Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Tatli tarifi.

Tatlı Tarifi
Zümrüt gururla getirdi, tatlıyı, sofraya. Tatlının görüntüsü muhteşemdi. Umarım tadı da görüntüsü gibi güzel olmuştur, diye düşündü, tatlıyı misafirlerin tabağına servis yaparken. Görüntüsü bozulmasın diye tadına bakmamıştı. En son kendi tabağına koydu. Bu arada kocası Selim ve misafirler yemeğe başlamışlardı.

Zümrüt, misafirlerin yüzünde oluşacak memnuniyet ve keyif ifadesini görmek için heyecanla onların yüzüne bakıyordu. Fakat tatlıdan bir çatal alanın yüzünde keyiften ziyade, bir ekşilik oluşuyordu. Ayrıca bir çatal alan bir daha yemiyordu. Ne oluyor der gibi kocasının yüzüne baktı. Selim de ona, tadına bak, der gibi işaret etti.
Zümrüt tabağına aldığı tatlıdan aceleyle bir çatal ağzına attı, berbat bir tadı vardı, zor yuttu. Misafirlerinden özür dileyerek tatlıları toplayıp çöpe attı. Sinirden ağlayacaktı. Çok fazla morali bozulmuştu. Bir hata mı yaptım, diye düşündü, Kevser’in verdiği tarife bir daha baktı.
Hayır her şeyi olduğu gibi yapmıştı. Kevser’in ona bu kadar kötü bir tarif vermesine inanamıyordu. Bu arada Selim hemen en yakın pastaneye gidip tatlı alıp gelmişti. Her şey mükemmel olsun derken, tatlı her şeyi berbat etmişti. Morali çok bozulduğu için misafirlerle de doğru düzgün ilgilenemedi.
Misafirler gittikten sonra mutfağa girdi, bir yandan mutfağı toplarken bir yandan da söylenip duruyordu. Niye Kevser’i aradım ki evde beş tane yemek kitabı var, açıp birinden yapsaydım ya da yemek sitelerinin birini açıp tarif alsaydım.
Zümrüt o sabah erkenden kalkmış, akşam gelecek misafirleri için, yemekleri ayarlamıştı ama tatlı olarak ne yapacağına karar verememişti. Akşama az bir zaman kaldığında, ne yapsam diye düşünürken, aklına internette yemek sitesi olan, maharetli arkadaşı Kevser gelmişti. Ben de suç, niye Kevser’den tarif istedim ki, bu kadar arkadaşlığımız var, bir gün benden yana olmadı ki onun verdiği tatlı tarifi, benden yana olsun, diye söylendi.
Hatta tarif için aradığı zaman da Selim’den şikayet edince “Annenin, komşunun sözüne bakarak kocanla aranı bozma, azıcık dikkat etsen, gül gibi geçinip gideceksiniz.”deyip yine onu suçlamıştı. Zaten bunun için Zümrüt kavga ettiği zaman Kevser’i pek aramazdı. Çünkü Kevser ona çözüm sunmaz, yaptığı hataları ona göstermeye çalışırdı, bu da pek işine gelmiyordu.
Kocası Selim ile bir türlü anlaşamıyorlardı. On yıl önce, aşık olup evlenmişlerdi, ama aşktan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Tüketmişlerdi sevgiyi. Çocukların hatırı için yürüyen bir evlilikleri vardı. Selim’le bir gün iyilerse, beş gün kötülerdi. İyi ki annem ile Seval var, diye düşündü. Çoğu zaman annesiyle ya da yan komşusu Seval’le paylaşırdı sıkıntılarını. Annesi ve Seval ona ne yapması gerektiğini söylerlerdi. Sorununa çözüm sunarlardı. Hazır çözüm, hazır çorba gibi yapması kolaydı.
Ayrıca annesi ve Seval, Selim’in hatalarını görebiliyorlardı. Oysa Kevser hep Selim’in haklı olduğu noktaları görüp ona hak vermiyordu.
Aptal kafam, sen gel, böyle arkadaştan tatlı tarifi iste, diye yeniden kızdı kendine. Üstelik ona “Misafirlerim çok özel, ilk defa evime geliyorlar. Görüntüsü güzel, orijinal, lezzetli, tadı damaklarında kalacak güzel bir tatlı tarifi ver.” diye söylemişti. Aslında yaparken şüphelenmişti, bu nasıl tarif diye ama Kevser’ e güvenerek de tarifi olduğu gibi yapmıştı.
Ben bunun hesabını sana sorarım, Kevser diye söylendi. Bütün gece sinirinden uyuyamadı. Sabah kalkar kalkmaz Kevser’i aradı ve tatlının berbat olduğunu söyledi.
Kevser şaşırmış gibi bir ses tonuyla,
-Allah Allah ben o tarifle ayva tatlısı yapıyorum çok güzel oluyor, senin yaptığın tatlı niye kötü olmuş ki!
-İyi de ben ayvayla yapmadım ki sen içinde ayva var demedin. Bana verdiğin tarifin içinde yufka ve çilek vardı.
-Bilmem ki, ben aynı tarif her tatlıya uyar zannettim.
Zümrüt’ün siniri tepesine çıkmıştı.
-Sen benimle dalga mı geçiyorsun? diye bağırdı.
-Hayır ben sadece senin hayat felsefene göre tarif verdim.
-Ne demek o şimdi?
-Hani sen annenin ve Seval’in kendi evliliklerinde uyguladıkları formülleri kendi evliliğine uygulamaya çalışıyorsun ya onun gibi yani.
-Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım.
-Bak canım, senin baban bir çilek, diyelim. Annen o çileğe göre bir hayat felsefesi geliştirmiş ve bu güne kadar da onunla yaşamış. Fakat senin elindeki meyve ayva. Yani kocan ayva. Sen annenden aldığın, çilek tatlısı tarifiyle, ayva tatlısı yapmaya çalışırsan, işte öyle taş gibi boğazına durur. Sen elindeki malzemeyi tanıyacaksın, onun özelliğine göre tatlı yapacaksın. Akıllı bir kadın elindeki malzemeye göre iş görür.
Zümrüt bir an sustu, Kevser’in ne demek istediğini anlamaya çalıştı.
-Yani o tarifi bana bilerek yanlış verdin, öyle mi?
-Evet bilerek yanlış verdim. Yıllardır gözümün önünde annenin öğütleriyle hayatını nasıl mahvettiğini görüyorum. Bu konuda seni çok uyardım ama dinlemedin. Dün sen tarif isteyince, birden aklıma böyle bir şey yapmak geldi. Belki yaptığın yanlışları fark edersin, diye düşündüm.
-İyi de bunu, misafirlerimin geldiği gün mü yapmak zorundaydın. Güzel bir tatlı tarifim var, diye başka bir zaman arasaydın. Misafirlerime rezil ettin beni.
-Bir olay ne kadar büyük olursa, etkisi o kadar fazla olur, üzerinde daha çok kafa yorarsın, diye düşündüm. Sonuçta senin hayatın, bozuk bir tatlıdan, daha önemlidir herhalde.
-Of yaa kafam çok karıştı Kevser. Bu söylediklerini düşünmem lazım, deyip telefonu Kevser’in yüzüne kapattı.
Arkadaşının iyi niyetle yaptığını anlamıştı ama yine de misafirlerine rezil olduğu için onu affedemiyordu. Sonra söylediklerini düşündü. Selim’le her huzursuzluk sonrası annesini arardı. Annesi de ona yol yöntem gösterir ve akıl verirdi. “Bak ben babana yıllardır şöyle davrandım, onu böyle yola getirdim, şöyle davrandım ona bana nasıl davranması gerektiğini öğrettim. Kendini ezdirme, haksız da olsan kabul etme, erkekleri nasıl alıştırırsan öyle giderler.” gibi öğütler verip durmuştu. Zümrüt’te bunları Selim’e uygulamıştı ama bir türlü işe yaramamıştı. Her seferinde araları daha da kötü olmuştu.
Kevser’in söylediklerini düşündü. Babası yumuşak tabiatlı sessiz sakin bir insandı. Yıllardır karısının otoritesine isyan etmeden yaşamıştı. Onların evinde hep annesinin dediği olurdu. O da annesinin metotlarını uygulayarak Selim’i babası gibi yapmak istemişti. Fakat Selim biraz sert tabiatlı, otoriter biriydi. Yıllardır karısının, onu çilek yapmasına, itiraz ederek yaşamıştı.
Seval’i düşündü. Kendi kocasıyla hiç anlaşamıyordu ama ona akıl vermekten geri kalmıyordu. Kendi kocasına yapamadığı davranışları, Selim’e karşı, yapması içi Zümrüt’ü teşvik ediyordu. O nasıl bir tatlı tarifi olabilir, diye düşündü aklına kabak geldi. Yani Seval’in kabak tatlısı tarifiyle, o ayva tatlısı yapmaya çalışıyor başarılı olamıyordu. Ondaki tatlı malzemesi farklıydı, komşusundaki tatlı malzemesi farklıydı.
Kocası Selim’i düşündü. Nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmaz. Nasıl davrandığında kızar, nasıl davrandığında hoşuna gider. Eline bir not defteri aldı ve kocasının olumlu olumsuz bütün özelliklerini yazdı. Bu malzemeden nasıl bir tatlı çıkar, diye düşündü.
Annesinin verdiği nasihatler aklına geldi. Bu güne kadar, kocasını sinir edecek, ne kadar davranış varsa, onu yola getirme, parmağına dolama adına hepsini yaptığını fark etti. Bu yaptıkları da aşklarını yok etmişti. Tabi tek suçlu kendisi değildi, Selim’in de hataları olmuştu. Fakat ben kendi yaptığım hatalardan sorumluyum, diye düşündü. Kalbini yokladı hâlâ seviyordu Selim’i. Niye yeniden mutlu olmayalım ki, diye düşündü.
O sırada telefon çaldı, arayan annesiydi. Akşama Zümrüt’ün en sevdiği yemeklerden biri olan, lahana dolması, yapacakmış onları yemeğe çağırıyordu. Zümrüt, evet, diyecekken Selim’in kaynanasının evine, pek de gönüllü gitmediğini, hatırladı. Ayrıca Selim lahana dolmasını hiç sevmezdi.
-Anne Selim lahana dolmasını sevmez.
-Canım bir tek lahana dolması değil ya, başka şeyler de yapacağız herhalde. Biraz mantı dökeriz, Selim sever.
-Sormam lazım anne.
-Ne sorması kızım. Sen her zamanki gibi çık gel, bizden ararsın o da mecburen gelir. Torunlarımı özledim, hadi nazlanma, çocukları al da gel.
Zümrüt, tamam, diyecekken vazgeçti. Selim böyle oyuna getirilmekten nefret ediyordu. Gelse bile yüzü gülmeyecekti. Eve gelince de kesin tartışacaklardı. Geçmişte çok yaşamışlardı, bu olayı.
-Selim, tamam, derse geliriz anne.
-Ne oldu sana böyle kaynanan okutup ağzı dilini mi bağlattı. Ne kıymetli kocan varmış. Gelmezsen gelme, deyip annesi telefonu yüzüne kapattı.
Zümrüt elinde telefon dondu kaldı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen telefon açıp annesinden özür dilerse, geliyoruz derse, affedeceğini biliyordu. Hemen aramazsa uzun süre küsebilirdi. Aramak ve aramamak arasında tereddütte kaldı. Ararsa annesine yine yenilecekti. Aklına başka bir fikir geldi. Önce Selim’i aradı, annesinin onları yemeğe çağırdığını söyledi.
Selim “Bu akşam olmaz, televizyonda maç var. Baban maç izlemiyor şimdi orda keyfini çıkara çıkara izleyemem.” dedi.
Zümrüt, tamam, deyip telefonu kapattı. Kocası, olur, deseydi hemen annesini arayıp, geliyoruz, diyecekti ama şimdi arayıp, gelemiyoruz, demenin bir manası yoktu. Zaten annesi, gelmeyin, deyip telefonu yüzüne kapatmıştı. Önce evliliğimi yoluna koymalıyım, anne yüreği çok dayanamaz, onu daha sonra arar, özür diler ve artık onun tariflerine ihtiyacım olmadığını uygun bir dille anlatırım, diye düşündü. Annesinin bu durumu kabullenmesi zor olacaktı ama bir süre sonra kabullenmek zorunda kalacaktı.
Artık yaptığı bu yanlışlara, dur, demesi gerektiğinden emindi. Annesinin, çilek tatlısı, tarifiyle, ayva tatlısı, olmuyordu. Bu güne kadar yaptığı tatlılar, yeterince boğazına durmuş, yüzünü ekşitmişti.
Akşam kocasını güler yüzle karşıladı. Selim şaşırmıştı. Annesine gitmedim, diye bu akşam evde kesin bir hır çıkar, diye hazırlıklı gelmişti. Hele bir de maç izleyecekti. Maç olduğu günler Zümrüt’ün huysuzluk günleriydi fakat o akşam karşısında bambaşka bir Zümrüt duruyordu. Hem yemekte hem de maç izlerken hiç olay çıkarmamıştı. Hatta Selim maç izlerken çay, çerez, meyve getirip ona hizmet etmiş, kendi de maç izlemişti. Çocukları da gürültü etmesinler diye odalarına göndermişti.
Selim karısındaki değişikliği fark etmişti de bir anlam verememişti. Acaba benden bir şey mi isteyecek, diye düşündü ama Zümrüt bir şey isteyeceği zaman da hiç alttan almazdı. Boğazını sıkarak isterdi. Yok o değil. Acaba ölümcül bir hastalığa falan tutuldu da bugün tahlil sonuçlarını aldı, son günlerinde bana iyi mi davranıyor, diye düşündü. Hiç hastalığı yoktu ki. Yine de o gün dışarı çıkıp çıkmadığını merak edip sordu. “Hayır çıkmadım.” dedi Zümrüt.
Selim, durum ne ise çok sürmez, yakında kokusu çıkar, diye düşündü. Fakat o akşam, hiçbir huzursuzluk olmadı. Ertesi, ertesi ve ertesi günü akşamı da sabahı da bir tatsızlık yaşanmadı. Selim dayanamayıp bir hafta sonra Zümrüt’ e davranışlarındaki değişikliğin sebebini sordu.
Zümrüt, o güne kadar yaptığı hataları fark ettiğini ve artık mutlulukları için daha dikkatli davranmaya çalıştığını söyledi. Ve geçmiş de yaptığı hatalar için özür diledi. Selim ne diyeceğini bilemedi. Çok sevindi ve kendi yaptığı hatalarda olduğunu ve kendinin de daha dikkatli olmaya çalışacağını söyledi.
Selim merak etmişti. Yaptığı yanlışları nasıl fark ettiğini sordu.
-Bir dosttan aldığım tatlı tarifiyle, dedi. Selim bir şey anlamamıştı.
Zümrüt güldü.
-Şöyle diyelim. Artık iyi bir aşçı olmaya karar verdim. Bir kadın mutfaktan önce, hayatın içinde, iyi bir aşçı olmalı. Maharet, elindeki malzemelerle, iyi bir şey çıkarmak. Elindeki malzemelere göre yemek yapmalı. Kabaktan patlıcan yemeği çıkarmaya çalışmamalı. Elindeki malzemeleri bozmamalı.
-Biraz daha açıklar mısın dedi, Selim.
Zümrüt ona misafirin geldiği gün olanları anlattı.
-Artık mutfağımda kendi tariflerimi oluşturdum. Kendi yemek kitabımı yazdım kısacası, dedi.
Kocasını yolcu edince, Kevser’i arayıp verdiği tatlı tarifi için teşekkür etti.

çok güzel hikayeydi kardeşim bizimle paylaştığın için teşekkürler.. :)
Aslında sonra okurum diye kapatmak üzereydim ama çok hoşuma gitti bırakamadım.. ::)

Ellerine sağlık Melissa kardeşim :)
çok güzel bir hikaye (güzel bir tarif) ;)

çok güzelmiş kardeşim :)
severek okudum yüreğine sağlık :)


Ellerine sağlık Melissa kardeşim :)
çok güzel bir hikaye (güzel bir tarif) ;)


Kişisel Gelişim

MollaCami.Com