oturup etrafına emirler verse, mesai saatlerini çay muhabbetleriyle geçiştirse “resmi” olarak kendisinden beklenen her şeyi yapmış olur. Yüzlerce mahkumun yattığı bir cezaevini yönetmek kolay bir sorumluluk değil. Her hafta farklı etkinlikler düzenleyerek, suç işlemiş insanların sadece ceza çekmelerini değil, ceza sürecinden eğitimlerden de geçirilmesini sağlayacak ortamı oluşturmak için çaba sarfetmek, ancak ülkesine ve ülkesi insanına hizmet etme aşkıyla açıklanabilir.

Suç işlemiş insanlar cezalarını çekerken, hem eğitim seminerleriyle bilgilendiriliyor hem de meslek edindirme kurslarıyla yetiştirilmeye çalışılıyor. İSMEK işbirliğiyle verilen derslerde mahkumlara Bilgisayar, Grafik tasarım, ebru, resim dersleri de veriliyor. Ders verilen sınıfların modernliğini, temizliğini görünce şaşırdım. Savcı Bey’e “Kendimi bir kolejin sınıflarını dolanıyormuş gibi hissettim!” demek zorunda kaldım.

Gönlünde millete hizmet etme aşkı olan insan, cezaevinden bile çok büyük hizmetlere imza atabiliyor.



Sürekli proje üreten Kaymakam

Kağıthane Kaymakamı Ahmet NARİNOĞLU’nun yardımcısı arayıp, “Kaymakam Bey sizinle, konferanslarınızla ilgili görüşmek istiyor!” deyince Kaymakam Bey’in ilgisine sevinmiştim. Makamında bölge okullarında yapılabilecek eğitim programları üzerinde konuşunca, “Önce okul yöneticileriyle başlayalım!” dedi bana.

Bir hafta sonra, ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü yöneticileri, tüm okulların Müdür, Müdür Yardımcısı ve Rehber Öğretmenleriyle birlikte “Okullarda Veli eğitiminin önemi” ile ilgili hem konferans hem de brifing verdim. Sonra bölge okullarından talep eden kurumlar kendi velilerine eğitim programları düzenlediler.

Birkaç ay sonra tüm okulların en başarılı öğrencilerine seminerler düzenledi Kaymakam Bey. Bölge iş adamlarından birisi gençlere, “İş hayatında liderlik ve başarı”, ben “Motivasyon ve Başarı”, Ahmet Bey “Yönetim ve Başarı” konularında seminerler verdik.

Kağıthane Kaymakamı Ahmet NARİNOĞLU, kişisel web sitesinde hayallerini, kurumsal web sitesinde etkinliklerini duyuruyor. Bölge halkına hizmet etmek için sürekli yeni projeler üretiyor.

Proje üretme makinesi gibi çalışan kaç tane Kaymakam var memleketimizde bilmiyorum. Zaman zaman kaymakamlığın web sitesini ziyaret ederek, “Acaba bu aralar hangi projeleri hayata geçiriyor acaba?” diye bakıyorum.



“Güzel İnsan” Uğur TURAN


“Üst makamda ki insan hangi dili kullanırsa astları da o dili kullanır” sözü, yöneticilerin bilmesi gereken en önemli yönetim kurallarından birisidir. Yani yöneticinin kokusu da korkusu da, tüm kuruma yayılır. Sabırlıysa sabır, öfkeliyse öfke, gerginse gerginlik kuruma, yönetici vasıtasıyla yayılır.

Ancak “Bir Kaymakamın kullandığı kelimeleri o ilçenin sakinleri de kullanmaya başlar mı?” diye soracak olursanız, bunun en somut örneği Niksar’da yaşanıyor. Her gördüğü vatandaşa “Merhaba güzel insan, günaydın güzel insan, nasılsınız güzel insanlar?” diye hitap ediyor Niksar Kaymakamı Uğur TURAN Bey. Kaymakam Bey’in kullandığı iletişim dili, tüm Niksarlıların birbirlerine hitap etme diline dönüşmüş.

“Kaymakam geliyor!” denilince, herkes birbirine “Güzel insan geliyor!” diye tebessüm ediyor.


* * * * * * * *

Yüreği güzel insanlar, memlekete hizmet etme aşkını kaybetmedikten sonra, Vali’de olsa, mahkumlara Savcıda olsa, yönettiği yeri ihya eder. Millete hizmete etmek istemeyen, makamın gururuna kapılan insanlar, “ibrikçi başı” olmak gibi bir makam da bile, forsunu (!) düşünür.

Memur, hangi makamda olursa olsun, milletin memuru olduğunu unutmamalı.


Sait ÇAMLICA

Eğitimci – Yazar


Serbest Kürsü

MollaCami.Com