Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


Kendinden sonrakilere çok ağır bir YÜK bıraktın

Hazreti Ebû Bekir halife iken uzun zaman başkalarının koyunlarını sağarak ailesinin nafakasını temin etmeye çalıştı. Daha sonra kendisine maaş bağlandı, ama bu defa da verileni çok buldu. O, Medine'nin en fakir insanının geçimini kendisine ölçü kabul etmişti. Bu itibarla da artan parayı bir testiye atıyor ve orada biriktiriyordu. İki buçuk senelik hilafeti süresince, aldıklarını hep böyle biriktirmişti. Vefat edeceği zaman da, kendisinden sonra gelecek halifeye teslim edilmek üzere, bu testiyi vasiyet ediyordu. Hz. Ömer, halife olup da testiyi kırdırınca içinden paralar çıkmıştı ve bir de mektup vardı. Bu mektupta yeni halifeye hitaben şöyle deniyordu: "Bu paralar, bana verilen maaştan arta kalanlardır. Ben Medine'nin en fakirini kendime ölçü kabul etmiştim. Artan miktarı bu testiye koydum. Bu paralar hazineye aittir ve oraya konulmalıdır."

Hz. Ömer mektubu okuyunca ağladı ve:
"Kendinden sonrakilere çok ağır bir yük bıraktın, ya Eba Bekir." dedi.
Hz. Ebû Bekir, böyle zahidâne yaşamayı Hz. Muhammed Aleyhisselâm'dan öğrenmişti. Zira Allah Resûlü, pratikte böyle yaşamanın mümkün olduğunu bizzat kendi yaşantılarıyla ona ve bütün ashabına talim buyurmuştu.

Düşünün ki Efendimiz, bütün ganimetlerin beşte birine, hem de Cenâb–ı Hakk'ın fermanıyla sahip bulunuyordu. Yani ganimetler, Allah Resûlü'nün şahsî tasarrufundaydı. Onu istediği gibi kullanma salâhiyeti, doğrudan doğruya Cenâb–ı Hak tarafından O'na verilmişti.

Halbuki Hz. Ömer bir gün, O'nun saadet hücresine girecek ve hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Efendimiz, niçin ağladığını sorunca da o koca Ömer şöyle diyecekti:
"Ya Resûlallah! Dünya kralları, Kisralar servet içinde yüzüyorlar. Senin ise altına sereceğin bir sergin bile yok… Yatağın hasır… ve teninde, yattığın zeminin izleri..."

Allah Resûlü ise:
"İstemez misin ya Ömer, dünya onların, âhiret de bizim olsun!"
Allah Resûlü, bunları söylerken, başka türlü yaşaması mümkün olmayan bir fakirin, bir düşkünün çaresizlik içinde söylediği sözler türünde bir söz olarak da söylemiyordu. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, o isteseydi, dünyanın en zengin insanı olabilirdi. Peygamber Efendimizin en müreffeh bir hayat yaşamasına mâni hiçbir şey yoktu. Ancak O, en fakir bir insanın yaşadığı hayatı yaşamaktaydı. Eline geçenleri ise, bütünüyle halka dağıtıyordu. Zira O, tecessüm etmiş bir keremdi… Bu kadar kerem sahibi bir insan ise, ancak Resûlullah olabilirdi...

Hz. Aişe validemizden rivayet edilen diğer bir hadis ise bize şunları anlatır:
"Allah Resûlü evinde, herhangi bir insan gibi davranırdı. Kendi elbisesini yamar, ayakkabılarını tamir eder ve ev işlerinde hanımlarına yardımda bulunurdu." O, bunları yaptığı sırada O'nun adı cihanın dört bir yanında anılıyor; herkes O'ndan ve getirdiği dinden bahsediyordu. O zamanını öyle ayarlamıştı ki, bu kadar mühim sorumlulukları arasında, bu gibi işlere de fırsat bulabiliyordu.

Hz. Ebû Bekir, böyle zahidâne yaşamayı Hz. Muhammed Aleyhisselâm'dan öğrenmişti. Zira Allah Resûlü, pratikte böyle yaşamanın mümkün olduğunu bizzat kendi yaşantılarıyla ona ve bütün ashabına talim buyurmuştu.


Allahım göz açıp yumumcaya kadar, hatta ondan daha kısa bir zaman da onların yolunda ayırma...

Emeğine sağlık kardeşim...

emeğine sağlık kardeşim Allah razı olsun

İlginize ben teşekkür ederim. :)

alah razı olsun rabbim bizlerede layıkıyla yaşamak nasib etsin
büyüklerimizin hallerine yaşantılarına nazaran bizim hallerimiz :'(
rabbim ayırmasın doğru yoldan...
paylaşım için teşekkür
....


emeğine sağlık kardeşim Allah razı olsun


Allahım göz açıp yumumcaya kadar, hatta ondan daha kısa bir zaman da onların yolunda ayırma...

Emeğine sağlık kardeşim...

Paylaşıma ilginize ben teşekkür ederim :)

kardelen cannnn.....
yaktın içimi yaaa.....

çok güzeldi ...
vesselam....

Yanmadan pişmiyor ki insan :)
İlgine ve hisseden yüreğine sağlık cannn, measselam...


Sahâbe-i Kirâm

MollaCami.Com