Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


"Anlatsam Yapamazsın ki!"

Yeryüzü ne ummanlar görmüş ve solumuştu,
Nefes can içinde candı, şehir hissiyatı gün be gün
Canı ırak eylemişti Şems ve Mevlânâ, özün közünde
Yananlar bunlardı, nefs, sofrada oruç eylerken
Sessiz odalarda iki umman buluşur ve içini dökerlerdi
Dökülen ten cenderesinin kırıntıları değil
Belki fikir sancıları, belki vecdin koridordaki şahlanışı
Kuvve-i manevi darağacında bulunamazdı, nefsin sükunetinde
Sohbet-i canandı bu rayiha, ilmik ilmik örülen
Sofra ve yemek, burnun ve boğazın ziyafeti değildi
Kerra “fuad mutfağında” kendini hissedemezken
“Kâl” ile meseleye yaklaşmak onlar için abesti
Kapıyı tıklayan nefis yemekler ve ziyafetlere karşı
Bir yudum su kafiydi onlar için, yanan ateş sönsün diye
Zahiren, yananlar içerdeydi közünü belli etmeden
Teselli verilmesi gereken insanlığa bir adet-i sübhani
Tahdis-i nimet dile gelmeliydi sözden öte; ve öyleydi
Konuşan Şems’ti tahdis-i nimet tecellisinde
Bu nimetin mukavemetini ve elbisesinin nerden geldiğini
Tecelli dudağını (?) sormuştu kuruyan telakkiye
Kerra, geriye çekilmiş vadinin haykırışıydı:
“Anlatsam yapamazsın ki..!”
Bekliyordu dağdağalı (?) zamanı, bekliyordu içini dökmeyi
Okyanusa içini dökmek nedir bilinmez..!
Damla damla karışır ve erirse bir can, tecelli olunur
Bakış kostümünde dörtte bir boşluk varsa bir cananda
O elbisenin yamanması veya tamiri gerekirdi..
Şemsin tebessümünde bin meyve..! Ne kadar da uzağız senden?
Odalar içindedir odalar.. odadaki vakarda vardır haykırışlar
Halitası rıza yörüngeli olan kaldırımda, barikat bulunmazdı

Fasl-ı müşterek.. engin iki ruh ve düşünce muvazenesi
İlim bile yolda kaldı marifet merdiveninde
Salkımlarda gözyaşı var, haşyet var, teslimiyet var
Edep pencerelerinde takva panjurları var: Aşk-ı ledünni
Bir tepsi helvadaki marifete, kazanlar dolusu aşk kaşıkları
Emanetçisi ummanlar olursa kırılmazdı zaman ve mesafe
Aşılırdı aşılması gerekenler.. kendini aşmışken

Hayatta bir zahir vardır bir de bâtın, beden vardır bir de ruh
Hayatın şerhini yapanlara, kitap sunamazsınız
Kitabın cildinde şerh varsa, müellif ummandır
Katrenin boyunduruğu, baş kaldırarak ummanı derk edemez!
Eriyerek sıcaklığını hissedersin ancak.. kayboluncaya dek
Belh’te bırakılan nefs, dünyayı dolaşsa da..
Kendini aşan bir cana, ne yapıyorsun diyemezsin?
Şadırvanlara medrese kitapları da atılsa, zahiren (?)
Mürekkebin sirkatinde emanet duygusu vardır
Mürekkebe sorulan kalemin kıskançlığı, ilmin tevazusu
Şems’in cevabı ise, hakikatin engin libası ve kainatın ziyası
Şadırvana sorulan niçin böyle renkli akması
Şems’in cevabı ise, gören gözlerin cilası
Kerra’ya sorulan hasedin kaynağı ve ilimsiz vedia
Şems’in cevabı ise, yakîne ermeyenlere yakın olunamaz.

Buyurmuşlardı o gün:
“Anlatsam yapamazsın ki..!”

Gürsel ÇOPUR


Kendi siirleriniz

MollaCami.Com