Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Nusrat Fateh Ali Khan ve Qawwali-(kavvali geleneği )

Nusrat Fateh Ali Khan ve Qawwali

Bir insan sesini daha nasıl kullanabilir ,birkere olsun dinleyin derim......




1948’de Pakistan'ın Faisalabad şehrinde, Qawwali yorumcusu ünlü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Nusrat Fatih Ali Han, Qawwali müzik geleneğinin son dönemlerdeki en önemli temsilcisidir.

Ünlü bir Qawwal olan babası Ali Khan, oğlu Nusrat Fateh’in bir doktor olmasını ister aslında. Fakat o tüm ısrarlara rağmen, gizli gizli şarkı dinlemeye ve söylemeye başlar. Babasının ölümünden 1 yıl sonra 1964 yılında amcası Ü. Mubarek Ali Khan'ın grubuna katılır. Amcasının 1971 yılında kaybeder. Yeteneğiyle diğer amcası Üsdat Salamat Ali Han'ın da gözüne giren Nusrat Fateh, babası ve amcasının kayıtlarını dinlemeye ve müziğini geliştirmeye devam eder ve kendi stilini bulmaya çalışır. Amcasının ölümüyle grubun liderliğini Nusrat Fateh devralır.

Nusrat Fateh, Klasik Hint Müziği eğitimi de almıştır ve Qawwali icrası yanında klasik müziğe devam eder. Katıldığı klasik müzik festivalinde Pakistan müziği temsilcisi onur plaketini alır. Sık sık Avrupa ve Amerika’da konserler verir. Alışılmış Qawwali dışında yeni biçemler dener. Batı müziği motifleri, el çırpmalar, Hint ragaları, bunlardan bazılarıdır.

Nusrat Fateh, sufi geleneğine bağlı kalarak ilahi mesajı kitlelere müziği ile duyurur. Dinleyicinin sufi felsefesine olan ilgisi ve aşinalığına göre konserlerinin seyrini o anda değiştirir. Dinleyicinin tepkisine göre müziğinde ve sözlerinde doğaçlamalara ağırlık verir. Mesaj ağırlıklı bir konserde sözler, melodiden daha önemli olur. Kendi ülkesinde mesaj iletmek için konser verirken, yurt dışında melodi ağırlıklı müzik kültürünü tanıtmak için çalışmıştır.

Qawwali’yi orijinaline bağlı kalarak ve bazen Batılı enstrümanlar eşliğinde icra eden Nusrat Fateh, bu tutumu nedeniyle bazı çevrelerce, Qawwali geleneğinin özünü bozmakla suçlanır fakat onun asıl yapmak istediği Qawwali’yi yüksek tabakanın müziği olmaktan kurtarıp geniş bir kitleye, dünyaya ulaştırmaktır. Üsdat, Qawwali’nin yanı sıra geleneksel klasik müzik olan Khylal gibi diğer anonim türlere dahil edebileceğimiz eserler de vermiştir. Tasavvuf müziğinin bir kolu olan Qawwali; İran, Pencap ve Urdu yörelerinin karışımı olan kültürel bir müziktir ve Üsdat da şarkılarını Urdu, Fars, Arap ve Pencap dillerinde icra etmiştir.


Nusrat Fatih Ali Khan ve grubu 1979’da yurtdışında konserler vermeye başlar. 1985 yılında Womad Festivali'nde verdiği konserlerle müziğini uluslararası platforma taşır. Toronto konseri, Londra, ABD ve Paris, İspanya, Japonya ve bazı Arap ülkelerinde verdiği konserler ise büyük ses getirir.

Sesindeki güç, derinlik ve sükunetten ötürü üstad için “Cennetten gelen ses”, “Sesin uygarlığı”, “Yağmuru ağlatan adam” ve “Qawwali’nin en parlak yıldızı” gibi yakıştırmalar yapılmıştır. Rolling Stone dergisi, Nusrat Fateh için “dünyanın en iyi sesi” ifadesini kullanmıştır. Rock ve Blues yıldızı Jeff Buckley onun en büyük hayranlarındandır. Kendisiyle yaptığı bir röportajda “Sözlerin çoğunu anlamıyordum ama sesiniz mesajınızı yüreğime aktarıyordu. Aşkla söylüyordunuz, taa derinlerden”.

Nusrat Fateh’ten bahsederken Qawwali müziğine de geniş bir parantez açmak gerekir. Qawwali, Hint alt-kıtasındaki sufi müzik geleneğinin adıdır. Qawwali kelimesinin kökeni Arapça ve Farsça’ya dayanır. “Qawl” kelimesi “konuşmak, söylemek” anlamına gelir. “Konuşma şekli”, “ifade tarzı” olarak da çevirebiliriz kelimeyi. Qawwal ise “söyleyen”, “anlatan” demektir. Qawwali geleneğinin kökleri 10. yüzyıla kadar uzanır. Farisiler ve Türkler’in etkisiyle başlayan gelenek,12. yüzyılda Hindistan'a İslam'ı yaymak için gelen Muhiddin-i Çişti’nin katkılarına çok şey borçludur. Çişti, müzikle içli dışlı olan Hindistanlıları 'Allah için müzik yapmaya” çağırarak bir anlamda tebliğ görevini de icra etmiş olur. Çişti ve etrafındaki sufiler (Çiştiyya), mistik müziği, dini vecde giden bir yol olarak kabul etmişler ve bu formu yaygın bir şekilde kullanmışlardır. Bunun dışında bazı ragaların icracısı, müziğe esnek formlar kazandıran, tabla ve sitar gibi enstrümanların mucidi olan Müslüman şair-müzisyen Emir Khusraw da Qawwali’nin şekillenmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Burada ayrıca, gerek sufiliğin Persler zamanında Hindistan bölgesinde yaygınlaşmasında gerekse Qawwali’nin ortaya çıkmasında önemli roller üstlenmiş birkaç ismi daha anmak gerekiyor: Sufiliği Hindistan’da yaygınlaştıran Şeyh Abdül Latif Bitai, daha sonraki dönemde meşhur mistik Şahabeddin Sühreverdi, müziği ve danslarıyla ünlü Lal Şahbaz Kalender, Hazret Bahauddin Zekeriya, Sehvan Şerif ve efsanevi bir Qawwal olan Sachal. Rivayet, bize temelleri 700 yıl önce atılan Qawwali ile ilgili olarak bunları aktarır. Söz konusu tarihsel arka plandan yola çıkarak Qawwali’nin kökeniyle ilgili olarak şunu söylemek uygun olacaktır: Hint kültürü, tasavvuf, Müslümanların müzik anlayışları ve Mevlevilerin sema’sı Qawwali’nin harcını oluşturan ana unsurlardır.

Qawwali’nin modern zamanlardaki izini Hindistan ile Pakistan’ın 20. yüzyıldaki ayrılığını takip ederek sürebiliriz. İki ülkenin ayrılmasından sonra, Hindistan’da yaşayan Müslümanların büyük bir kısmı Pakistan’a göç eder. Qawwali müziği de böylece Pakistan topraklarına taşınmış olur. Pakistan’a göç eden Müslümanlar beraberlerinde Hint kültürünü ve müziğini de getirmişlerdir. Pakistan’da sufilik, nerdeyse qawwali ile birleştirilmiştir. Qawwali’nin, sufi düşünce sisteminin ibadet müziği haline geldiğini söyleyebiliriz. Qawwali, bir ruh arınması, Allah'a ve O'nun sevdiklerine yakınlaşma vesilesi olarak görünmektedir. Pakistan’da, qawwali formunun ilahi bir nefes olduğuna inanılır.

Qawwali’de sözler, mistik-felsefi söylem ile dile gelir ve icra olunan eserlerde ilahi bir gücün tezahürü söz konusudur. Qawwali sufi gelenekleri ile bağlantılı bir müzik formudur. Bu form, ilahi aşkın dile getirilmesi ve ilahi mesajın insanlara iletilmesi için kullanılır. Qawwali şarkıları, hikmetli ve coşkulu bir biçime sahiptir. Oturarak icra edilen müziğin başlaması aynı zamanda ibadetin başlaması anlamına gelir. Meşhur sufi ve Qawwali müzisyeni Emir Khusraw’ın başlattığı bu geleneksel form, sonraki dönemlerde de devam etmiştir.

Qawwali’de söz ve melodi ayrı önem taşır. Sözler bazen birkaç kelimelik cümle olarak sürekli tekrarlanır. Müziğin melodik yapısı, icra edildiği ortam ve sözler oldukça etkilidir. İcracıların ve dinleyicilerin sıklıkla transa geçtikleri vakidir. Bu etki, gizemli ve ilahi mesajlar iletmek, kitlelere sufizmi anlatmak için kullanılır. Qawwali icrasında asıl amaç, yaratıcıya duyulan aşkı dışa vurmak ve onu daha yoğun hissetmektir. Qawwali müziğini icra eden Qawwal böyle bir güce sahip olmak zorundadır. Bu bakımdan, Qawwal olabilmek ve bir Qawwali grubuna girebilmek için, yıllarca süren klasik müzik eğitiminden geçmek gerekir. Ayrıca, bir Qawwal, İslam tasavvufu ve İslam tarihi konusunda da bilgi sahibi olmak zorunludur. Dolayısıyla bir Qawwal, sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda yüksek saygınlık derecesine sahip bir ermiştir, sufidir. Qawwaller arasındaki usta-çırak ilişkisi çok önemlidir. Bir ustanın yanında ritim tutan qawwal adayına, ancak yeterli görüldüğü takdirde solo atmasına izin verilir.

Qawwali’nin etkisi, melodik yapısı ve tasavvuf içerikli derin sözlerde kendisini gösterir. İcra edildiği ortam ve icra şekli de önemlidir. İcra esnasında bazı önemli kelime ve cümleler sık sık tekrarlanır; Böylece dinleyenlerin farklı noktalara yoğunlaşmaları sağlanır. Baş vokalistin yeteneği, etkinliği, sesine ve grubuna hakimiyeti doğrultusunda icranın temposu, gidişatı yükseltilip alçaltılır. Burada dinleyicinin verdiği tepki ve genel atmosferi de gözden kaçırmamak gerekir.

Ayrıca Qawwali müziğinin icrası ağırlıkla doğaçlamaya dayanır. Doğaçlama duruma göre yapılır. Baş vokalistin ve grubunun performansına ve dinleyici yapısına göre değişir.

Qawwali müziğinde asıl amaç ibadettir. Dinleyiciler ile birlikte müzik sayesinde transa geçmek, karşılıklı gizemsel bir bağ oluşturmak asıl amaçtır. Qawwal’in mesajını anlamak için onun felsefesini bilmek, yani sufi olmak gerekir. Qawwali müziği, kültürel bağlamda ona şekil vereni, ondan evvel varolanı ve onu aşanı kendisi ile yüzleştirir.

Qawwali törenlerine katılanlar sık sık yolculuk kavramından söz ederler. Yolculuk, varolan bilincin başka bir boyuta taşınması, yol alması anlamına gelir. Yolculuğun dışa vurumu, kişilerin o andaki davranışlarıdır. Bazıları bu sırada ritmik sallanma yaparken, bazıları da hayali dans ederler. Bu durum bizdeki zikir törenlerine benzer. İyi bir qawwal, müziği ile insanları böyle yolculuklara çıkarabilir. Transa geçen dinleyicinin bilinci o anda varolan durumdan öndedir. Konserde sallanmak, kasılmak, inlemek ve feryat etmek normal karşılanır. Törenin son aşamasında dünyevi bilinç kaybolur.

Qawwali müziğinde temel olarak, tabla ve baya ikilisinden oluşan vurmalı çalgı ile harmoni adı verilen körüklü tuşlu enstrüman kullanılır. Ayrıca belirgin bir ritim unsuru olarak grup üyeleri el çırpar.

Qawwali’nin nasıl icra edildiği ile ilgili olarak şu bilgileri vermek yerinde olacaktır. Qawwali, genellikle mübarek günlerde, düğünlerde, şenliklerde, bayram günleri ve vefat yıldönümlerinde icra edilir. Günümüzde konser salonlarında da icra edilmektedir. Qawwali’de en önemli icracı baş vokalisttir (Baş Qawwal, pir). İcracılar 2 sıra halinde yere bağdaş kurarak oturur. Ön sıranın başında baş vokalist yer alır. Müziğin gidişatını tamamen baş vokalist belirler ve grubu yönlendirir. Baş vokalistin yanında bir 2 harmoni sanatçısı ve 2 vokalist daha yer alır. Arka sırada ise elleriyle ritim tutarak (ritimzenler, mürşitler) eşlik eden 4 kişi ve onların ortasında tabla kullanan bir sanatçı bulunur. Baş qawwal, icra edilen rag'a (makam) uygun düşen notaları tekrarlayarak grup üyelerine tal (ritim) verir. Grubun üyeleri verilen tal’e uygun el çırparlar ve vokal yaparlar. Ritim tutanlar ve vokalistler, baş vokalistin söylediklerini tekrar edip duruma göre solo atarak müziği renklendirirler. Bu sololar doğaçlamadır. Ritim atan sanatçılar, aynı zamanda Qawwali geneğini devam ettirecek olan öğrencilerdir. Şarkı sözlerinde, Allah'a, Hz. Muhammed'e, İslam büyüklerine (Ehl-i beyt, Hz. Ali, Mevlana, Şems vs.) ve geleneğin önde gelenlerine methiyeler düzülmektedir. En çok işlenen konu, ilahi aşktır. Qawwal'i meydana getiren üç temel özellik vardır: Hamd, Naât-ı Şerif ve Evliya menkıbeleri. Yumuşak bir form ve hızlı ritimlere sahip Qawwali şarkılarında, Allah ve onun peygamberine duyulan sevgi ön plandadır.

Qawwali günümüzde iki farklı biçemde devam etmektedir. Birincisi, Hindistan’dan etkilenen tür; ikincisi popülerleştirilen, belirli düzenlemelerle yapılan türdür. Nusrat Fateh, ikinci gruba girmesine rağmen, müziğinin içeriğinden ve felsefesinden taviz vermemiştir. Nusrat Fateh Ali Khan’ın dışında, Aziz Miyan ve Sabri Kardeşler Qawwali geleneğini sürdürmüşlerdir.


Serbest Kürsü

MollaCami.Com