Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Tevekkül Sahiplerinin Halleri
Mahlukâtın Allah ile olan misali, bir dilenci grubunun misaline benzer ki sultan
sarayının önünde bulunan bir meydanda durmuş ve yemeğe muhtaçtırlar. Sultan
onlara birçok hizmetçi göndermiş, hizmetçilerin beraberinde ekmekler vardır. Bazısına
ikişer bazısına da birer tane vermeleri ve hiç birini ihmal etmemeleri için çaba
sarfetmelerini emretmiştir. Aynı zamanda bir dellâla da "Ey millet! Sakin olun!
Hizmetçilerim size yemek dağıtmak hususunda çıktıklarında onların yakasına yapışmayın.
Usluca bekleyin. Çünkü hizmetkârlar hepinize yemek vermeye memurdurlar. Buna rağmen
hizmetkârların yakasına yapışan, onlara eziyet veren ve iki ekmek alanları cezalandıracağım.
Açılınca çıkıp gideni hizmetkârlara eziyet vermeyen ve kendisine verilen bir ekmekle kanaat
eden uslu bir kimse hakkında ise başkasını cezalandırdığım günde kendisine değerli hediyeler
ihsan edeceğim. Kim yerinde durup, iki ekmeğini alırsa, onun için ne ceza vardır, ne de
mükafat! Hizmetkârların yanılıp da birşey vermediği kimse de aç yatıp hizmetkârlara
kızmazsa, 'Keşke bana ekmeğimi verseydi' de demezse, ben yarın onu vezir
yapacağım.Memleketimin idaresini onun eline vereceğim! "diye ilan ettirdi.
Bu ilandan sonra, istekçiler dört kısma ayrıldı: Bir kısmı işkembelerine mağlup olup
va'dedilen cezaya iltifat etmedi. 'Yarına kadar çok zaman vardır. Biz ise şimdi açız'
deyip hizmetçilere saldırdı, onlara eziyet vererek ikişer ekmek aldılar ve gereken cezaya
çarptırıldılar. Kendilerine pişmanlık fayda vermediği halde pişman oldular!
Bir kısmı da ceza korkusundan hizmetçilere sataşmadılar fakat çok acıktıklarından dolayı
ikişer ekmek aldılar. Bunlar cezadan kurtuldular, ancak, mükafata nâil olamadılar. Bir
kısmı da 'Biz hizmetçilerin görebileceği bir yerde oturalım. Bizi unutmasınlar. Fakat bize
verirlerse bir ekmek alıp kanaat edelim. Umulur ki sultanın hilatına mazhar oluruz'
dediler. Bunlar da hilata mazhar oldular. Dördüncü bir kısım ise, o meydanın köşelerine çekilip
hizmetçilerin gözlerinden kaybolup şöyle dediler: 'Eğer bizi arayıp bize verirlerse bir
ekmekle kanaat edelim. Eğer bizi yanlışlıkla ihmal ederlerse, bu gece açlığın şiddetine
tahammül edelim. Umulur ki biz, hizmetçilere kızmayı terketmeye de güç yetiririz.
Böylece vezirlik mertebesine, sultana yakınlık derecesine nâil oluruz!'
Fakat onların bu tedbiri kendilerine fayda vermedi; zira hizmetçiler her köşeyi araştırdılar.
Onlara birer ekmek verdiler. Bu durum, birkaç gün devam etti. Hatta ender olarak üç
kişinin bir köşede saklanması ve hizmetçilerin gözlerine görünmemesi, hizmetçileri
uzun uzun teftiş etmekten alıkoyan bir meşguliyet başgösterdi. Bu bakımdan bu üç
kişi şiddetli bir açlık içerisinde gecelediler. Onlardan ikisi 'Keşke biz hizmetçilere
görünüp yemeğimizi alsaydık. Bizim sabrımız kalmadı!' dediler. Üçüncüsü ise sabaha
kadar sustu. Yakınlık ve vezirlik derecesine nâil oldu.
İşte bu, halkın misalidir. Meydan, dünyadaki hayattır. Meydanın kapısı ölümdür.
O meçhul olan mîâd kıyamet günüdür, vezirlik va'di kıyamet mîâdına tehir edilmeksizin
razı ve aç olarak öldüğünde tevekkül sahipleri bir kimsenin şehadet mertebesine
varmasının va'didir. Çünkü şehidler, rablerinin katında diridirler ve rızıklanırlar. Hizmetçilerin
yakasına yapışan ise sebeplerde pek ileri giden kimsedir. Sultanın emrindeki hizmetçiler
ise sebeplerin ta kendisidir.
Hizmetçilerin gözüne görünecek şekilde meydanda oturanlar ise, sükûnetle camiler
ve tekkelerde ve mamur yerlerde ikamet edenlerdir. Zaviyelerde gizlenenler ise,
tevekkülle çöllerde seyahat edenlerdir. Sebepler onların arkasına düşüp müstesna
haller hariç rızık kendilerinin ayağına gelir. Eğer onlardan biri Allah'ın hükmüne razı
olarak ölürse, ona şehadet ve Allah'a yakınlık mertebesi vardır. Halk, bu dört kısma
ayrılmıştır. Yüzde doksanı sebeplere sarılmış, geri kalan onda yedisi, sırf hazır bulunmak
ve' şöhret kazanmak suretiyle sebeplere yapışarak meskûn yerlerde ikamet etmiştir.
Onda üçü de çöllerde seyahat etmiş, onların ikisi bu durumuna küsmüş, Allah'a
olan yakınlığı, sadece bir kişi elde etmiştir.
Geçmiş zamanlarda durum bu idi. Şimdi ise, sebepleri terkeden, onbinde bir kişi bile yoktur.
İhya-u Ulumiddin
Zaviyelerde gizlenenler ise,tevekkülle çöllerde seyahat edenlerdir. Sebepler onların arkasına düşüp müstesna haller hariç rızık kendilerinin ayağına gelir.
çok lezzetle okudum....tevekküle bu açıdan hiç bakamamıştım...
teşekkürler sevgili Janwes...
ço güzel bir yazı bu ya.büyük bir begeniyle okudum.
elinize saglık kardeşim.
Ellerine sağlık kardeşim Allah razı olsun.
ço güzel bir yazı bu ya.büyük bir begeniyle okudum.
elinize saglık kardeşim.
Allah'ü Teala kendine hakkıyla tevekkül eden ve bu anlayış çerçevesinde amel eden kullarından eylesin.
Yorumlarınız için teşekkürler.
Şimdiki zamanda ne zordur.
Masal gibi okuyoruz, yaşamaya gelince...Delimisin sen?
Evet . Deliyim bu yola inanana bu deniyorsa,
Hangi zamandasın Para devri bu devir... Din bile para kazanma aracı olmuş
Rabbim affet bizi Para da (şeytanda) seni bulduk sanıyoruz????
Oysa vereni bilsek, şükür zaten nimet terkettiklerim zaten Rabbimin
Veren o, alan O.... Rabbim aşkını ver yüreklerimize muhtacız sevgine.
evet herşeyi pekde güzel bilmemize rağmen uygulamaya geldiğinde zorluk yaşıyoruz.ne diyim allah bildikleri ile amel etmeyi nasip eylesin.amin
ecmainn... Allah razı olsun... teşekkürler, janwes kardeş
evet herşeyi pekde güzel bilmemize rağmen uygulamaya geldiğinde zorluk yaşıyoruz.ne diyim allah bildikleri ile amel etmeyi nasip eylesin.amin
cok uzzun bir ara okurum insalllah
cok uzzun bir ara okurum insalllah
:)
ne kadar cok eksigim var aman Allahim dmekten kendimi ali koyamadim... tessekurler ... ben niye hep eksik goruyorum kendimde korkuyorum bu tarz yazilar okurken seytan korkumu kullaniyo galiba