Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Namaz İnsanı Terk Eder

Kalbin ayarı kaçarsa namaz insanı
terk eder. Önce azaltır ziyaretlerini…


Ekstraları keser; günde yalnızca beş kez uğrar.
Sonra dörde indiriverir.
Sabahın o sağaltan bereket ikliminden mahrum kalırsınız.

İkindiler meşgaleye takılır, öğleyi de sürükler peşinden.

Akşam nazlı bir gelinin duvağının ardındaki tebessüm gibidir.
Kıymetini bilmez, zaman denen ırmağın akışına karşı müteyakkız olmazsanız
sonunda o da göstermez olur yüzünü.


Yatsıyı yitirmek geceyi direksiz bırakmaktır.

Sabahı savsaklamanın gündüzü savunmasız bırakması gibidir bu.
Evrenin her an başınıza yıkılabileceğini duyumsarsınız alıp
verdiğiniz her nefeste.

“Oruçsuz neş’esiz” kalıverirsiniz sonra ortalıkta…
Bindiğiniz dalları kesmekten beter, beslendiğiniz kökleri kurutursunuz.
Namaz terk ederse sizi, sonunda oruç da bırakır. Önce bir iki delik, sonra
kalbura döner kalbiniz.


Namaz – oruç ikilisinin gurbetindeyseniz, reklâm vermeye
cömert elleriniz zekât vermeye cimrileşir.


Oysa zekât verebilmek dünyanın en büyük bahtiyarlıklarındandır.
Bunu hak etmiyorsanız, mahrum bırakılırsınız.
Verebiliyorsanız, hâlâ sevinecek, hâlâ avunacak bir şeyiniz kalmış demektir.
Her an, önceki mevzileri kazanma gücüne kavuşabilir; her an oruçla ve namazla
ödüllendirilebilirsiniz.
Önce zekât vermenin heyecanı terk eder kişiyi. Heyecanını yitirdiğiniz şeyi
hepten yitik sayabilirsiniz.
“İmanın halâveti” yitince geriye kuru şekiller kalır.


"Ruhu çoktan uçup gitmiş bir namazın, içi çoktan
boşaltılmış bir orucun, esprisi kaybolmuş zekâtın, anlamı kaymış haccın, cihadın
ve kurbanın faydası mı, zararı mı çok kestirmek güçtür.

Yitiğinin bilincinde olursa insan, onu yeniden arayıp bulmak, yeniden kazanmak
için harekete geçebilir. Ya sahtesiyle değiştirilmiş kopya bir namaza, oruca,
zekâta, cihada tutunmuşsa bir ömür! Vah o adamın haline!"

Muhteşem Bir Sevgi İletişimi: Namaz

Namaz, Rabbimizle kurduğumuz en güçlü sevgi iletişimidir. Huzurunda huzur bulduğumuz, Yüceler Yücesi’ni ancak namazda bütün varlığımızla hissederiz; varlığında varlık buluruz.

Başlangıç tekbiriyle ellerimizi kaldırıp her şeyi geriye, arkaya, ikinci plana atarız. Birliğinde dirlik ve dirilik buluruz. Güzel isim ve sıfatlarıyla kuşatılırız; üzerinde durduğumuz seccade kanatlanır ve bizi ötelere, ötelerin ötesine götürür. Bir nur ve huzur iklimine taşınırız. İmanımız güçlenir, derinleşir, mânevî lezzetini ruhumuza daha çok tattırır. Miraç hediyesi namaz, böylece bizim de miracımız olur.

Namaz, kulluk davetine icabette sorumluluğumuzu hissetmektir,

“ Sözümde duruyorum, Sen benim Rabbimsin ve huzurundayım.” diyerek isbât-ı vücut etmektir. Bu sebeple, en derin ve anlamlı kulluktur namaz. Kimin huzurunda durduğumuzu bilerek varılır hakikatine. Hiç kimseye yapılmayanlar yapılır Cenâb-ı Hakk’a. Böylece O’nun eşsizliği, tekliği, birliği, beş vakit namazla fiilen ilan edilmiş olur.

İnsan zayıf, sonlu ve sınırlı bir varlıktır. Kudreti sonsuz olanın huzurunda, O’ndan başka her şeyi unutarak durur, en derin saygıyla eğilir ve sonra da, koyar varlığının en kıymetli uzvunu yerlere. Böylece, kime secde ettiğini bilerek gerçek namaza ulaşmaya çalışır. Bu, sadece bedenin değil, rûhun da secdesidir. Böyle olduğu içindir ki, nefsâniyet bütünüyle serilir yerlere, benliğin burnu sürtülür, gurur sürgün edilir. Bu hâli yaşayan kul, kendi kişiliğinin farkına varır, sahibine, mâlikine, yaratıcısına teslim olmanın, varlığında ebedî bir varlık bulmanın saadetine erer.

Namaz bu sebeple rûhun zaferi, nefsin hezîmetidir. Ancak bu zafer, bir seferlik değildir. Çünkü nefs, her hezimetten sonra, yeniden ve bir daha serildiği ve devrildiği yerden kalkmak ve intikamını almak için harekete geçecektir. Bu sebeple, dünya imtihanında mü’mini başarıya götüren en temel güç namazdır. Namazsız insan, nefse ve şeytana karşı çok önemli bir korunma, beslenme ve güçlenme unsurundan mahrum kalmış demektir. Namaz, imanların teyidi ve sınanmasıdır. Mü’min namazda sudaki balık gibidir, namazla hayat bulur. Kanatlanır İlahi huzura ve tabii ki bu âlemden hiç çıkmak istemez. Büyüklüğü önünde yokluğa varan küçüklüğünü, gücü önünde acizliğini, sınırsız zenginliği karşısında fakirliğini iyice anlar. Kendi adına ne kadar yoklaştığını, Rabbi namına ne kadar çoklaştığını hisseder, O’na güvenip dayanmanın ve ancak O’ndan yardım dilemenin doyumsuz zevkini yaşar.

Necip Fazıl rahmetli, “Namaz kılabildiğiniz için de namaz kılın, secde edebildiğiniz için de şükür secdesi yapın.” derdi.

Rahmetli Hacı Annemiz, gençliğinde hocasına, “Bu aralar namaz kılamıyorum.” diye dertlenir. Mürşidinin cevabı sarsıcıdır…

“ – Sen, bu vakte kadar hiç namaz kıldın mı ki!” Namazın hakîkati, bir çınar tohumunun ağaçlaşıncaya kadar yaşadığı merhalelerce çokluk ve çeşitlilik arzeder. Yani her namaz aynı değildir. Ancak namazın hakikisi, kılanı en güzel ahlâka yüceltir. Namazı bize öğretenin ahlâkına getirir.

Namaz günaha giden yollarda en etkili frendir. Efendimiz (sav)in ifadesiyle, mümini beş vakit yıkayan ve arıtan bir ırmaktır.

Namaz, bittikten sonra da devam eder. Hz. Mevlana, bu manaya işareten der ki:

“ – Öyle bir abdest al ki, hiç bozulmasın.

Öyle bir namaz kıl ki hiç bitmesin. Âşıka beş vakit yetmez, beş yüz bin vakit arzu eder. Zira namaz, Sevgililer Sevgilisi olan yüce Yaratıcıya vuslattır.

Gerçek âşık, vuslatın bitmesini ister mi?”

Vehbi Vakkasoğlu

ne güzel de anlatmış teşekkürler aliemin kardeşimiz emeğinizi laa yezaal olmaması duası ile

Allah razı olsun aliemin kardeşim

Allah cc sizlerdende razı olsun...


Namaz

MollaCami.Com