Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tv’de Görücüye Çıkan 60’lık Nineler ve Dedeler vs...

Bir zamanlar iki kişiyi evlilik amacıyla tanıştırırken sebep olmaktan imtina edilir, “İyi olursa kendilerinden, kötü olursa bizden bilirler” diyerek temkinli yaklaşılırdı. Şimdilerde ise her başvuranın kabul edildiği sözüm ona “izdivaç” programlarında neye aracılık edildiği, bu insanların hangi niyetle geldiği bile bilinmiyor.

Son zamanlarda reytingi bol evlilik/izdivaç programları dönüyor TV’lerde çokça. Hanımlar, beyler, gençler, yaşlılar televizyon aracılığıyla eşlerini arıyor. Sürekli oynayan, zıplayan, aşırı neşeli sunucuların rehberliğinde; eş adaylarıyla tanışıyor, hayat arkadaşlarını bulmaya çalışıyorlar. İlk karşılaşma anı hayli ilginç oluyor. Paravan açılıyor, her iki taraf da heyecanla birbirlerine bakıyor, ayağa kalkıp tokalaşıyor, kaçamak bakışlarla birbirlerini süzüyorlar. Programa katılan her iki taraf da duruma göre, “Çocuklarım evli, çocuğum eski eşimde, çocuk sorunum yok” diye özellikle belirtiyor. Çocuk ne zamandan beri sorun oldu bu memlekette bilinmez ama bu kişilerin çocukları da yıllar sonra “Annemi arıyorum, babamı arıyorum” diye diğer programların konuğu olmaya aday görünüyor.

Eskiden müzmin bekârlar gazetelerin evlilik köşelerine mektup yazarlardı. Fakat o zamanlar kimlikler teşhir edilmezdi. Rumuzlar ört bas ederdi isimleri. Goncagül, Sevdam gibi rumuzların ardına gizlenen gerçekler, Türk filmlerine ilham olurdu. Günümüzde isimlerin gizlenmesi şöyle dursun, evlenmek isteyenler canlı yayında buluşur oldu. Hem de “Yanıma yakışsın, 30 yaşında olsun, romantik olsun, beni çok sevsin, evi olsun” gibi beklentiler de aleni bir biçimde dile getirilerek. Eskiden köylerde insanların birbirini görmeden büyüklerinin tavsiyesiyle evlenmeleri durumundan (ki bunun da çok sağlıklı olduğu söylenemez) geldiğimiz nokta arasında epeyce bir mesafe bulunuyor.

Niyet evlilik mi, macera mı?

Farkında olmayabiliyoruz çoğu zaman ama bugünkü seçimlerimiz yarın ki hayatımızı oluşturuyor. Her gün bu tür programlarda onlarcasına rastlanılan vakalardan biri: Konuklardan bir hanım, henüz çocukken 14-15 yaşında kaçarak evlenmiş. Kısa süren evliliği kucağında bir çocukla sonlanmış. Şimdiyse çocuğuna annesi bakıyor, kendisi babasıyla yaşıyor. Yani çocuk sorunu(!) olmayanlardan biri. Fakat annesinin bir çocuk sorunu var. Anne, onaylamadığı bir evlilikten vücut bulan torununu büyütürken, konuk hanım yaşadıklarından ders almamışa benziyor ki televizyonda eş arayarak hala macera peşinde koşmaya devam ediyor.

Bir zamanlar iki kişiyi evlilik amacıyla tanıştırırken sebep olmaktan imtina edilir, “İyi olursa kendilerinden, kötü olursa bizden bilirler” diyerek temkinli yaklaşılırdı. Her başvuranın kabul edildiği bu programlarda ise neye aracılık edildiği, bu insanların hangi niyetle geldiği bile bilinmiyor. Yaşlıları malı mülkü için öldürüp, lüks villalarda keyif çatan tapu çeteleri gündemdeyken evlilik gibi bir konuda özellikle hassas olunması gerekiyor.

“Birbirinizi tırmalamak geliyor mu içinizden?”

Sunucu, bir beyin eşini kaybettiği günün kardeşinin doğum günü olduğunu söyleyerek programa renk katmaya çalışırken diğer bir sunucu ise aynı hanıma talip yan yana koltuğa dizilen damat adayı erkeklere “Birbirinizi tırmalamak geliyor mu içinizden?” diye sorabiliyor. Bu güler misin ağlar mısın türü örneklerin onlarcası her gün TV’lerde boy gösteriyor hem de “izdivaç programı” isimli zeminlerde. İsmin uyandırdığı kutsallık, mahremiyet ve özel olma durumu ile içeriğin sergilediği aleladelik, yavanlık ve yozlaşma o denli zıtlık gösteriyor ki evliliğin kendisi, toplum ve medeniyetimiz adına hayıflanmamak elde değil.

Bu izdivaç furyası da bir dönem sürecek gibi görünüyor. Seçen memnun, seçilen memnun. Hele seyreden, o herkesten memnun. Ne diyelim onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Ancak yaşadıklarımız gösteriyor ki beyaz camdan yansıyanlar aslında göründüğü gibi değil. Bu yüzden televizyon denen makine bazen çok tehlikeli olabiliyor. Çok sayıda kişi tarafından seyredilme kaygısıyla yapılan programlar istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor. Bir gurup gencin evlere kapatılıp, 24 saat izlendiği evlilik programlarını hatırlıyoruz hepimiz. Bu programlar hiçbir özelliği olmayan kişilerin ünlenmesine, tanınmasına sebep olmuştu. Milyonlarca kişi tarafından tanındığı, sevildiği halde parasız olmayı hazmedemeyen, bu yükün altında ezilen ve psikolojik sorunlar yaşayan kişilerin, dağılan ailelerin dramına hep birlikte şahit olduk. Bu tür evlilik programlarının da acı meyvelerini almamız pek uzak bir ihtimal gibi görünmüyor ne yazık ki…

Özlem ŞAHİN EKİNCİ


Serbest Kürsü

MollaCami.Com