Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Yağmur

Yağmur yağ inceden…
İçimde solmaya yüz tutmuş
Ümit kırıntılarının üzerine
Yağmur yağ inceden…
Her damlan hayat olsun
Ümit olsun
Yeniden…


Odanın penceresine vuran damlaların sesi ile uyandı Üzerindeki ince yorganı sıyırıp yataktan kalktı El yordamıyla perdeyi kenara sıyırdı Cama vuran damlaların sesini duyuyor ama zifiri karanlık nedeni ile göremiyordu Saatine baktı Namaz vakti çoktan girmişti Abdest alıp namazını kılana kadar ortalık ağarmaya başlardı

Düşündüğü gibi de oldu Camın önüne yeniden yanaştığı zaman cama vuran damlaların yalnız sesini duymuyor, artık görebiliyordu Bununla yetinmek istemedi Camı ardına kadar açtı Odasının; yamaçlarında çok miktarda çam ağaçlarını barındıran dağa bakan penceresinden etrafa yayılan o efsuni kokuyu içine çekmek istiyordu Yaz yağmurları ile ıslanan çamların kokusuna toprağın o ter-ü taze kokusu karışıyordu Bu kokuyu tüm gücü ile ciğerlerine doldurmak istedi, doldurmak ve geri bırakmamak

“ Nasılda özlemişim” dedi içinden… Dünyanın hiçbir yeri vatan gibi kokmuyordu Kokuların içine doldurduğu sarhoşlukla gözlerini kapattı

Gözlerini yeniden açtığında mahallelerindeki kilisenin o soğuk, o iç karartan yeşil minaresini gördü Yüzü hafiften ekşidi… Öylesine kasvetli ve bir o kadar yabancı bu ülke de ne işi vardı? Yaşadığı şeyin adına evlilik diyemiyordu ki? Evlilik iki kişinin tek olmasıydı, birbirlerini tamlaması… Hayat her zaman anlamsızlıklara anlam bulma çabası içinde mi geçecekti?

Akşamdan aralık bıraktığı balkonun kapısını kapattı Bu yabancı ülke de yağmurlar da güzel kokmuyordu ona… Havası gibi içine soğuklar salıyordu Odanın kiliseye bakan balkon kapısının camının önünde bir müddet daha bekledi Sabahın bu ilk saatlerinde başlayan yağmurla birlikte tam karşılarındaki evin çatısına konan martılara gözü daldı Yağmura rağmen yiyecek bulma derdine düşmüşlerdi Bu soğuk ve kasvetli duran kentte ise henüz gün başlamamıştı
Bakışlarını odaya çevirdi Yatakta öyle umarsızca yatan adamı seyretti bir süre… “ Bu benim eşim mi?” dedi içinden… Hayır! Bu adam bir eş değildi Eş olmak aynı zamanda arkadaş olmak demekti Evlilik hayat arkadaşlığıydı Bu adamın adı ise hayal kırıklığıydı Acıydı, gözyaşıydı… Öldürücü bir yalnızlık ve ağır bir imtihandı Bakışlarını yeniden cama vuran yağmur damlalarına çevirdi

Kendisi de yağmur olmuş yağıyordu, içinde büyüttüğü umudun üzerine…

Elini karnının üzerinde tuttu bir müddet Hareketlerini her geçen gün daha fazla hissettiği bebeğini okşuyordu Umut olmasa sabır da güç olurdu elbet…

İri bir yağmur damlası gözlerinin daldığı noktaya düştü Ardından camda ince bir yol çizerek aşağı doğru süzüldü Gözleri bu süzülüşün takibindeydi Damla görünmez olunca başını kaldırdı

Gün yerini karanlığa bırakıyordu Dışarıda büyük büyük binaların arasında hareketli bir yaşam vardı Başka bir ülke ve sokakları…

Yağmur her ülke de farklı kokuyordu İnsanlar şiddetini arttıran yağmurdan kaçıyorlardı İçten içe hayıflandı Yağmurda ıslanmayı ne çok severdi Oysa şimdi yağmurda ıslanabilmek için bile izin almasını gerektiren bir tutsaklığı vardı Yağmurdan kaçışan insanlara seslenebilseydi, “ kaçmayın yağmurdan, bırakın bu yaz yağmurları içinize işlesin, ne kadar kirlenmişliğiniz varsa alıp götürsün” diyebilseydi ve kendisi içinde ıslanmalarını isteyebilseydi… Yapamazdı… Sözün bittiği yerdeydi Kelimelerin kendisindeki anlamlarını yitirdiği yerlerde…

Bakışları, ilaç kokan hastanenin karanlık ve basık odasına döndü Pusetinin içinden kendisine gülümseyerek bakan bebeğini gördü İçi gülümsedi Sözünün anlamının olmadığı bu hastane odasına bebeğiyle hapsedilmiş gibiydi Bebeğini, umudunu kucağına aldı Doğduğu andan itibaren hiç ağlamayan sadece ara sıra gülümseyen bebeğine baktı uzun uzun…

“ Senin gözünün yaşı kalbimi deler diye ağlamıyorsun değil mi?” dedi Kokusunu içine çekti Ömründe duyduğu en güzel kokuydu Sabrın ilk mükafatıydı kollarının arasındaki bu bebek…

Bakışlarını cama vuran yağmur damlalarına çevirdi Çok ince, çok naif ve gül kokan yağmur damlalarının otobüsün camlarına vuruşunu izledi Kucağında umudu ve yine yeni, yine yabancı bir ülkedeydi Ama vatanına yağan yağmurlardan güzeldi bu yeni ülkenin yağmurları

Bir yağmur gül kokar mı? Söyleseler inanır mıydı? Kokuyordu işte En güzel en kokulu güllerin kokusunu çalmış ta öylece yağıyordu yağmur ve değdiği yerde sanki gül dokunuşunun izini bırakıyordu İnceden yağan yağmur altında otobüs gül kokusunun kaynağına yaklaşıyordu Ravza-yı Mutahhara… Yağmurun kokusundan çaldığı kutsal mekan… Gözlere de yağmurlar yağdıran gül Sevgilinin gül mekanı… Sabrın ikinci mükafatı… Sabrın ödülleri ne kadar kıymetli şeyler oluyordu böyle…


Gözyaşı yağmura dön!… İç temizlenene kadar yağ!… Günahlardan kurtulana kadar yağ! Yeniden doğmuş gibi olana kadar durma!…Yağmur bir daha gül kokacak mısın bana?

Gurbet kokan kaldırımları adımlarken tenine değen yağmurları hissediyordu İçinde yaşamaya mahkum kaldığı ülke kadar soğuktu her bir damla! Yine de yağmurda ıslanmaya duyduğu özlemi anımsaması hızlı yürümesinin önüne geçiyordu Acele etmesini söyleyen o ses olmasa doyardı yağmura… Yeni bir ev yeni bir hayat demek miydi? Yoksa bir hapishaneden diğerine geçmek miydi?

Gecenin bir yarısı tavan arasındaki odasının gökyüzüne bakan penceresine düşen damlalar sert vuruşları ile içine korku salıyordu Kurşun misali delip geçecekmiş gibi… Kendisine ev olamayan bu tavan arasında ne işi vardı? Ait olmadığını hissettiği mekanlardan yağmuru izlemek içini acıtıyordu Bebeği içindi fedakarlığı ama bu candan ziyade can olan bebek böylesi bir hayatı hak ediyor muydu?

Yağmurun sesi uçağın sesine karışıyordu Alçaldıkça cama vuran damlalar daha görülür olmaya başlamıştı Gözyaşı yağmuru yüreğe bir kez daha ve acı eşliğinde yolculuğa çıkmıştı Ayrılık vaktiydi Acıdan, yalnızlıktan ayrılık vakti, yüreği yakan ve her yangının ardından küllerinden yeniden olduran sonra bir kez daha, iki misli acıtarak yakan yangından ayrılık vaktiydi… Uçak vatana indi Yağmurların hoş geldin’i eşliğinde… Yağmur değilmiş yağan… Çamur yağmış göklerden…

Sevgili yağmur sende içine acıyı mı doldurdun da böyle karanlık yağdın? Her damlanla kahreden yalnızlığını mı bıraktın topraklara? Ayrılığın adını mı yazdın her biri çamura dönmüş damlalarına?

Ciğerlerini dolduran çam ağaçlarının ve taze toprağın kokusunu özgür bıraktı Nefes alıp vermeye devam ederken açtığı gözleri cama çeşitli şekiller çizen damlalardaydı Gözlerinden izin almadan akan yaşları elinin tersi ile sildi Bakışlarını odaya çevirdi Beşiğinde olan bitenden habersiz uyuyan bebeğine baktı Yağmurlarla gelen ve adını yağmur koyduğu bebeğinin beşiğine yaklaşıp uykunun kollarında gülümseyen yüzünü bir süre seyrettikten sonra pembe yanaklarına usulca öpücük kondurdu Camın önüne tekrar yaklaştığında yağmur hızını azaltmıştı Gökyüzü ağlamaktan yorulmuş ta yavaş yavaş sakinleşiyor gibiydi Uzun zamandır yağmurda ıslanmak zevkinden mahrumdu Şimdi bunu yapmayı ne kadar çok istediğini hissetti ve odanın balkonuna çıktı Başını gökyüzüne çevirdi Yağmur damlaları yüzüne vurdukça içini saran engin bir huzur duydu Yeni bir hayata başlayacak kadar güçlü hissetti kendini… Ne kadar süre yağmur altında kaldığını bilemedi Tek bildiği damlaları her zerresinde hissettiğiydi Odaya geri döndüğünde yağmur damlaları artık tek tek düşer olmuştu

Cama vurup sonra ince bir sicim gibi kendine yol çizerek yere düşen damlalara uzun uzun baktı Damlaların çizdiği yol gözünde kah kara yolu oldu kah hava yolu… Hayat hep bir yolculuktu Bazen sözün bittiği yere, bazen bir damla göz yaşının anlamını bulduğu yere bazen de bir bilinmeyene yolculuktu Sabır ise bu yolculukları en değerli hediyelerle süsletendi… Gökyüzünün gözyaşları yeryüzünü yeşertecekti, içinin gözyaşları ise yeni ümitleri…

Adı yağmur olan…


Hilal Acar

Çok güzeldi :( :) :) emeğine sağlık kardeşim.

Gözlerinize sağlık ravzahamza,
Üşenmeyip okuduğunuz için teşekkürler :)

biraz uzundu ama çook güzeldi whitenıght emeğine sağlık ;) :)

Gözlerinize sağlık kardeşim :)


Çok güzeldi :( :) :) emeğine sağlık kardeşim.


Hikayeler

MollaCami.Com