Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Eğer Beni Hafız Yapmazsanız!.. Göz Yaşlarınızı tutamıcaksınız Mutlaka Okuyun!!!.

Eğer Beni Hafız Yapmazsanız!...

İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti.
Kayıt için adını sorduğumda:

"-Fatma" dedi, hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve ekledi:


"-Eğer beni hafız yapmazsanız, kayıt yaptırmak istemiyorum."

Böyle tehdit edercesine konuşması, onu yaşından daha olgun gösteriyordu.

Tebessümle:

"-Korkmayın küçük hanım, siz isteyin hafız da yaparız, hoca da!.."
O küçük gözlerinin içi parıldadı birden.

Annesi:

"-Hocahanım, çocuk işte, kusuruna bakmayın. İlle de hâfız olacağım der, başka bir şey demez.
Bizim köyün hocasından duymuş.
Peygamber Efendimiz,
"Hâfız olanlara cennette taç giydirilecek!"
buyurmuşlar herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya, biz bu kadar duyduk anladık!.."


Kendisini teselli etmek ihtiyacı hissettim:

"-Tabii teyze, ne demek!.. Keşke herkes sizin gibi duyduklarını hemen kabul etse de teslim olsa...

Siz hiç merak etmeyin, kızınız önce Allah'a sonra bize emanet!.."


Kadıncağız elime yapıştı. Öpecekken ellerimi geri çektim, utandım.

Tuttum, ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı.


"-Hocahanım bu eller, gözler hep günahlı, asıl sizinkiler öpülmeye layık!.."

"-Estağfirullâh teyze!" dedim . "O âhirette belli olur."

Bu konuşmadan sonra kaydını yaptığımda Fatma'nın Erzurumlu olduğunu öğrendim.

Bir an düşündüm.
"

-Küçük nasıl kalacak, bu kadar uzaklarda..."

Zaman ilerledikçe Fatma'nın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni.
Azimliydi.
Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıklarken görüyordum çoğu kez.
Böyle devam ederken arada bir bana gelip
çeşitli sorular soruyordu.


Birgün:

"-Hocam hâfız olmak için Kur'ân'ı bitirmek mi lazım?" diye sordu.

Ben de:

"-Tabii ki hepsini ezberleyeceksin ki, "hâfız" adını alacaksın."

Bu cevabıma çok üzülmüş gibiydi. Bir şey demek istiyordu sanki...

Teşekkür etti ve döndü arkasına gitti.


Derslerim arasında onlara sürekli Kur'ân ezberlemekle işin

bitmeyeceğini mutlaka içindekileri uygulamanın gerektiğini hatırlatıyordum.


Talebelerden biri:

"-Hocam" dedi. "Fatma'nın annesi, abdestli olmayanların hâfızlara
dokunamayacağını söylemiş. Bu doğru mu?" diye sordu.


Çok ilginçti doğrusu.
İçimden "Mâşallâh!" dedim.
Ve onların sorularına da cevap vermek için,
"Osmanlı zamanında atalarımız

Kur'ân'a ve hâfıza kıymet verdiklerinden öyle yaparmış." dedim.

Çok hoşlarına gitmişti bu iş.
Hepsi âdetâ kendilerini ulaşılması zor,
vitrindeki altın gibi görüyorlardı.
"Görsünler" dedim kendi kendime...
Bu yaşta, buralara gelmişler.

Allah'ın kelâmını ezberliyorlar, onlara fazla görmem bunu.

Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu.

Zaman geçtikçe Fatma'nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyordu.

Birgün dersini 2 kez aksatınca sormak zorunda kaldım:


"-Ne oldu, yoksa anneni mi özledin?"

Sert bir şekilde bana döndü. Solgun yüzüne bir ciddiyet gelmişti:

"-Hayır", dedi.

"-Öyleyse neden moralin bozuk? Sık sık da hasta oluyorsun!" dedim.
Yalvarır gibi oldu. Gözleri dolmuştu:

"-Yanlış anlamayın, inanın ki annemi özleyip de gitmek istediğim yok.
Burayı çok seviyorum. Allâh'ımdan çok korkuyorum. Buraları terk edersem,
bana âhirette hesabını sormaz mı?"


Dilim dudağım bağlandı. Bir şey diyemedim. Suçlu bile hissettim, kendimi.
O küçük kalbte bu ne îmandı, Yâ Rabbi! Onu hayranlıkla izliyordum.

Birgün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek zorunda kaldık.
Bir çok tahlillerden sonra, arkadaşım olan doktor hanım:


"-Hocahanım, derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder." dedi.

Şaşkınlıkla:

"-Neden?" diye sordum.

Bana:

"-Belki üzülecek, hatta inanmayacaksın ama, bu talebe "kanser!...".

Âdeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

Hastâneden ayrılırken Fatma'ya hiç bir şey diyemedim.
O ise hâlimi anlamış gibi, bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu.

Kulağıma eğilerek:


"-Hocam" dedi. "Azrail insanların canını alırken nasıldır?"

Ağlamamak için zor tutum kendimi:

"-Mü'min kullara karşı çok güzel bir sûrettedir." dedim.

Mırıldandı:

"-Belki hafız olamam, ama Elhamdülillah Mü'minim!" diye.

Hâfız olmak için Kur'an'ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden üzüldüğünü şimdi anlamıştım.
Demek ki hastalığını biliyordu.

Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladık.
Çünkü artık dayanılmaz acılar içinde kıvranıyordu. Evine gitmesi gerekiyordu.

Ailesi geldi. Fatma yanıma gelerek, mahcûbiyetle:


"-Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız!.."

"-Ne demek!.. Nasıl kızarım sana.." dedim.

"Hem sonra, sakın üzülme hâfızlığımı bitiremedim diye.
Bu yola girdin ya, Rabbim seni
hâfızlar zümresinden yazmıştır İnşâAllâh!" dedim.
Öyle sevindi ki! Sarıldı boynuma:


"-Gerçekten ben şimdi hâfız sayılır mıyım?

Anne bak duydun değil mi?"

Annesi Hüngür hüngür ağlıyordu.

Ya Rabbi, bu ne aşktı!

Rabbimin hikmeti tecelli etse de iyi olsaydı şu Fatma,
ne güzel bir kul olurdu.

Böylece Fatma'yı gözyaşları ile Erzurum'a uğurladık.
Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verdi.
Bu bir iki hafta içinde ondan iki mektup almıştım.
Bana hep hâfızlık tâcını merak ettiğini,
bunun rüyalarına bile girdiğini yazıyordu.
Birgün sabah namazından sonra telefon çaldı. Fatma'nın annesiydi
karşımdaki ses...


Ağlamaklı bir sesle:

"-Hocahanım Fatma'yı uğurladık.

Rica etsem bir hatim okurmusunuz?"

deyince, ben de dayanamadım ağlamaya başladım.

Annesi beni teselli edercesine telefonu kapatmadan:


"-Size ölmeden önce şunu söylememi istedi", dedi. Hıçkırarak:

"-Anneciğim, hocama söyle!.. Azrâil söylediğinden de güzelmiş."

"Ey Rabbim; senin kelamın için yanıp tutuşan, yoluna yapışıp kelâmına sımsıkı sarılan kulunu,
sen son nefesinde yalnız bırakır mısın hiç?"
:'( :'( :'( :'( :'(

:'(
kocaman bilgisayar odasının ortasında indirdiniz suları gözümden
inşallah aynı yurtta kaldığım kardeşlerim bu bölüme gelmezler :(

Allah razı olsun kardeşim gerçekten çok güzeldi ...

:'( :'( :'(
Allah razı olsun kardeşim


:'( :'( :'(
Allah razı olsun kardeşim

Ya Rabbi, bu ne aşktı!!! :'( :'(

Allah razı olsun kardeşim çok değerli ,çok güzel bir paylaşım ..

Allah razı olsun kardeşim, çok güzel paylaşımlarda bulunuyorsunuz. :'( :'(

:'( insanin fikri ne ise zikri de odur..o nun derdi hafiz olmakti..o rabbini unutmadi rabbim onu unuturmu :( Allah bizm sonumuz u hayreylesin :-\

guzel paylasimin icin Allah razi olsun

Keşke şimdi ki hafızlarda Fatmacık gibi olsa!

birkaç tanesini yakından tanıyorum ,

Hafız oldukları için çoşmuş nefislerini ,

ve ibadetleri ne kadar azaltabiliriz ! den başka hallerini görmedim,

ve hafızdır diye insancıkların kendilerine gösterdikleri ilgi-alaka ve gördükleri karşılık da cabası........ :-[

Rabbim ayıktırsın,

kıyametin ilk alameti hafızların bozulmasıymış....

buna benzer bir hikaye hatırlıyorum
azrail söylediğindende güzellemiş sözünden hatırladım ::)

ama gerçekten çook güzel bir hikaye emeğine sağlık


Keşke şimdi ki hafızlarda Fatmacık gibi olsa!

birkaç tanesini yakından tanıyorum ,

Hafız oldukları için çoşmuş nefislerini ,

ve ibadetleri ne kadar azaltabiliriz ! den başka hallerini görmedim,

ve hafızdır diye insancıkların kendilerine gösterdikleri ilgi-alaka ve gördükleri karşılık da cabası........ :-[

Rabbim ayıktırsın,

kıyametin ilk alameti hafızların bozulmasıymış....
öyle söylemeyin üzülüyoruz sonra...

Rabbimin verdiği emaneti dosdoğru taşıyanlar lütfen alınmasınlar ve inşaAllah şefaatçimiz olsunlar.....amin

:'( :'( :'( tüglerim ürpererek okudum kardeşim anlayana çok ibret verici bir durum :'( :'( :'(

rahmetli dr haluk nur baki nin buna benzer bir anisi aslinda buu ::)

sanirim burda senaryo degisk

Azrail Güzelmiş
>
> >>> > >Biraz uzun ama mutlaka okuyun...
> >>> > Onkoloji Uzmanı Dr. Haluk Nurbaki' den gerçek bir hatıradır . Biraz
> >>> > >uzun ama mutlaka okuyun. Göz yaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Dr.
> >>> > > >Nurbaki anlatıyor:
> >>> > >Ben 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla
> >>> > >karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte
> >>> > > >belgeleyerek özel bir arşiv yaptım.
> >>> > >Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
> >>> > >Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam
> >>> > >vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt
> >>> > >dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o
> >>> > >imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi
> >>> > >altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak
> >>> > >Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok
> >>> > > >dikkatli geçirmesi gerekiyordu.
> > > >Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e
> >>> > >gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla
> >>> > > >kabul ettim.
> >> > >Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza
> >>> > >geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir
> >>> > > >süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak
> >>> > > >kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken,
> >>> > >hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen
> >>> > >cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza
> >>> > >yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün,
yine
> >>> > > >güçlükle
> >>> > >konuşarak:
> >>> > > >-¤¤Doktor bey,¤¤ dedi.
> >>> > >-¤¤Ben size dargınım.¤¤
> >>> > > >-¤¤Niçin?" diye sordum.
> >>> > > >-"Siz dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı,
> >>> > > >ölümü,ahreti anlatmıyorsunuz?"
> >>> > > >Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi
> >>> > > >karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
> >>> > > >-"Doktora ulaşmak kolaydır¤¤ dedim.
> >>> > > >-¤¤Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman
> >>> > > >tedavisi için gönülden istek duymalısın..."
> >>> > >Konuşmaya mecali olmadığından, "Ben o isteği duyuyorum" manasında
> >>> > > >başını salladı.
> >>> > > >Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve
> >>> > > >saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler
> >>> > > >"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü.
> >>> > >Anlattığım iman hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir
> >>> > > >soru soruyordu. Vefatına bir hafta
> >>> > >kala:
> >>> > > >-"Doktor bey,¤¤ dedi. ¤¤Ben ölürken ne söylemeliyim?"
> >>> > > >-"Senin durumun çok özel" dedim.
> >>> > >-¤¤Kelime-i Şahadet sana uzun gelir. O anı fark edince 'Muhammed'
> >>> > > >(s.a.v) sana yeter."
> >>> > >O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu
> >>> > >için Serap' a sürekli morfin yapıyor ve O' nu uyutmaya
çalışıyorduk.
> >>> > >Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.
> >>> > > >Dönüşümde annesi telefon ederek:
> >>> > >-"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor. Sabahlara kadar inliyor
ve
> >>> > > >çok ıstırap çekiyor" dedi.
> >>> > >Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım
> >>> > > >cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum:
> >>> > > >-"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste
> >>> > > >"Muhammed" diyemezsem?"
> >>> > >İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı
ve
> >>> > >eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde
> >>> > >morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma
> >>> > >gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği
> >>> > > >hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret
> >>> > > >sezdim.
> >>> > > >Ertesi gün O'na:
> >>> > > >-"Hiç korkma!" dedim.
> >>> > > >-"İğneyi vurdurabilirsin."
> >>> > >Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da
> >>> > > >sordu:
> >>> > > >-"Doktor bey... Azrail bana nasıl görünecek?"
> >>> > > >-"Kızım" dedim, "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana
> >>> > >yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
> >>> > >Salı günü Serap' ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.
> >>> > >Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı.
> >>> > > >Sadece Akendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası
> >>> > > >ayaktaydı ve beni görünce
> >>> > >yanıma gelerek:
> >>> > > >-"Doktor bey, biliyor musunuz , bu evde biraz önce bir mucize
> >>> > > >yaşandı!" dedi ve devam etti:
> >>> > >-"Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan
> >>> > >kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat
> >>> > >namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i
> >>> > > >şahadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
> >>> > >-"Doktor bey'e söyleyin" dedi, "Azrail, O' nun söylediğinden de
> >>> > > >güzelmiş."

okuyan gözlerinize sağlık...


:'( :'( :'( tüglerim ürpererek okudum kardeşim anlayana çok ibret verici bir durum :'( :'( :'(

ilginize teşekkürler...


Hikayeler

MollaCami.Com