Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Nasıl Cahil Olunur?

Başlıktaki soru ilk başta kişiyi şaşırtacaktır kuşkusuz. Ama bizim muradımız birini ya da birilerini şaşırtmak değil elbet. Sanatkârane bir iş olur hevesiyle düşünülüp yapılmaya kalkışılmış da değil. Öyle inanıyoruz ki cahillik günümüzde hiç olmadığı kadar istendik olmuş, kısaca; genel geçer dünyanın vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Genel geçer dünyanın bir bireyi olma arzusu duyanlara bir yol göstericilik hevesi yazının başlığında tecessüm etmiştir. Böyle bir heves duymayıp, hatta bu hevesten kaçınan sakınan kişilere de tersinden yol gösterme umulmuştur.

Şaşırtıcı olan “bilgili” olmaktır. Bir şey hakkında bilgili olmak bilgili olanın inanılırlığına gölge düşürür bir nitelik kazanmıştır. Salt gölgelenmekle kalınsa kişi bunu sineye çekebilir. Asıl ağır olan, kişiyi yaralayacak olan "bilgili" kişinin “bilisiz”likle suçlanması, tanıtlanmasıdır. Bilen, bilge olan “serbest piyasa koşullarında” kendini var edemez. Varlığını sürdüremez. Seri malı üretimde aykırı olmak akledebilme yeteneğini kullanmak ve sürdürmekten geçer ki bu da tabiri caizse “mangal gibi bir yürek”e sahip olmayı gerektirir. Zira “yalnızlık”ı göze alacak kişide “mangal gibi yürek” bir zorunluluktur.

Serbest piyasa koşullarında kendini var kılmayı düşünen, kalkışan önce bildiklerinden kurtulmalı. Bilmedikleri alanda arz-ı endam etmelidir. Bunun nasılını bilmek ve başarmak zorundadır kişi.

Cahilliğin bildik anlamda bir “okulu” bir “mektebi” yoktur. Ama bu yokluk mevcut bağlamda bir nakıslığa sebep olmadığı gibi tersine “cahil” olmada kişiye ummadığı avantajlar sağlamaktadır. Düşünün bir, bildik anlamda bir “okul” bir “mektep” olsaydı beraberinde kurumsallaşmayı getirecek ve hiç de istenmeyen “bürokrasi” cenderesine düşülecekti. Belki ileriki zamanlarda bu durumla da karşılaşabiliriz. Ancak şimdilik böylesi bir şey söz konusu değil. Ve dileyen “cehalet” pınarından kana kana içebilmenin koşullarına az bir gayretle ulaşabilecek bir nitelikte mevcut durum. Bu da “cahilliğin” yaygınlaşmasını sağlaması açısından istendiktir.

Madem cahilliğin bildik anlamda okulu, mektebi yoktur öyleyse kişi nasıl cahil olacak ve serbest piyasanın gerektirdiği ve oluşturduğu koşullarda kendisini var edecektir? Bunun yolu kulaktan duyduklarının mutlak anlamda öyle olduklarına kendini inandırmaktan geçer. Bu belki de “olmazsa olmaz” ilk koşuldur. Kişi bunu başaramayacağına inanırsa piyasaya çıkmayı bir süre ertelemelidir. Evvela kendisini inandıracaktır. Kendisi inanmadığı sürece ayağı sürçer. Ki bu da kişinin kendini var etmesi bağlamında bir noksanlıktır. Bir başka koşul “dünyayı algılayış”ının tek, biricik olduğu yargısına bütün benliğiyle iman etmek ve mini minnacık bir kuşku bile duymamaktır. Burda da kuşkuya yer yoktur. Kuşku bu koşulda da kişinin olmayı düşlediği arzuladığı alanda kendisine bir engeldir. Başkaca algılayışları dinlemeden, dinlemeye gerek görmeden mahkum etmeyi becerebilmelidir. Anlamak için çabalamak yerine sürekli suçlamayı kendine şiar edinmelidir. Biricik ve mutlak olduğuna inandığı algılayış ve yorumlayışının kavramlarıyla başka algılayış ve yorumlayışları değerlendirme el çabukluğunu gösterebilmelidir. Bu sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ve kişiye serbest piyasa koşullarında müthiş bir puan kazandırır. Buna örnek, yıllar önce –1998 yılıydı sanırım- seküler dünyanın cahili biriyle dinsel dünyanın cahili arasındaki bir özel tv. kanalında yaptıkları tartışmayı vermek uygun düşecek.

O tartışmada “dinsel dünyanın cahili” söylediğinin “mütevatir” olduğunu savlayarak düşüncesini kanıtlama gayretindeydi. Seküler dünyanın cahili “prof” ünvanlı kişi mezkur kavrama mal bulmuş mağribi gibi sarılmış ve sevinçle – bir el çırpmadığı kalmıştı- “ evet.. evet.. tevatür efendim.. tevatür..” demişti. Seküler dünyanın temsilcisi “mütevatir” kavramını “uydurulmuş, gerçekliği olmayan, kurgusal” olarak değerlendirmişti. Ve belki de kendi dünya algılayışında mezkur kavramın anlamının öyle olmasına karşın bir başka algılayışta “sahih bilgi, doğruluğu kesin olan bilgi” olduğunu bilerek el çabukluğuyla gerçeği ters yüz etmeyi başarmıştı. Rakibi ise belki de anlamazlıktan gelmenin uygunluğuna hükmederek savını sürdürmüştü. Böylece ikisi de kendi müritlerince alkışlanmayı sürdürmeyi başarmışlardı. Ve hala da sürdürüyorlar. Demek ki kişi bir başka dünyanın kavramlarını kendi dünyasında kullanılan anlamlarıyla kullanmayı mutlaka becerebilmelidir ki serbest piyasa koşullarında kendini var edebilsin ve bu var oluşu sürdürebilsin. Cahil olmanın bir başka koşulu da “egemen görsel yazılı medyanın” sadık bir izleyicisi olmaktır. Öyle ki bildik anlamda okulu, mektebi olmadığını söylediğimiz “cahilliğin” laboratuarı mesabesindedir medya. Elifi mertek göstermenin nasılının öğrenilebileceği tek dünyadır. Bu dünyayı elinin tersiyle iten daha baştan kaçırmıştır “cahil olma” fırsatını. Ve elbet kendini “piyasa insanı” kılma şansını kaybetmiştir. İyi bir medya izleyicisi “minareyi bostan kuyusu, bostan kuyusunu minare” diye göstermenin ne denli basit olduğunu hemen ayrımsayacaktır. Yukarıda andığımız koşullar “biricik olan” değildir. Kişi kendini “cahil” kılmanın gerekliliğini kavramış ise kendince de -anılan koşullardan hareketle- bir takım olanaklar, açılımlar bulabilir. Böylece kendini “serbest piyasa insanı” olarak gerçekleştirmenin yolunu/yollarını kolayca belirler ve “yığın”da var oluşu hem gerçekleştirir hem de bu var oluşu kolayca sürdürür.


cemalcalik -cemaat.com

Bütün evliyaların ve büyük din alimlerinin en büyük özelliği herhangi birşeyi anlattıklarında 7 yaşından 77 yaşına kadar dinleyen veya okuyan herkesin anlatılanları ve okuduklarında yazılarını anlayabilmesidir,

çünkü bildikleri ile amel ederler,haşa kitap yüklü merkep gibi değillerdir,

eğer bir insan dinlediğini -okuduğunu anlayamıyorsa bu dinleyenin-okuyanın değil yazanın-anlatanın suçudur,

çünkü sünnete uymamış ve karşısındakinin anlayabileceği şekilde yazmamış anlatmamıştır,

günümüz tabiriyle paradoks mu diyorlar,işte onda kaybolup gitmiştir,

ve asıl cahil bence kendisidir,


nasıl cahil olunur sorusunun cevabı ise galiba şöyledir,

nefis ile,şeytan ile ve bunların getirdiği kibir ile,

üstünde ben bilirim sen bilmezsinden damla kibir blunan da cennetin kokusunu bile alamaz,

Rabbim muhafaza etsin sizleride,bizleride,amin........

Sayın Cemal bey cümlelerini biraz daha yalınlaştırsaymış keşke. ::)

Bir insanın "a bu çok bilgili, güzel şeyler yazıyor. Hatta konusunu okurken elime sözlük alıyorum" diye düşünülmesi ne tuhaf.

Çarptırmalar güzeldi, ters bakış açısını sevdim. Hatta altını çizmek istediğim konular da var.

Bu konuyu gündüz vakti okumalıyım, güzel bir mevzuya benziyor ama uykum mu geldi ne :)

Biz de açıkcası anlamak için birkaç kez okuduk.Sözkonusu yazı verdiğim kaynakta deneme yazıları bölümünde.Yani yazar profesyonel biri değil.Emekleme aşamasında belki de.Keşke Molla'nın üyesi olsa da bu tenkitlerden istifade edebilse...

Tenkit olarak değerlendirmeyelim de fikir beyanı diyelim daha iyi olur. Yoksa kalemi eline alıp iki kelam yazmak isteyen birini tenkit etmek ne haddimize. Gerekirse destek oluruz, gerekirse de eleştirir doğru yolu buluruz :)

Bir davet yapsaydınız, belki paylaşmak ister kendileri ::)

Olumlu tenkitlerde güzeldir. ;)

Bu davet görevi sizin olsun 8)


Serbest Kürsü

MollaCami.Com