Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


MAVİ BİR ÖLÜM

Yine sana sesleneceğim



Senin kim olduğunu hiç bilmeden



Senin kim olduğunu en çok bilerek



İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin



Dört nala açan kiraz çiçeklerinin



Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım



Sarı bir hüzün kızıl bir gurur



Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana



...........



Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim



Gülün dikeninden değil



Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım



Topraktan söz açacağım



Akan su gelmeyecek kelimelerime



Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim



............



Yine sana sesleneceğim



Senin kim olduğunu hiç bilmeden



Bilmek istemeden



.........



Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi



Ve ne dilersem dilememi isteseydi



Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim



Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece



Hayatta bir şeyden vazgeçmek lutfedilseydi



Bedeli her şeyim olsa bile



Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim



Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi



Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de



Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki



Tek geride kalmış hesap benim için



Bu dünyadaki tek yük



Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek



Kürek mahkumu için kürek neyse



Benim için de sana seslenmek o



Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu



Öbür yandan bileklerimden sızan kanların



Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu



Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim



Atalarım bana kadınlara gökyüzünü



Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler



Sen kürekleri yağlı urganları



Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun



Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak



Göstermek istedim



Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri



Ama senin vaktin yoktu



Ben bunu hiç anlayamadım



Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki



Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok



Siyah apletleri sevebileceğini



.............



Sana sesleniyorum



Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına



Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor



Kürekleri bırakamıyorum



Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için



Kalemi bir an elimden düşürmüyorum



Ankara Kalesi’nin önünde



Sana sesleniyorum



..............



Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin



Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm



Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı



Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim



Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun



Ne de cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık



Seviyorum seni ama dedin



Hoşçakal diye ekledin



Şimdi gitmeye mecburum



Belki yine gelirim, umarım gelirim



Son söz oldu



Cennet ve cehennemin dillerini



Savaş naralarını ve aşk şiirlerini



Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım



Senin sözlerinin anlamını öğretmediler



Hiçbir şey söylemeden gittin



Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim



Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana



Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın



Yine yeniden sadece sana sesleneceğim



Müebbet bir aşk dışında



Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim



Sana sesleneceğim yine



Seni sadece kuru bir sevgiyle değil



Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla



Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun



Mütevazi bir sevgiyle değil



Küstah bir aşkla sevdim seni



Ben Osmanlı gibi



Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken



Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı



Kışın üşümemek için şal yaptın kendine



Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde



Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa



Atalarımın öğrettiklerine de ters düşse de



Sana inanırım bilirsin



Zamanla unutursun demiştim



Niye daha derinleşiyor öyleyse



Derinleşiyor özlemin



Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları



Coşturuyor ayrılık sözlerin



Öfkelerimin kararlılığını



Aşka katık ederek konuşacağım



Bedenim bu dünyayı terkedene kadar



............



Öyle sanıyorum ki



Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için



Benden uzun yaşayacaksın



Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne



Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin



Küstah bir aşkla seveceğim seni



Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan



Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim



ÖMrün geri kalınında



Sana sesleneceğim yine



Ben seni beyrut gibi sevdim ama



Sana ne Mağribi ne de Manhatten'i anlatamadım



Bağdat ve Şam'ı işgale yeltenmişken



Venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı



Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana



Senin kim olduğunu hiç bilmeden



Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım



Senin kim olduğunu en çok bilerek



Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim



Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün



Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım



Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar



..........



Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke



Hüznün beni aşan taşkınlığını



Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını



Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını



Anlayabilseydin



Anlatabilirdim sana



Seninle yaşanan bir aşktan sonra



Ayrılığın ölüm bile olsa



Mavi bir ölüm olacağını



Ömer ÇELİK

Bu şiiri çok severim, teşekkürler aktarcı.

ben de size teşekkür ederim dolunay kardeşim. gözlerinize sağlık

::) Paylaşım için teşekkürler Aktarcı kardeşim..

teşekkürler...

teşekkürler aktarıcı kardeşim

ben de sizlere teşekkür ederim kardeşlerim


Şairlerden şiirler

MollaCami.Com