Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


>>edep ya huu>>

Edep", Osmanlica bir kelime... Kelimenin asli Arapça... Bu kelime, Osmanli hayat tarzinin her karesinde varligini hissettirmis. Denilebilir ki, dünya siyasetini yönlendirdigimiz dönemde, bu kelime bizim günlük manevî gidamiz olmus.

"Edep" kelimesi, Türkçemizde bugün hâlâ kullaniliyor. Bereketli bir kelime... Yediveren gibi... Etrafinda sürgün veren kelimeler var. Türkçemiz bugün, "edep" kelimesinin yanisira, "terbiye" ve "görgü" gibi kelimelere de kullanim alani açmistir.

"Edep" kelimesinin çogulu "âdâp"tir. Eskilerin, "âdâbi muaseret" diye bir tabiri vardi. Bugün, "görgü kurallari" deniyor. Zarari yok! Türkçemizin sirtinda egreti durmuyor! Eskiler, hayatin her karesini bu kelimeyle süslemis. Osmanli hattatlarinin, mutlaka emek harcayip tablo hâline getirdigi bir kelimeydi bu. Birçok hattatin, "Edep ya hû!" tablosu muhakkak vardir.

Osmanli’da bu ifade mektep, medrese, tekke ve hatta evlere kadar birçok duvari süslerdi. Insanlar, soluklanacak kadar bir yerde oturduklarinda, baslarini kaldirdiklari zaman, "Edep ya hû!" yazisini okurlardi. "Hû"; "Allah" demektir. Bu ifadeyi, "Edep ya Rabbi!" seklinde, ister bir dua olarak, isterseniz "Yahu biraz edep!" seklinde bir ikaz olarak ele alin, sonuç degismez. Öyle veya böyle, eskiler, insanlari bir sekilde terbiye etmesini biliyordu. Herkes ayni seviyede terbiye aliyor muydu? Hayir! Ama eskiden herkes, "Terbiye nedir?" biliyordu.

"Edep", insani hayvandan ayiran bir özellik... "Âdemî zâde eger bî edebest, âdem nist/Fark der cismi benî âdemü hayvan edebest."

Mevlâna, Mesnevisinde böyle diyor. Eskilerin, insani degerlendirmedeki bir ölçüsüydü edep... Yani Mevlâna’ya göre, "Âdemoglunda edep bulunmazsa, o âdem degildir. Insan ile hayvan cismi arasindaki fark edeptir."

"Ehl-i diller arasinda aradim; kildim talep/Her hüner makbul imis; illâ edep illâ edep." Demek ki edep, ilimden öte bir sey… Onsuz ilim tahsil etmenin pek de bir önemi yok. Daha dogrusu, tahsil edilen ilim, eger sahibine edep kazandirmamissa, ona ilim degil, malumat demek daha dogru olur. Onun için, "Edep ehli ilimden hâlî olmaz/Edepsiz ilim okuyan âlim olmaz." denilmistir.

Ehli tahkike göre ise edep, Allah Resulünün koydugu sinirlara riayet etmek demektir. Allah Resulünün yasayisini, hayatinin gayesi hâline getirmis mahzun bir çehre, edep konusunda su tarihî gerçege dikkat çeker: "Edep, Islamiyet’te önemli bir esas, tasavvuf mesleginde de hassasiyetle ele alinan bir husustur. Pratikte, simdiye kadar onu daha ziyade erbab-i tasavvuf ele almis ve o sahadaki büyük mürsit, mübellig, mürebbî ve muallimler israrla üzerinde durmuslardir. Kur’an ruhunun özü ve esasi olan, sünnet-i sahihanin da israrla üzerinde durdugu edep sayesinde yüzlerce, binlerce ½ah-i Geylanî, ½azelî, Naksibendî, Imam Gazali, Ebu Hanife ve Imami ½afi gibi edep abideleri ve üstatlari yetismistir. Bu yildizlari çogaltmak mümkündür. Hele Allah Resulünün terbiye atmosferinde, gökteki yildizlara denk pek çok edep insani yetismistir."

Davud-i Tâî, Imam-i Âzam’in bu konudaki hassasiyetini söyle anlatir: "Yirmi sene Imam-i Âzam’la birlikte bulundum. Bu süre içinde bir kez olsun ayaklarini uzattigina sahit olmadim. Kendisine dedim: ‘Hazret! Yalniz basina ayaklari uzatmanin bir sakincasi mi var acaba?’ Verdigi cevap suydu: ‘Cenab-i Hak karsisinda edepli olmak daha efdaldir.’ Bundandir ki eskiler, "Edep bir taç imis Nûr-i Hüdadan/Giy o taci, emin ol her belâdan" demisler.

Imam-i Malik, Allah Resulü’nün bastigi topraklara hürmeten Medine-i Münevvere’de bir kez olsun binege binmemis ve ayakkabi kullanmamisti. Hazret, edep konusunda bu kadar hassasti.

Mescid-i Nebevî’nin tamirinde çalisan Osmanli isçileri, Efendimize olan saygilarindan ötürü abdestli olarak çalismislar ve Efendimizin ruhaniyetinin sesten rahatsiz olmamasi için, çekiçlerine keçe baglamislardi. Osmanli’yi cihan devleti yapan temel sebep burada aranmalidir. Neden dünyada birçok gösterisli ve zengin devlet yok olup gitti de, Osmanli bunca yil ayakta kaldi? Ve neden onu ayakta tutan ruh, bir çeper gibi hâlâ ruhumuzu simsiki sarmakta? Çünkü Osmanli, edepliydi; kime ve neye karsi edepli davranilacaginin da en iyi örneklerini göstermisti.

Evliyaullahtan olan Sakatî Hazretleri; "Edep, aklin tercümanidir."der. Demek ki, herkes akli kadar edeplidir. Edebi kit, akli bozuk olana gerçek ma’nada edepli denilemez. Kaygusuz Abdal ne güzel söylemis: "Edepli ol can isen/ Hakki bil insan isen/ Müstak-i Sultan isen/ Var edep ögren, edep…"

Osmanlinin büyük sairlerinden olan Nâbî, Peygamberimiz için yazdigi bir siirinde söyle diyor: "Sakin terk-i edepten, kuy-i mahbub-i Huda’dir bu/ Nazargâh-i Ilâhîdir, makam-i Mustafa’dir bu." Aman Allahim! Bu ne edep, bu ne incelik! Yeryüzünde, insanligin bu zamana kadar tespit edebildigi en nazik, en nazdar, en niyazdar ifadeleri bir araya getirip kâinatin iftihar tablosu olan zata bir buket seklinde takdim edebilsek, Onun büyüklügü karsisinda, çok fazla bir sey yapmis olmayiz. Efendimize karsi en ince söyleyislerden biri de, Nabi’nin bu ifadesidir. "Sakin edepsizlik yapma! Burasi, Allah Resulünün köyüdür. Burasi, Allah’in nazar edip durdugu bir yerdir. Ayrica Makâm-i Mustafa’dir."

Rivayet edilir ki, Nabî; bu siiri yazdiktan sonra hacca gider. O zaman at sirtinda yolculuk yapiliyor. Bir seher vakti, Efendimizin kabrinin bulundugu yere varir. ½ehrin kapisindan içeri girerken, minareden yayilan bir ses dikkatini çeker. Kulak verir sese... Bakar ki müezzin; kendisinin bu siirini minareden ilân ediyor. Nâbi, sasirir. Dogruca müezzinin yanina gider. "Bu sözü nereden biliyorsunuz?" diye sorar. Müezzin der ki; "Rüyamda Allah Resulü bana dedi ki, ‘Bugün seher vakti, benim âsiklarimdan birisi, beni ziyarete gelecek. Onu, bu sözlerle karsila!" Ben de, Efendimizden duydugum bu sözü herkese ilân ediyorum. Nâbî anliyor ki, Efendimiz için yazdigi bu siir, kendisinden önce Efendimize ulasmis.

Edep, ayri bir istir. Edep, insan olmanin ifadesidir. Mevlâna’nin
Mesnevisi’nde yer alan, edeple ilgili ifadeler de, Nâbi’den geri kalir degildir. "Hâce der yâb ki cân, der ter-i insan edebest/ Hâce envân-i dil-ü dîde-i merdân edebest."


"Efendi! Bilmis ol ki edep, insanin bedenindeki ruhtur. Efendi edep, Allah adamlarinin göz ve gönül nurudur."

"Âdem ez âlem-i ulvist, ne süflî der yâb/ Revnakî gerdis-i günbed-i devrân edebest." "Insan, süflî âlemden degil, ulvî âlemdendir. (Yani bunu anla!) ½u dönen felegin dönüsündeki güzellik de edeptendir."

Görüyor musunuz bakisi? Allah’in kâinattaki terbiye ediciligini ve varliklarin Allah’a karsi gösterdikleri edebi ne kadar berrak seyredebiliyor? Bunu görebilmek için sadece göz yetmez. Gönlün de göze eslik etmesi gerekir. Gönül gözüyle bakmasini bilirsen, günesin dogusundaki edebi, ayin kandil gibi gökte durusundaki inceligi, yildizlarin göz kirpisindaki ahengi, dünyanin bir besik gibi seni sallamasindaki güzelligi anlayabilirsin. Öyleyse, sakin terk-i edepten! "Çesmi biksa vü bibîn cümle kelâmullah ra/ Ayet ayet hemegî, ma’nii Kur’an edebest." "Gözünü aç da, bastan basa Allah kelâmi olan Kur’an’a bak! Kur’anin bütün ayetleri, edep taliminden ibarettir."

Hayatimizin her karesine girmis olan edebi, o karelerin hepsinde görebilmek budur iste! "Gerdem ez akl sualî ki, çi bâsed iman/ Akl der gûsi dilem gûft ki, iman edebest." Edebi, imanin sarti gibi gören bir anlayis bu... Mevlâna’nin ögretileri, bundan dolayi hâlâ önemlidir, hâlâ yenidir, hâlâ büyüktür. Demek istiyor ki; "Iman nedir diye akildan sordum. Akil, kalbimin kulagina: ‘Iman, edeptir.’ dedi." "Enverü efdalü in sem’i sem’istan edebest."

Dikkatimizi baska bir önemli noktaya topluyor Mevlâna. Diyor ki; "Edep, dünya penceresini aydinlatacak isiklarin en parlagidir." Edebi, hayatin her karesinde yakalayabilmek ne büyük talihlilik! Öyleyse sakin terk-i edepten!

Efendimiz; "Ben güzel ahlâki tamamlamak için gönderildim." buyuruyor. Bu edep degil de nedir? Asrin söz sultani, Islâmiyet için "Insaniyet-i Kübra" tabirini kullanmakla ne büyük bir tespitte bulunmus!

Bir gün Peygamberimizin lâl-ü güher beyanlari karsisinda, Hazreti Ebubekir Efendimiz kendini tutamayip "Ey Allahin Resulü!" der. "Bu kadar güzel konusup davranmayi, bu kadar mükemmel edebi nereden ögrendin?" Efendimiz söyle buyurur: "Beni Rabbim terbiye etti; ne güzel terbiye etti!"

Edep kelimesini, "Sadece büyüklere saygi göstermek." seklinde, dar bir anlam içine hapsedersek, bu kelimeye haksizlik etmis oluruz. Bakisimizdan durusumuza kadar her sey, edep kelimesinin kapsama alanina girer. Öyleyse sakin terk-i edepten! Edep, "hayâ" demekse eger, o da Efendimizin ifadesine göre dinin yarisiysa, geriye ne kaliyor ki? Velhasil illâ edep, illâ edep!...


edep ehli edepten hali olmaz......
edepsiz okusada alim olmaz...
çok güzel bi paylaşım tşkkrlr...


edep ehli edepten hali olmaz......
edepsiz okusada alim olmaz...
çok güzel bi paylaşım tşkkrlr...

teşekkürler... :)

Edep;
islam deryasına atabilmektir kendini fedakarlıktır aşktır dost kalabilmektir edep
Allah dostuyla amanete sadakattir edep...
bazen susmaktır gözyaşıyla, günahları tövbeyle yakmaktır edep

Edep;
islam deryasına atabilmektir kendini fedakarlıktır aşktır dost kalabilmektir edep
Allah dostuyla amanete sadakattir edep...
bazen susmaktır gözyaşıyla, günahları tövbeyle yakmaktır edep






Hayatın İçinden İslam

MollaCami.Com