Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Yatak Yaraları

Yatak Yaraları

Dr. M. Ali Altayhan


Hemen hepimiz, yorucu bir günün sonunda yumuşak bir yatağa kendimizi bırakıp derin bir uyku çekmeyi hayal ederiz. Böyle derin bir uykunun ardından şu ifadeleri sıkça kullanmış veya duymuşuzdur: “Yattığım gibi kalktım”, “Kalıp gibi uyumuşum”, “Çam gibi, devrildiğim yerde kalakaldım”. Bu gibi sözlerle ifade edilmek istenen şey, bütün gece boyunca hiç hareket etmeden, ilk yatış pozisyonunun muhafaza edilmiş olduğunun zannedilmesidir. Harvard Tıp Fakültesi psikiyatri bölümü öğretim üyesi Prof. Dr Hobson bu konuyla ilgili şöyle der: “Bazı insanlar bütün bir gece uykusu boyunca hareket etmediklerini düşünürler. Onlar yattıklarını ve asla pozisyon değiştirmediklerini yemin ederek söylerler. Hâlbuki bu doğru değildir. Çalışmalarımız, herkesin bir gece uykusu boyunca en azından 8–12 defa pozisyon değişikliği yaptığını göstermiştir. Bir gece uykusu, birbirini izleyen dört veya beş eş dönemden oluşur ve her dönemde ortalama iki hareket meydana gelir. Uykusuzluk çeken kişilerde ise hareket sayısı 2–3 kat daha fazladır.”

Bu bilgi bazı soruları akla getirmektedir: Dinlenmek için yattığımız yatakta niçin belli aralıklarla hareket ederiz. Bu hareketlerin merkezi beynimizin neresindedir? Acaba dış tesirler uykudaki hareketlerin sayısını ve keyfiyetini etkilemekte midir?

Felç veya koma gibi sebeplerle uzun bir süre veya ömür boyu vücudunu hareket ettiremeden yatmak zorunda olan insanları bekleyen en büyük tehlike Dekubitus ülserleri, yani yatak yaralarıdır. Latince decumbere (yatmak, uzanmak) kökünden gelen bu deyim, sağlık hizmetleri ile yakın münasebeti olmayan kişilere çok şaşırtıcı gelebilir. Pamuktan, süngerden ve hatta kuş tüyünden yapılan yumuşacık döşekler insan vücudunda nasıl yara açabilir? Kısaca açıklamak gerekirse: Vücudun çıkıntılı yüzeylerine (kürek kemikleri, kuyruk sokumu bölgesi, dirsek, diz, topuk....gibi) uzun süreli uygulanan basınçlar, deriyi kemik üzerinde sıkıştırdığı için, bu bölgenin kan akışı bozulmakta ve bir süre sonra cilt nekroza (canlı dokunun ölümü) gitmektedir. Eğer gereken tedbirler alınmazsa, yara kemiğe ulaşıp tedavisi güç kemik iliği iltihabına yol açabilir; hatta iç organlara kadar ulaşabilir. Bu derece ilerleyen bir yatak yarası ise ancak ameliyatla tedavi edilebilir.

Arteriol (kılcal damarın atardamar tarafındaki ucu) düzeyinde 32 mm Hg(Milimetre civa: Bir basınç birimi)’yi, venöz(kılcal damarın toplardamar tarafındaki ucu) uçta 12 mm Hg’yi aşan ve 4-12 saat süren kesintisiz baskılar, ülser (yara) oluşumunu hızlandırır. Normalde, oturan bir insanın oturak kemiğine (ischium tuberositas) düşen basınç 75 mm Hg’dir. Sırtüstü yatan bir hastada kuyruk sokumu kemiğine 60 mm Hg, topuğuna ise 45 mm Hg basınç isabet eder. Görüldüğü gibi, insan oturduğu veya yattığı zaman zeminle temas eden vücut bölgesine isabet eden basınç, oradaki küçük çaplı damarların içindeki kan basıncından fazla olmaktadır. Eğer uzun süre aynı pozisyonda yatmış olsaydık, vücudumuzun yatağa temas eden yüzeylerinde kan akımı ağır derecede azalır ve dururdu. Sonuçta 8–10 saatlik hareketsiz bir uykudan sonra, derimizde açılmış irili ufaklı pek çok yarayla yataktan kalkardık.

Demek ki, uykuda sürekli bir taraftan diğer tarafa döndürülmemiz, vücut sağlığımız için son derece önem taşıyan ve belki de çoğumuzun farkında olmadığı büyük bir lütûftur. Uyku, bizim için bir dinlenme, tazelenme, yenilenme mânâsı taşıyorsa, bu bizi yaratan, bizi bizden iyi tanıyan ve koruyan birisi sayesindedir. O, üçyüz yıldan fazla uyuyanları bile, vücutlarında hiçbir yara meydana gelmeden kaldırır. İşte Kur’an-ı Kerim bu noktaya aşağıdaki âyetle dikkat çekiyor.

“Mağara arkadaşları (ashab-ı kehf=yedi uyuyanlar) uykuda iken, sen onları uyanık sanırdın. Biz onları sağa ve sola döndürüyorduk.” (Kehf- 18)


Sağlık Rehberi

MollaCami.Com