Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Olmaya tehdit cihanda virüs gibi...

İngilizce'de salgın hastalık, eğer bir mahalli alanda cereyan ediyorsa "outbreak", daha genel bir şekilde tezahür ediyorsa Yunancadan alındığı şekliyle "epidemic" olarak nitelendiriliyor. Eğer hastalık küresel bir salgına dönüşüyorsa, işte o zaman Yunanca orijinli "pandemic" kelimesi kullanılıyor. Dünya Sağlık Örgütü, Meksika'da ortaya çıkıp hızla dünyaya yayılmakta olan domuz gribinin "pandemik alarm" seviyesini önceki gün 4'e çıkardı. Yani bu Meksika'nın meselesi değil, hepimizin meselesi.

"Pandemik Alarm" yani küresel virüs salgını alarm sisteminde 6 seviye var. İlk iki seviye düşük risk seviyeleri. İnsanlarda ya da hayvanlarda insanlara zarar verebilecek bir virüs keşfedildiğinde ya da hayvanlar arasında yayıldığında bu alarm veriliyor.
Keşfedilen virüsün sadece hayvandan insana bulaşabildiği ancak insandan insana geçemediği durumlarda üçüncü seviye alarma geçiliyor. Bir süre önce yaşadığımız kuş gribi bu tür bir salgın tehlikesiydi. Tavuklardan ya da kuşlardan bu hastalık insanlara da geçiyordu ancak bu virüs, insandan insana geçebilecek kadar geliştiremiyordu kendini.
İşte domuz gribinde paniğin düzeyini artıran ve alarm seviyesini dörde çıkaran, virüsün bu özelliği geliştirdiği yönündeki belirtiler. Yani, virüsün, insana geçtikten sonra kendini geliştirdiği ve artık insandan insana geçebilen bir hastalığa dönüştüğü yönünde ciddi bulgular var. Ancak henüz virüsün bu gelişmesi sınırlı olduğu için ölü sayısı ve etkilenen insan sayısı küresel bir salgın için düşük.
Pandemik alarmın 5'nci seviyesinde, artık insandan insana çabucak geçebilen bir virüs ve küresel bir tehdit sözkonusu. 6'ncı seviye alarm ise, bütün insanlık için aynı anda tehdit oluşturan ve herkes için ölümcül bir salgınla karşıya karşıya kalındığında verilen en üst düzey alarm.

Meksika'dan haber ajanslarına düşen görüntüler dehşet verici. Domuz gribinin görüldüğü eyaletlerde on milyonlarca insan panik halinde. Sinemalar, restoranlar ve okullar önümüzdeki 10 gün boyunca kapalı kalmaya devam edecek. Herkes, Meksika ordusunun dağıttığı milyonlarca mavi maskenin yanı sıra sokaklarda satılan maskelerden takıyor. Çok az insan sokaklarda dolaşıyor ve maskelerin üzerinden dehşetle bakan gözleriyle bir korku film atmosferi yaratıyorlar. Futbol tutkunu ülkede maçlar hafta sonunda kapalı kapılar ardında oynandı. Stadyumlara sporcular ve naklen yayın ekipleri dışında kimse alınmadı. Ağır bir Katolik etkinliği bulunan Meksika'da kiliseler pazar dualarını iptal etmek zorunda kaldı. Doğudaki Veracruz eyaletinin La Gloria adlı köyündeki 4 yaşındaki bir çocuğun Şubat ayında kaptığı domuz gribi, zamanında müdahalede ihmal olunca, 5 ay içinde küresel bir salgın tehdidine dönüştü. Mart ayının sonu ve nisan ayının başı ABD ve Kanada gibi ülkelerdeki lise ve üniversitelerin "springbreak (bahar tatili)" denen ara tatillerinin olduğu dönem. Öğrencilerin, Florida, Karayipler ve Meksika'ya akın ettiği bu dönemin, domuz gribinin yaygınlığının henüz tam farkedilemediği bir döneme denk gelmesi, gribi bir anda ABD ve Kanada gibi ülkelere de taşıdı. New York'un yaşadığım mahallesinde bulunan ünlü Katolik lisesinin 48 öğrencisi Meksika'dan getirdikleri hastalıkla mücadele ediyor şu anda. Okul eğitime hafta sonuna kadar ara verdi ve New York Belediyesince küçük çatlaklarına kadar yıkanıp dezenfekte edildi.

Domuz gribinin küresel bir felakete dönüşme potansiyelini henüz bilmiyoruz. Ama Dünya Sağlık Örgütü tehdidi oldukça ciddiye alıyor. Meksika ve ABD medyası topluma büyük bir panik yayıyor. Bu aslında, bu tür salgın hastalık durumlarında otoritelerce kullanılan sağlıklı bir yöntem. Çünkü maalesef toplum, panik haline girmedikçe uyarılara ve kurallara uymuyor. Türkiye, Meksika'ya uzak kalmanın rehavetine kapılmamalı ve olağanüstü hızlanmış küresel mal ve insan sirkülasyonunda hastalıkların da büyük bir hızla yayıldığı gerçeğini gözardı etmemeli.

Öncelikle halkımızdaki bir yanılgıyı erkenden engellemek lazım. Domuz gribinin, domuz eti yenmesiyle bir alakası yok. Yani bu eti yemediğiniz zaman kendinizi korumuş olmuyorsunuz. Tıpkı, at gribi, köpek gribi, kuş gribi gibi öncelikle domuzları etkileyen bir virüs olduğu için bu isimle anılıyor. Elbette, domuz yetiştirme alanlarının bu virüs için en uygun üreme zemini olduğu doğru ama hastalık domuz eti yenmesiyle bulaşmıyor. Domuzların bu virüse karşı bağışıklık sistemi var ama insanoğlunun henüz bağışıklığı yok. Bu sebeple, belirtileri bildiğimiz genel griple aynı olan bu hastalığa yakalanmak ölümcül sonuçlar doğurabilir.

Grip ciddiye alınması gereken bir tehdit

Bizim grip dediğimiz hastalığın İngilizce'deki karşılığı "influenza". Ancak bu gün konuşma ve yazı dilinde bu kelime, içindeki "flu" hecesine kısaltılmış durumda. Sadece "flu" diyorlar. İnfluenza, İtalyanca bir kelime ve "etki altında kalmak" demek. Eski çağlarda, bu hastalığa yakalananların, "yıldızların kötü etkisine girmiş" kabul edildikleri için İtalyanca bu hastalığı influenza diye adlandırmışlar. Biz hastalığa, Fransızca "grippe" kelimesinden aldığımız gibi grip diyoruz. "La grippe", bazı Fransızlara göre, 'aniden şiddetli saldırı' anlamına gelen "agripper" fiilinden geliyor. Bazı Fransızlar ise, eski dillerinde nezle yerine kullandıkları "chrypka" kelimesinden geldiğini savunuyor. Onların bu kelime karışıklığına hiç bulaşmamışız da bizim karışıklığımız başka bir mevzuda.
"Nezle" ile "gribi" çok karıştırıyoruz. Kendini nezle olmuş sanan önemli sayıda insanımız aslında gribe yakalandığını bilmiyor. "Nezle" dilimize Arapça'dan geçmiş. "nüzul" kelimesiyle aynı kökten. Yani nezle olduğumuzde "inme" yaşıyoruz. Aslında grip de nezle de virüs hastalığı. Nezleye, pikorna(rinovirüsler de dahil) ya da coronavirüsler sebebiyet veriyor. Gribe ise influenza virüsü sebebiyet veriyor. İngilizcede nezleye çoğunlukla, "common cold" ya da kısaca "cold" diyorlar. Yaygın olmasa da "catarrh" denildiği de oluyor. Nezle gribe göre daha hafif etkileri olan bir hastalık. Daha çok hapşırma ve burun akıntısıyla geliyor. Gripteki gibi yüksek ateş yok. İkisi de hayatımız boyunca zaman zaman karşımıza çıkma potansiyeli olan hastalıklar. Ortalama insan ömründe 200 defa grip ya da nezle geçiriyor. Maalesef virüsü tamamen yok edecek bir tedavi yok. Sadece mücadele gücümüzü artıran ilaçlar aşılar var.

Virüsün kara tarihi
Virüs, Latince "zehir" demek. Hücrelerimize giriyor, hücrenin üreme mekanizmasını bozuyor ve kendinden üretmeye başlayarak vücudumuza yayılıyorlar. AIDS'ten kuduza, gripten, su çiçeğine, vebadan koleraya kadar bugün tespit edilen 5 binden fazla virüs çeşidi var. Bilimadamları, virüslerin ayrı bir canlı olup olmadığını çok tartışmışlar. Bugün genel kabul, canlı olmadıkları yolunda. Ancak, son yıllarda virüslerin genetik yapıları ilgili araştırmalar, canlı teorisini savunanların tezlerini güçlendirecek bazı bulgulara ulaşmış. Tıpta, virüslerin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı konusunda kesin bir teori yok. Tarihte ise virüs ile ilgili ilk kaydı Hipokrat MÖ 4'ncü yüzyıl civarlarında düşmüş. Tarihteki ilk kayıtlı virüs salgını, Atina ve Spartalılar arasındaki ünlü Peleponez Savaşları sırasında baş gösteriyor. MÖ 430 yılındaki bu salgın 30 bin Atinalının ölümüne yol açıyor.

MS 540'lı yıllarda bazı tarihçilere göre Orta Asya'da bazı tarihçilere göre ise Etiyopya'da başlayan veba salgını ise sonraki 50 yılda 100 milyona yakın insan öldürdü. Başladığı dönemde Roma İmparatoru olan Justinianus'a atfen, "Jusitinian Felaketi" olarak adlandırılan bu salgın, küresel ticareti tamamen çökertti ve Batı dünyasında Ortaçağ'ın başlamasına yol açtı.

1300'lü yılların ortasında başlayan kara veba salgını ise, Ortaçağ'ın sembolü haline geldi. Farelerin ve bitlerin yaydığı bu salgında 4 yıl içinde Avrupa nüfusunun dörtte biri öldü. Kara veba, 1347 senesinde Anadolu'da bir yıl sonra ise Mekke'de büyük bir kırıma sebebiyet verdi.

1700'lü yıllarda sömürgecilik çağında, Avrupalılar beraberlerinde suç çiceği, nezle, grip virüslerini de keşfedilen kıta ve adalara taşıdı. Yüzyıllar içinde bu hastalıklara bağışıklık kazanmış eski dünyalıların aksine bu hastalıklara hiçbir bağışıklığı olmayan milyonlarca kızılderili çok kısa sürede hayatını kaybetti.

1918 yılında ise insanlık tarihinin virüsle en dramatik imtihanlarından biri yaşandı. Batı kaynaklarında "Spanish Flu (İspanyol Gribi)" olarak adlandırılan salgında, yeryüzündeki her 5 insandan biri belli seviyede de olsa bu hastalığın pençesine düştü. Salgın, o zamanki dünya nüfusunun yarısının, yani 1 milyar kişinin hayatını etkiledi. Salgın nerede başladı kesin değil ama ilk ölüm vakaları Kansas eyaleti ile New York'un Queens bölgesinde görüldü. Öyle bir hızla dünyaya yayıldı ki, kutuplara yakın yerleşim birimleri ve ıssız Pasifik adalarında bile insanlar bu hastalığın pençesine düştü. Pasifik adalarındaki yerli kabileler büyük kayıplar verdiler. Dünya üzerinde grip salgınına yakalananların yüzde 5'inin öldüğü tahmin ediliyor. Yani, İspanyol gribi 1919 yılı sonuna kadar 100 milyona yakın insanın ölümüne yol açtı. Bu salgından hemen önce 4 yıl devam eden Birinci Dünya Savaşında ölen toplam insan sayısının 9 milyon olduğunu belirteyim de felaketin büyüklüğü daha iyi anlaşılsın. Bu grip salgınının neden bu kadar öldürücü olduğu bugün bile muamma. Bu salgının bir başka tuhaflığı daha vardı. Tarihte, öncelikle hastaları, yaşlıları, fakirleri vurmuş salgınların tam tersine orta ve genç yaşlardaki orta ve üst gelir seviyesi insanlarını kırıma uğrattı daha çok. Bütün bunlardan daha tuhaf olanı ise insanlığın genel hafızasında hiç yer bulmayışı. Dünya savaşını bile kuşakta kuşağa anlatan toplumsal hafıza, bu büyük salgını o kadar hızla unuttu ki, birçok edebiyat ve tarih kitabında, "unutulmuş salgın" diye nitelendiriliyor. 2005 yılında 1918 grip salgınının virüsünün ABD'de ordu laboratuvarlarına yeniden üretilmesi, gelecekte olacağı varsayılan "biyolojik silahlar" tartışmasının yeniden şiddetlenmesine yol açmıştı.

1950'li yıllarda dünya genelinde 4 milyon kişiyi öldüren Asya Gribi salgını ile 1960'ların sonunda 2 milyon kişiyi öldüren Hong Kong gribi salgınını da unutmamak lazım. 2002 yılında Çin'de ortaya çıkan SARS gribi de geride 800 ölü bıraktı. Şu anda salgın olmaktan çıkmış durumda ama yok olmuş değil. Her an yeniden patlayabilir.

Ancak yine de artık hayatın bir rutini haline geldiği için çok farkedilmeyen influenza (normal grip) gibi ölümcül değil hiçbiri. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 250 bin ile 500 bin arasında insan grip virüsü sebebiyle hayatını kaybediyor. Yani, bağışıklık sistemimizin en güçlü olduğu virüs bile korkunç boyutlarda can almaya devam ediyor. Terör kurbanlarının acısını küçümsemiş gibi algılanmaktan endişe ediyorum ama sınırlı sayıda insanı öldürebilecek bir terör dalgası karşısında, ayağa kalkıyor yasalarımızı, anayasalarımızı hatta hayat tarzımızı değiştiriyor, rejimi askıya alma önerilerine bile kulak dikiyoruz. Oysa, Allah korusun her hangi bir virüse yakalanma riskimiz, her hangi bir bombaya yakalanma riskimizden çok çok daha fazla. Ancak nedense bu konulara oldukça duyarsızız. 20'nci yüzyılın tecrübeleriyle gördük ki yeryüzündeki bütün kudretliler terörü büyütmeyi abartmayı seviyor. Çünkü, siyasi terör, onların "sıkı politikalarına" olan ihtiyacımızı artırıyor. Sağlık terörünü ise mümkün olduğunca hayatın doğal yanı gibi sunuyorlar.

Mektup arkadaşlarıma hatırlatmayı borç biliyorum; Hijyene dikkat edin. Hasta insanlarla kontağınıza dikkat edin. Ellerinizi yıkamayı ihmal etmeyin. Hakiki devletinizin bekasına dikkat edin. Ben demiyorum, yeryüzünün en devletlu insanlarından biri diyor:
"Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi... "
.
Cemal DEMİR - Haber 7


Bilimsel makaleler

MollaCami.Com